8 Aralık 2017 Cuma

Reza Zarrab ABD ajanı ise işbirlikçileri ne olacak?


Reza Zarrab ABD ajanı ise işbirlikçileri ne olacak?
Madem Reza Zarrab'in bir "hayırsever iş adamı” değil de “ABD ajanı" olduğu anlaşıldı, bizler de Türkiye Cumhuriyeti'nin sıradan vatandaşları olarak merak ediyoruz...

• Reza Zarrab'ı tahliye eden, "kovuşturmaya yer olmadığına" dair karar vererek soruşturmayı kapatan, hakim ve savcılar şimdi hangi makamları işgal ediyorlar? Bu kararlarından dolayı kıdem ve liyakatına bakılmadan, terfi ettirilerek ödüllendirildikleri doğru mu?

• Reza Zarrab hakkında tahliye kararı veren, İstanbul eski Sulh Ceza Hakimi Yargıtay üyesi yapıldı mı?

• Reza Zarrab ile bağlantılı dosyalar ve sanıklar hakkında İstanbul Adliyesinde takipsizlik kararı veren, 16 Mayıs 2014 günü Zarrab'ın "yurt dışına çıkış yasağı"'nı kaldıran savcının disiplin cezası HSYK tarafından kaldırılıp sicili temiz hale getirildi mi?

• Reza Zarrab ve bağlantılı sanıklar hakkında İstanbul Adliyesindeki dosyada delil olarak bulunan "Reza Zarrab ile bazı bürokrat, eski bakan, bakan çocukları ve iş adamları arasındaki konuşmalar olduğu ileri sürülen tape kayıt ve dökümlerinin" imha edilmesi kararını veren savcının bu karardan sonra terfi ettirilip İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı görevine getirildiği doğru mu?

• Bu terfi ve görevlendirmeleri yapan bürokratlar kimlerdir? Bu bürokratlar hakkında yasal işlem yapılacak mı?

• ABD “ajanı” olduğu açıklanan Reza Zarrab’ı tahliye eden ve yurt dışına çıkış yasağını kaldıran hakim ve savcıların da işbirliği içinde olup olmadıkları araştırılacak mı? Bu hakim ve savcılar görevden alınıp yargılanacak mı?

• Reza Zarrab’ın mal varlığına, ABD “ajanı” olduğu gerekçesiyle el konulurken, Onun dosyalarında takipsizlik kararı veren, konuşma ses kayıtları olduğu iddia edilen tape kayıtlarını imha eden, tahliye eden ve yurt dışına çıkış yasağını kaldırarak ABD'ye gitmesine zemin hazırladığı ileri sürülen hakim ve savcılar cezasız mı kalacak?

• Reza Zarrab’ın 17-25 Aralık'tan sonra Türkiye'de tutuklu iken konuşmaması ve işbirlikçilerini ele vermemesi için apar topar tahliye edildiği iddiaları doğru mu?

• Reza Zarrab ABD mahkemelerinde Türkiye'de tutuklandığını, serbest kalmak için rüşvet verdiğini söyledi. Rüşveti kimlere verdiği araştırılacak mı? Rüşveti alanlar yargılanacak mı?

• Reza Zarrab hakkında takipsizlik ve tahliye kararlarını veren hakim ve savcılara bu kararları almaları yönünde baskı yapıldı mı? Baskı yapılmış ise; baskı yapan hükümet yetkilileri, bakan, müsteşar ve diğer kamu görevlilerinin kim oldukları araştırılacak mı? Varsa bu kişiler görevden alınıp yargılanacak mı?

• Dün hayırsever iş adamı diye ödüllere boğulan, ABD'de tutuklanınca can güvenliğinden endişe duyulup uğruna “nota”lar verilen, rüşvet çarkını anlatmaya başlayınca birdenbire ABD ajanı olduğu anlaşılan Reza Zarrab konuşmasaydı... Yine ABD ajanı olduğu ilan edilecek miydi? Mal varlığına el konulacak mıydı?

Tüm bu soruların delilleri de mi sahte?

Yoksa, 15 Temmuz 1016’dan önce Fettullah Gülen hakkında; silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan gıyabı tutuklama kararı veren hakimi “tutuklayıp”, “ihraç” eden iktidarınız mı sahte?

Tüm bunların AKP iktidarının izni ve onayı olmadan yapılamayacağının farkındayız. Rüşvet çarkı ifşa olmasaydı, Reza Zarrab’ın hayırsever iş adamı olarak kalacağından da hiç şüphemiz yok!

ABD ile yürütülen oyunun farkındayız…
Hırsızlık çarkı üzerinden Türkiye’ye bedel ödetemeyeceksiniz!
Kahrolsun ABD işbirlikçileri yaşasın tam bağımsız Türkiye!

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
8 Aralık 2017

3 Aralık 2017 Pazar

Kutuların Savaşı


Kutuların Savaşı
Kutuların savaşı, 17 Aralık 2013’te, Halk Bankası Genel Müdürü Süleyman Aslan'ın evinde yapılan aramada, ayakkabı kutularına koyulmuş 4,5 milyon doların bulunmasıyla başladı. O zamanlar, bu denli büyük ve organize bir hırsızlık vakası olduğunu bilmiyorduk. Oysaki ayakkabı kutularından çıkan dolarlar buzdağının sadece görülen yüzüymüş.

İlerleyen günlerde, tapeler, para sayma makineleri, milyon dolarlar havada uçuşmaya başladı. Bürokratların, politikacıların, bakanların, cumhurbaşkanı ve çocuklarının adları da eklendi. Bilal’in kıvrak zekası, “babacığım” deyişi, “paraları sıfırladın mı sorusu” işin adeta tuzu biberi oldu

AKP hükümeti kumpas/darbe planı diyerek gerçeklerin üzerini hızla kapattı. El koyulan ayakkabı kutusundaki dolarlar faiziyle birlikte banka müdürüne iade edildi. Bakanlar; Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar'ın Yüce Divan'a gönderilmesine yönelik önergeler de AKP oylarıyla reddedildi.

İşte, o gün bugündür “ayakkabı kutuları” rüşvetin, hırsızlığın, yolsuzluğun simgesi oldu.

Ama olay unutulmadı!
Vicdanı olan herkesin kafasında kocaman bir soru işareti kaldı.
Gerçeği arayanlar, olayın peşini hiç bırakmadı.
Sessiz ve derinden bu esrarengiz olayın izini sürdü.

Banka müdürü “Vallahi de billahi de o paralar, İmam Hatip Lisesi yaptırmak için toplanan yardım paraları” dese de, halkın vicdanında pek kabul görmedi.
Ancak, bir banka müdürünün milyonlarca doları, banka kasasında değil de ayakkabı kutularında, evinde saklaması AKP tarafından gayet normal karşılandı.
İmam Hatip Lisesi yapılacak paranın, bankaya faize yatırılmayacağını, ayakkabı kutularında evde saklanmasının daha mantıklı olduğunu söyleyenler bile çıktı.

Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, “Her şeyi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla yaptım.” diyerek adeta meydan okudu.

Ama biz hiçbir zaman olayın bu kadar masum olduğunu düşünmedik.

Geçen Salı günü Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da bir “kutu” açtı.
Onların ayakkabı kutularından dolarlar çıktı…
Bizin kutumuzdan, dolarların o ayakkabı kutularına “nasıl” ve “neden” girdiğini ispatlayan belgeler çıktı.

Belgeler sahte dediler!
Islak imzalı “Man Adası” belgelerini basına gösterip, fotokopileri dağıtılınca;

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan; “Bu şahıslar ben belediye başkanı olmadan önce de milyon dolarlık işler yapıyordu.” dedi. Erdoğan’ın belediye başkanlığı yaptığı dönemde; 14 yaşında olan oğlu Burak Erdoğan’ın, öğretmen eniştesi Ziya İlgen’in ve taksici dünürü Osman Ketenci’nin milyon dolarlık işler yaptığını söylemesi, sona yaklaştığımızı gösteriyor.

Şimdi öğreniyoruz ki söylediklerinin hepsi yalan, düzmece!
Yaptıkları hırsızlıkları ayakkabı kutularına doldurmuşlar.
Vergi cennetlerine havale etmişler!

Ama daha bitmedi!
Genel başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu, Suriyeliler için “30 milyar dolar harcadık” diyen, Recep Tayyip Erdoğan’a, 30 milyar doları ne zaman nerede kimin için harcadığını da sordu.

Başbakan Yardımcısı Recep Akdağ, Suriyelilere yapılan harcamaları sayarken “Bunun içinde eğitime, sağlığa, yola giden harcamalar var. Yoldan Suriyeliler geçmiyor mu? diyerek, bizim şüphelerimizi daha da güçlendirdi.

Hoşgörünün, barışın, kardeşliğin şehri Hatay en zor dönemlerini yaşıyor. Suriye iç savaşı en çokta Hatay’ı vurdu. Hataylılar fakirleşti, genç, eğitimli işsizlik oranı yükseldi. Narenciye üreticisi perişan, borcunu ödeyemiyor, ürününü hak ettiği değerden satamıyor.

Hatay sokaklarında Suriyeliler perişan.
Hiçbiri 30 milyar dolardan payını alamamış, dilencilik yapıp, çöpten besleniyorlar.
Peki bu 30 milyar dolar nereye gitti?
Belki de 30 milyar doların izini “MAN” adasında ya da diğer vergi cennetlerinde sürmek gerekir?

Yeni kutular yolda!
Kutular açılacak, tüm gerçekler halkın önüne serilecek.
Ak koyun kara koyun çıkacak ortaya!

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
3 Aralık 2017
Hatay CHP Antakya/Arsuz İlçe Kongreleri











2 Aralık 2017 Cumartesi

Sahte Olan Belgeler Değil Talancı İktidarınızdır


Sahte Olan Belgeler Değil Talancı İktidarınızdır
Cumhuriyet kurumlarının içten içe çökertildiği ve talan edildiği, tarihi bir süreçten geçiyoruz. Seçimle gelenlerin “Cumhuriyet” düşmanlığına tanıklık ediyoruz. Acı bir tanıklık bu! Tek tesellimiz, mücadele gücümüz, kararlılığımız ve umudumuzun varlığı.

Demokrasiyi, insan haklarını, eşitlik ve özgürlükleri hiçleştiren, toplumu kutuplaştıran, adaleti ve adalet duygusunu yok eden, balığın baştan koktuğu bir dönem bu…

Her türlü, Yolsuzluğa, hırsızlığa ve adaletsizliğe gözünü kapatan, adeta “dilsiz şeytana” dönüşen, çok sıkışırsa, “yol yaptı”, “çalıyor ama çalışıyor da” diyen, “gemisini yürüten kaptan” anlayışının değerli olduğu bir dönemi yaşıyoruz.

• Halkın dini duygularını sömüren, “din tüccarları”nın iktidar olduğu,
• ABD katil dediğimizde, 6. Filoyu protesto ettiğimizde, bizleri katleden anlayışın meclisimize başkanlık ettiği,
• Akan kanın durması için tek bir cümle kuramayanların, milli duyguları sömürerek, çocuklarımızı başka ülkelerin çıkarları için cepheye sürdüğü,
• Makamların çıkar için kullanıldığı,

karanlık bir dönemden geçiyoruz.

O yüzdendir ki Reza Zarrab diye biri çıkıp, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumlarını kullanıyor. Bürokratlarını ve bakanlarını rüşvete boğuyor. Mahkemeler ne ona ne de rüşvet alanlara hesap sormuyor/soramıyor.

Bütün bu olumsuzluklardan Osmaniye halkı da payına düşeni almış. Türkiye’de yerfıstığının %40’ı Osmaniye ilimizde üretiliyor. Çiftçiler gübre fiyatlarının yüksekliğinden ve yerfıstığı fiyatlarının düşüklüğünden şikayetçi. Zor durumda olan çiftçi, çok sayıda fıstık tesisini kapatmak zorunda kalmış. Bütün Türkiye’de olduğu gibi İşsizlik, burada da had safhada, üniversite mezunları kahvehane köşelerinde, en değerli zamanlarını öldürüyorlar.

Ancak, Osmaniye halkı AKP’yi desteklemeye devam etmiş. 16 Nisan referandumunda %57,8 oranıyla evet demiş. 1 Kasım 2017 seçimlerinde AKP’ye %46,8, MHP’ye ise %34,6 oranında oy vererek, dört milletvekilini iki parti arasında paylaştırmış. 1 Kasım genel seçimlerinde CHP’nin oy oranı ise % 13,5’te kalmış. Yerel seçimlerde ise Belediye Başkanlığını %47,3 oy oranıyla MHP adayı kazanmış.

Adeta celladına aşık bir ülkeye dönüştük…
Sıfırcı iktidar!
Her şeyi sıfırladı.
Dolarları, eğitimi, sağlığı, toplumsal barışı, dayanışmayı…
Dolar kendi rekorunu kırdı, 4 liraya dayandı, ne kasa fırlatan oldu ne de bir ah eden.
Herkes geçim derdinde, ama ses yok!

Nazın Hikmet’in dediği gibi,
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
demeğe de dilim varmıyor ama
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Tüyü bitmemişlerin hakkına göz koyanlar.
Bir gün dahi çalışmamış çocuklarının hesaplarına milyon dolarları aktaranlar.
Çekirge misali suçüstü yakalandılar.
Yolsuzlukları, hırsızlıkları, bir kutudan çıkan belgelerle yüzlerine çarpıldı.
Sahte dediler!
Ama halk neyin sahte olduğunu biliyor…
Sahte olan kutudan çıkan belgeler değil, sizin yağmacı iktidarınızdır.

Korku düzeniniz, sahte iktidarınız yıkılacak!
Bizim gelecek umudumuz var.
Umudu olanların her şeyi vardır!
Umudumuzu çalamayacaksınız!

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
2 Aralık 2017/Osmaniye CHP Merkez İlçe Kongresi









24 Kasım 2017 Cuma

24 Kasım’ı Kutlamak…


24 Kasım’ı Kutlamak…
24 Kasım, Millet Mektepleri’nin açıldığı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Başöğretmen” olduğu tarihtir. Bu nedenle, bugünün öğretmenler için anlam ve önemi büyüktür.

24 Kasım 1928’de Millet Mektepleri açılarak, büyük bir eğitim seferberliği başlatıldı. Sadece okul çağındakiler değil, genci yaşlısı herkes, Latin harfleriyle okuma yazma öğrenmeye başladı. Ancak, üzülerek söylemeliyiz ki Cumhuriyetin ilk yıllarında başlatılan eğitim seferberliği aynı heyecan, azim ve kararlılıkla yürütülemedi. TÜİK’in 2016 yılı istatistiklerine göre, erkeklerin yüzde 1,12’sı, kadınların ise yüzde 5.90’ı hala okuma yazma bilmiyor.

24 Kasım’ı “Öğretmenler Günü” ilan eden 12 Eylül darbecileri eğitime de öğretmene de en büyük darbeyi vurdu. Öğretmenlerin örgütlenmesi suç sayılarak TÖB-DER kapatıldı. Öğretmenler tutuklanıp, işkencelerden geçirildi. “Bilimsel Demokratik ve Laik” eğitim sistemine vurulan darbe etkisini tüm çıplaklığı ile hala sürdürüyor.

Darbelerin açtığı yoldan yürüyenlerin iktidarda olduğu son 15 yılda, eğitim “tek adamın” iki dudağı arasında günlük politikalara kurban ediliyor. Gün geçmiyor ki eğitimle ilgili yeni bir değişiklik olmasın. Öğretmenler mutsuz, öğrenciler umutsuz, veliler tedirgin… Herkes gelecek endişesi yaşıyor.

Öğretmenler 24 Kasım’da neyi kutlayacak?
Geçinemedikleri maaşlarını mı?
İş güvencelerinin yok edilmesini mi?
Her an ihraç edilme, açığa alınma, sürgün edilme korkusunu mu?
Sendikalarının her an kapatılabileceğini mi?
Grev ve toplu iş sözleşmesi haklarının olmamasını mı?
Barış dediklerinde terörist ilan edilip hapse atılma korkusunu mu?
Öğretmen olmak için yıllarca dirsek çürütüp, ömürlerini atama bekleyerek geçirmelerini mi?
Eşlerinden ayrı, tayın bekleyen, aile bütünlüğü paramparça olmuş hayatlarını mı?
Eğitimin içine düştüğü içler acısı durumu mu?

Dünün darbecileri “Atatürkçülük” kisvesi altında “Bilimsel, Demokratik ve Laik” eğitime darbe vurdu. Bugün de inançlar sömürülerek 20 Temmuz darbesi gerçekleştirildi.

Darbecilerin bize “Öğretmenler Günü” hediye etmesine gerek yok! Biz dün de Mustafa Kemal Atatürk’ün “ Başöğretmenliğini” tüm öğretmenlerin günü gibi kutladık, bugün de kutluyoruz.
Başöğretmenimizin günü kutlu olsun, fikirleri yolumuzu aydınlatsın…

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
24 Kasım 2017

19 Kasım 2017 Pazar

Cumhuriyet Kadınları


Cumhuriyet Kadınları
(CHP Kırşehir Kadın Kolları Cumhuriyet Kadını" bülteninde yayınlandı)
Cumhuriyet’in kadınlar için farklı bir anlamı vardır. Deyim yerindeyse “Cumhuriyet” kadınların varoluş nedenidir. Çünkü “Cumhuriyet”, kadınları özgürleştirmiştir. Eşit yurttaşlık hakkı ve birey olma bilinci vermiştir. Bu hakların mimarı da Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Atatürk, kadınlara eşit yurttaşlık haklarını vermekle kalmamış, “Kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar.” diyerek kadının olması gerektiği yeri ifade etmiştir.

Bu yüzdendir ki Cumhuriyet kadını, bugün demokrasinin beşiği olarak gösterilen ülkelerin kadınlarından çok daha önce çoğu hakka kavuşmuştur.

Cumhuriyet kadını; 3 Nisan 1930 yılında belediye seçimlerine katılma hakkına, 26 Ekim 1933 yılında muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakkına kavuşmuştur. 5 Aralık 1934 yılında ise milletvekili seçme ve seçilme hakkı Anayasal hak olarak verilmiştir.

Bugün bütün dünyanın gıpta ile baktığı; Fransız kadınları 1944 yılında seçme ve seçilme hakkına kavuşurken, İtalyan kadınları 1945 yılında ilk genel seçimlere katılabilmiştir. Dünyaya teknoloji pazarlayan Japon kadınları ise 1945 yılında bu haklara kavuşmuştur. İsviçre'de kadınlar seçme ve seçilme hakkını 1971 yılında kazanmıştır.

Bu örneklerin oldukça şaşırtıcı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bu ülkelerde kadın haklarının geldiği seviyeye baktığımızda, ülkemiz açısından çok dramatik bir durum ortaya çıkıyor.

Bugün geldiğimiz noktada, Cumhuriyet kadınının kazandığı hakları yeterince kullanamadığını ve koruyamadığını görüyoruz. Atatürk’ün hayal ettiği zirvelerde olması gerekirken, sığ sularda, haklarının sinsice törpülenmesini izliyor.

Celladına aşık kadınlar, "Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz çünkü o fıtrata terstir” diyenleri destekliyor. Medeni Kanunun kendisine verdiği hakların değerini bilmeden, “kadınların insan olup olmadığının” tartışıldığı Ortadoğu’daki kadınların yaşam tarzına özeniyor.

Bütün bunlara rağmen “Cumhuriyet” kadınlarımıza aydınlık bir yol açmıştır. Kadınlarımız bu sayede büyük bir yol kat etmiş, büyük başarılara imza atmıştır. Ancak, Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği hedefe henüz ulaşamamıştır.

Haydi kadınlar!
Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiğiniz azmi, inancı ve kararlılığı, barışta da gösterin.
Eşitlikte, özgürlükte, demokraside, bilimde, eğitimde…
Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği medeniyet yolunda, bir adım öne geçin.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
Ekim-Kasım Aralık 2017

Üç ayda bir yayınlanan "CHP Kırşehir Kadın Kolları Cumhuriyet Kadını" bülteninin 1. sayısında yayınlanmıştır.












8 Kasım 2017 Çarşamba

Eğitimde Fırsat Eşitliği Tamamen Kalktı


Eğitimde Fırsat Eşitliği Tamamen Kalktı
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın TEOG’un yerine açıkladığı, “Mahalli Yerleştirme Sistemi” eğitimde fırsat eşitliğini tamamen ortadan kaldıran, yeni sistemin adıdır. 15 yıl sonra eğitimde eski sistemin de gerisine düşülmüştür. Getirilen bu sistemle, eğitimde fırsat eşitliği tuzla buz edilmiştir!

Milli Eğitim Bakanı; okulların %10'unun nitelikli, %90'ının da niteliksiz olduğunu ilan etti. “Nitelikli” okullara, “nitelikli” öğrencilerin yerleştirileceğini, “nitelikli” öğretmenlerin atanacağını; diğer “niteliksiz” okullara da “niteliksiz” öğrencilerin yerleştirileceğini ve “niteliksiz” öğretmenlerin atanacağını tüm Türkiye’ye duyurdu.

Sınavı kaldıracağız, çocuklarımızı sınav stresinden kurtaracağız diye yola çıkıp, daha acımasız bir sistemi topluma dayattılar. Okulları, öğrencileri, öğretmenleri, “nitelikli, “niteliksiz” diye ikiye ayırdılar…

Aslında sınav kalkmadı!
Bu sistemle, çocuklarımız, kaldıramayacakları büyük bir yükün altına sokulmuştur. Bakanın açıkladığı %10’luk “nitelikli” okullara girmek için yarış daha da kızışacak, rekabet daha acımasız bir hal alacak. Öğrenciler bu dilime girmek için daha büyük stres yaşayacak. Parası olan dershaneyi kendi evine taşıyarak, özel dersler alacak, diğerleri de merdiven altlarına taşınan dershanelerde umut arayacak!

Sınavda %10’luk dilime giremeyen diğer başarılı öğrenciler ne olacak?
• “Mahalli Yerleştirme Sistemi” ile “niteliksiz” okullardan birine mi yerleştirilecek?
• Kontenjanları bir türlü doldurulamayan meslek liselerine mi yönlendirilecek?
• Gelir seviyesi düşük semtlerin başarılı çocukları mahallesindeki bir okulda okumaya mecbur mu bırakılacak?
• Başarılı öğrencilerin daha iyi bir okulda okuma hakları ellerinden mi alınacak?

AKP, ne vadediyor halka! “Biz ara eleman ülkesiyiz, mucit çıkaramayız” diyor. “Ey halkım bize oy vermeye devam et. Çocuklarınızı, kaportacı boyacı, cenaze yıkayıcısı, tornacı, tasfiyeci yetiştireyim.” diyor.

Her meslek değerli ve kutsal olsa da, kendi çocuklarını bu mesleklere laik görmemeleri oldukça düşündürücüdür.

Ne diyor AKP Genel Başkanı kadınlarımıza; seçimlerde kapı kapı dolaşıp oy toplayın bize. Biz, milletvekili, başbakan, bakan olalım, kendi çocuklarımızı en iyi okullarda, yurt dışında okutalım, sizin çocuklarınızı da meslek liselerine yönlendirelim!

AKP’ye kapı kapı oy toplayan anneler, siz çocuklarınız için nasıl bir gelecek hayali kuruyorsunuz? Çocuklarınız, doktor, mühendis, avukat mı olsun? Tornacı, tesviyeci, vaiz mi? Hangisi?

Onların hayal ettiği Türkiye bu!
Ara eleman yetiştiren, bağımlı bir ülke!
Ara eleman yetiştirme hedefini önüne koyan bir iktidarla, %90’ı “niteliksiz” okullarla dünyayı yakalama şansımız olabilir mi?

Denizi doldurup dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Hollanda, Çölün ortasındaki bir İsrail, 2. Dünya Savaşı’nda atom bombalarıyla yok edilen teknoloji devi Japonya, Avrupa’nın lokomotifi Almanya… Bu ülkeleri yönetenlerin hedefi “ara eleman” yetiştirmek değildi. Önlerinde büyük hayalleri vardı, İnsana yatırım yaptılar…

Bu sistemle birlikte, eğitimde “gizli özelleştirme” planı da aleni bir şekilde uygulamaya sokulmuş oldu. Parası olan çocuğunu özel okullara, olmayan da evini, arabasını neyi varsa satıp bunu gerçekleştirme yoluna girecektir.

Parası olanın adres değişikliği ile çocuğunu iyi semtlerde, iyi okullara kaydettirme hakkının olduğu bir sistemde, "En iyi okul en yakın okul" propagandası, iyi okulların olduğu semtlerde oturanlar için geçerli bir slogandan öteye geçmeyecektir.

Diğer yandan da en başarılı öğretmenlerin seçilerek görev yaptığı, “nitelikli” olarak tanımlanan proje okullarına yandaş sendika üyeleri liyakata bakılmaksızın yerleştiriliyor.

AKP’den “Bilimsel, Laik, Demokratik” bir sistem kurmasını beklemek “eşyanın tabiatına aykırı”dır. Sanılmasın ki AKP daha iyi bir sistem kurmak isterken oldu bütün bunlar. Eğitimin düştüğü son durum, onların “fıtratına” uygundur ve planlıdır.

Biz, eğitim uzmanlarının, bilim insanlarının, öğretmen, öğrenci, veli, eğitim sendikaları ve tüm siyasi partilerin temsilcilerinin katılacağı “Demokratik Eğitim Kurultayı”nın düzenlenerek, konunun tartışılması gerektiğini söylüyoruz. Eğitimde stratejik planın, tüm bu tartışmalar ve öneriler ışığında hazırlanması gerektiğinin altını bir kez daha çiziyoruz.

Çünkü eğitim tek adamın insafına bırakılmayacak kadar hayati bir konudur.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
8 Kasım 2017

2 Kasım 2017 Perşembe

Mağdurların sessiz çığlığı ve intiharlar


Mağdurların sessiz çığlığı ve intiharlar
Tarih bugünleri, “adalet”in yok edildiği, insanların “adalet” uğruna intihar ettiği günler olarak kayda geçecek.

Diğer yargısız infaza uğrayanların intiharları gibi, İrfan Bayar’ın intiharı da adaletsizliğe karşı atılan sessiz bir çığlıktı. Sessiz çığlık olur mu demeyin? En acı çığlıklar sessiz ve derinden atılanlardır… Ama sesi kulaklardan hiç gitmez!


Jandarma Uzman Çavuş İrfan Bayar; 1997 yılında Kuzey Irak’ta “gazi” olduktan sonra, Kastamonu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nde işçi olarak çalışmaya başlamış. 2011 yılında oğlu Efe’yi “gazi” kontenjanından Kastamonu'daki özel bir koleje kayıt ettirmek istemiş. Ancak başvurduğu okul kontenjanları dolduğu gerekçesiyle Efe’yi kabul etmemiş. Devreye giren İl Milli Eğitim Müdürlüğü, gazi İrfan Bayar’ın oğlu Efe’yi cemaatin kolejine kaydettirmiş.

İrfan Bayar; 2 hafta önce, yapılan FETÖ soruşturması kapsamında, Ankara'ya ifadeye çağırılıyor. Kendisini sorgulayan müfettişe, “O okula oğlumu devletimin kontenjanından gönderdim. Benim FETÖ'ye üyeliğim, irtibatım ve iltisakım yok” diyerek kendini savunuyor.

Bu olaydan sonra, “Devletim beni vatan hainleriyle nasıl aynı kefeye koyabilir” diyerek bunalıma giriyor. Ve… 27 Ekim'de çalıştığı, Kastamonu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nün bahçesinde, arabasının içinde ruhsatlı silahıyla intihar ediyor.

İrfan Bayar; 12 yaşındaki oğlu Efe’yi, 9 yaşındaki kızı Şevval Eylül’ü ve tüm sevdiklerini arkasında bırakıp, yargısız infaza isyan ederek intihar etti.

Soruyorum sizlere, İrfan Bayar’ın katili kim?
FETÖ’ün okullar, üniversiteler, yurtlar açmasına izin verenler mi?
Teşvik edenler mi?
Parsel parsel arsa verenler mi?
Efe’yi FETÖ’nün okuluna kaydettirenler mi?
İnsanları FETÖ’nün kucağına itenler mi?
Katil kim?
Hepsi mi?


Biz, gerçek sorumlulardan hesap sormaya söz veriyoruz. FETÖ’yü devletin kılcal damarlarına kadar yerleştirenlerden, çocuklarımızı FETÖ’nün yurtlarına, okullarına mahkum edenlerden hesap soracağız.

Biz, Efe’ye de, Şevval Eylül’e de sahip çıkacağız. Çocuklardan intikam alan, “ağaç kabuğu yesinler” diyen anlayışı mahkum edeceğiz. Tarihin çöplüğüne gömeceğiz. FETÖ’nün okulları, yurtları, üniversiteleri için parsel parsel arsa verenler, istifa ederek kurtulamayacaklar…

AKP bugüne kadar ne gazilere ne de şehitlere sahip çıktı. Dini siyasete alet ettikleri gibi, şehit ve gazilerin üzerinden de siyaset yapmaya devam ediyor. Bu yüzdendir ki şehitler arasında da ayrım yaptı. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi, “yatacak yeriniz yok” sizin…

Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Kore’de, Kıbrıs’ta, 15 Temmuz’da ve her türlü teröre karşı verilen mücadelede, hayatını ortaya koyan şehit ve gazilerimize minnet borcumuzu ne yapsak ödeyemeyiz. Yeter artık şehitler ve gaziler üzerinden siyaset yapmayı bırakın.

Biz 15 Temmuz gazileri Kenan Konuk’a da, Alper Sarısam’a da sahip çıkacağız. İrfan Bayar’ın haklarını da, ailesinin haklarını da savunacağız. Tüm mağdurların yanında olacağız.

Bugün Efe’nin, Şevval Eylül’ün, boynu bükük kalmışsa, sorumlusu AKP’nin yargısız infazlarıdır.

Ey saraya kulluk edenler!
İrfan Bayar’a taşıyamayacağı bir yük yüklediniz.
Mağdurların ahını aldınız.
Sahte delillerle suç ürettiniz.
Hesabını soracağız.

Ey Fethullah Gülen, emperyalistlerin kucağında saklanma!
Gel hesap ver…
AKP ile nasıl işbirliği yaptığınızı…
“Kozmik Oda”ya nasıl girdiğinizi, devletin gizli bilgilerini kimlere verdiğinizi açıkla!

Ey adalet düşmanları!
Sizin de adalet arayacağınız günler yakın, yok ettiğiniz yargının önünde hesap vereceksiniz.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
2 Kasım 2017/Kastamonu


28 Ekim 2017 Cumartesi

Kürt sorununu CHP çözer

Divan Başkanlığını yaptığım Diyarbakır İl Kongremizi; Genel Başkan Yardımcılarımız, Tekin Bingöl, Erdal Aksünger, İstanbul Milletvekillerimiz Gürsel Tekin, Sezgin Tanrıkulu, il, ilçe başkanlarımız ve üyelerimizin  katılımı ile gerçekleştirdik. Örgütümüze hayırlı olsun.

Diyarbakır İl Kongremizde yaptığım konuşmam aşağıda yer almaktadır.

Kürt sorununu CHP çözer
Yarın 29 Ekim! Emperyalizme karşı omuz omuza savaşıp, birlikte kurduğumuz Cumhuriyetimizin kuruluşunun 94. yıldönümü. Kutlu olsun…
Cumhuriyeti, Kürdüyle, Türküyle, Lazıyla, Arabıyla… birlikte kurduk, yıkmak isteyenlere karşı da birlikte yaşatacağız.


İl kongremizin Kürt sorununun çözümü için bir adım, iktidar yürüyüşümüz için bir başlangıç olmasını diliyorum.

“Kürt sorunu” Türkiye’nin kanayan yarasıdır. Hep kanayan, hiç kabuk bağlamayan…Oysaki herkesin istediği sadece “barış”.

AKP, Kürt sorununu çözeceğini, barışı getireceğini söyleyerek tek başına iktidar oldu. Kapalı kapılar ardında görüşmeler yürüttü, “akil” insanlardan heyetler kurdu. Ama sorunu nasıl çözeceğini hiç açıklamadı. Tüm Türkiye barışın geleceği günleri beklerken, seçilmiş milletvekillerini, belediye başkanlarını zindanlara attı. AKP’nin barış için niyetinin de planının da olmadığı anlaşıldı.

AKP 15 yıllık iktidarında siyasi partilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla sorunun çözümü konusunda iletişime geçmedi. Üniversitelerin, bilim insanlarının, sendikaların fikrini sormadı. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun barış için her türlü desteği ve krediyi vermeye hazırız açıklamasına, dönemin Başbakanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, “Sen nereye kredi vereceksin, sen krediye muhtaçsın” diyerek işbirliğini reddetti.

Demokrasiyi özümsememiş, “Demokrasi bir amaç değildir, demokrasi bir araçtır” diyen anlayışın Kürt sorununu çözmesi mümkün değildir.

Halkı, katır sırtında mazot kaçakçılığı yapmaya mahkum edip, üzerine bomba yağdıran, ölen köylüleri terörist ilan edip, hesap vermeyenler bu ülkeye barışı getiremezler.

AKP’nin yeni açacağı cezaevlerinin müjdesinden başka, halka verebileceği hiçbir şeyi kalmamıştır. Daha önce de Diyarbakırlılara cezaevi müjdesi vermişti. Bizim yeni cezaevlerine, kalekollara değil fabrikalara, okullara, üniversitelere, yeni iş alanlarına ihtiyacımız var…

Soruyorum sizlere…
Sizin ihtiyacınız yeni cezaevleri mi? Fabrikalar mı?
Yeni kalekollar mı? Okul mu? Üniversite mi?

Bizim umut olmamız, umut vermemiz gerek. Biz tabela partisi değiliz. Artık bu bölgede tabela partisi olmaya tahammülümüz yok. Diyarbakır’dan, Şanlıurfa’dan, Mardin’den, Van’dan, Batman’dan, Siirt’ten, Hakkari’den… Ankara’ya milletvekilleri göndermemiz gerek.

Ortadoğu’nun da Türkiye’nin de, Türklerin de, Kürlerin de kurtuluşu CHP iktidarı ile mümkündür. Bu topraklarda yaşayan halklar barış istiyor. O yüzden barışa çok yakınız. İnanırsak barış kolaydır! Barışın anahtarı bizim elimizde. Barışın kapılarını açmak için tek ihtiyacımız olan şey halkın oylarıyla iktidar olmaktır.

AKP’nin başarılı olduğu alanlardan biri de algı yönetimidir. Korkulardan beslenip, önyargıların gücünü kullanıyor. Yıllardır CHP’yi din düşmanı bir parti olarak göstererek propaganda yapıyor. Kürtlerin dini duygularını sömürerek oy topluyor. Kendisi dışında herkesi dinsiz ilan edip dini hassasiyetleri kullanıyor.

İŞİD’le aynı çuvala giren AKP, bize din ve vicdan özgürlüğünden bahsedemez. Din sömürüsü konusunda AKP’nin eline kimse su dökemez.

Bizim önyargıları, korkuları, algıları yıkmamız gerek. Bir Kürt yurttaşımız kimliğini kaybetme korkusu olmadan, inancına, yaşam tarzına müdahale korkusu yaşamadan bize oy verebilmelidir.

Size barış getireceğim dedi, Kürtlerden aldığı oylarla iktidar oldu. Yıllardır akan kan durmadı. Her seçimde yarın barış gelecek vaadiyle oyları topladı. Ama yalancının mumu sonunda söndü… MHP ile kolkola girip savaşın altını harlamaya başladı. İktidar ömrünü uzatmak istiyor. MHP ile aynı çizgiye gelen AKP Türkiye’ye barışı getiremez. Artık Kürtlerin de bunu görmesi gerek.

Kürt sorununun, askeri yöntemlerle çözülemediğini/çözülemeyeceğini zaman bize çok acı bir şekilde gösterdi. Sorunlarımızı silahla çözmeye çalışmak, açık yaralarımızı kanatmaktan başka bir işe yaramadı. Birbirimizi öldürerek, halkı tehdit ederek, sivilleri öldürerek, askeri öldürerek yaralarımızın kangren olduğunu biliyoruz. Yarayı artık sarmamız, bir “süre” koymadan konuşmaya başlamamız gerek.

Kürt sorunu Türkiye’nin sorunudur. Toplumsal mutabakatla, tüm siyasi partilerin katılımı sağlanarak TBMM’de çözülmelidir. Halkın benimsemediği hiçbir çözüm kalıcı barışı sağlayamaz.

İnanca saygı, düşünceye özgürlük ve eşit vatandaşlığı benimsemeyen hiçbir düşünce Kürt sorununu çözemez.

Kürt sorununu biz çözeriz!

İnsanları dinine, diline, etnik kökenine göre ayırıp siyaset yapanlar kaybedecek, barış kazanacak.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
28 Ekim 2017/Diyarbakır









16 Ekim 2017 Pazartesi


CHP MERSİN İL ÖRGÜTÜ 1. EĞİTİM ÇALIŞTAYI
(Yıldırım Kaya CHP Parti Meclisi Üyesi/16 Ekim 2017)

12 Eylül’ün Etkisi Devam Ediyor
12 Eylül darbesinin 37. yılını geride bırakmamıza rağmen, etkisi hala sürüyor.  Hiroşima’ya Nagazaki’ye atılan atom bombası gibi 12 Eylül darbesi de yeni nesilleri zehirlemeye devam ediyor.

12 Eylül bugünün temellerini attı. Bugünü anlamak için biraz daha geçmişe gitmemiz gerek. Çünkü ağır aksak ilerleyen demokrasimiz darbeyle birlikte rafa kaldırıldı.

12 Eylül’de;
  • ·         Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edildi.
  • ·         Siyasi partiler, sendikalar, dernekler, gazete ve dergiler kapatıldı.
  • ·         TBMM lağvedildi.
  • ·         Dokunulmazlıklar kaldırıldı, siyasiler gözaltına alınıp tutuklandı.
  • ·         Yasama, Yürütme ve Yargıyı yetkisi Milli güvenlik Konseyi’nde toplandı.
  • ·         Onbinlerce insan gözaltına alındı, işkence edilip, tutuklandı.
  • ·         Gazeteler kapatıldı, gazeteciler tutuklandı.
  • ·         30 bine yakın kişi işten atıldı.( 3.854 Öğretmen, 120 Öğretim Üyesi ve 47 hakim)
  • ·         171 kişi işkence edilerek öldürüldü.
  • ·         50 kişi idam edildi. (18’i sol, 8’i sağ, 23 adli suçlu)
  • ·         OHAL ilan edildi, sokağa çıkma yasağı getirildi.
  • ·         Yönetime KHK çıkarma yetkisi verildi.
  • ·         Kitaplan yasaklanıp yakıldı.
  • ·         Yurt dışına çıkma yasağı getirildi.
  • ·         24 Ocak kararları ile ekonomik yaptırımlar uygulamaya sokuldu
  • ·         Özelleştirmeler başlatıldı.
  • ·         1982 yılında darbe Anayasa’sı %92 oyla halk tarafından kabul edildi.

Bütün bu olanlar günümüz Türkiye’sine hiçte yabancı değil. Bugün de sivil yönetim adı altında dikta dönemini yaşıyoruz. Çünkü 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, 20 Temmuz’da OHAL ilan eden AKP, kendi sivil darbesini gerçekleştirip, Türkiye’yi darbe hukukuyla yönetmeye başladı. Oysaki AKP 12 Eylül hukukuyla hesaplaşacağı propagandası yaparak iktidar olmuştu.

12 Eylülü yaşamayan gençler, bütün bunlara yabancı değil aslında. Çünkü 20 Temmuz darbesinden sonra da benzer uygulamaları, hatta daha da ağırlarını yaşıyoruz.

20 Temmuz darbesinde;

  • ·         OHAL ilan edildi.
  • ·         Türkiye KHK’larla yönetilmeye başlandı.
  • ·         Televizyon, gazete, radyo ve dergiler kapatıldı.
  • ·         Gazeteciler tutuklandı.
  • ·         Sendikalar kapatıldı.
  • ·         İnternete kısıtlama getirildi, internet siteleri kapatıldı, sosyal medya denetim altına alındı.
  • ·         Adalet, AKP’nin denetimine girdi
  • ·         Kamudan ihraç edilenlerin sayısı 150.000 kişiyi aştı.
  • ·         Açığa alınanların sayısı 46.000.
  • ·         Tutuklu sayısı 50.000.
  • ·         İhraç edilen öğretmen sayısı 50.000.
  • ·         İhraç edilen hakim/savcı sayısı 3.500.
  • ·         Tutuklu gazeteci sayısı 147.
  • ·         İhraç edilen akademisyen sayısı 7.600’ün üzerinde. Bu sayı her geçen gün daha da artıyor.
  • ·         Kapatılan; dernek, vakıf, sendika, hastane, okul, üniversite  2.500.
  • ·         Yurt dışına çıkış yasağı.
  • ·         İşkence ve kötü muamelenin boyutları ilerleyen süreçte ortaya çıkacak…
  • ·         Muhale olan herkesi FETÖ’cü ilan edildi

·   667 sayılı KHK’nın 4.  maddesi kapsamında kamu görevinden çıkarılmış olanlar resmi gazetede açıklanmadığı için sayıları tam olarak bilinmiyor. (İşçi, memur, sözleşmeli…vb kamu çalışanı)

12 Eylül Darbesi Laik Bilimsel Ve Demokratik Eğitimi Vurdu
12 Eylül darbesi, din dersleri zorunlu hale getirerek laik eğitim sistemine büyük bir darbe vuruldu.

Darbeci Kenan Evren’i “Cennetlik” ilan eden Fethullah Gülen şöyle diyor:  “Bu iş, öyle büyüktür ki doğrusunu Allah bilir hiç sevabı olmasa da bu icraatı ona yeter.  Evren cennete gidebilir”  O gün Kenan Evren’e “Cennet”ten yer parselleyen FETÖ’ye, Dün de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melik Gökçek Ankara’yı parselledi.

AKP’nin Eğitimdeki Hedefi
AKP’nin Eğitimdeki hedefi “laik, demokratik, bilimsel” ve  “Milli” Eğitimden “Dinsel” Eğitime Geçiş projesidir.
12 Eylül darbecileri din dersini zorunlu hale getirdi, 20 Temmuz darbecileri de “cihat”ı zorunlu ders olarak çocuklarımıza öğretecekler.
Son 15 yılda, 12 Eylül darbe hukukunu harfiyen uygulayan AKP, devleti cemaatler arasında paylaştırdı.  Eğitimi FETÖ’ye teslim ederek “laik, demokratik, bilimsel” eğitimi bitirme noktasına getirdi.

Milli Eğitim Bakanları Değişti Strateji Değişmedi
AKP tek başına iktidar olmasına rağmen “altı” Milli Eğitim Bakanı değiştirerek rekor kırdı.  Sürekli “Milli Eğitim Bakanı” değiştirmesine rağmen uyguladığı stratejide hiçbir değişiklik yapmadı.    

AKP’nin 15 yıllık eğitim politikasını büyük oranda cemaatler belirledi. Cemaatlere yurt ve okullar açtırarak genç beyinler zehirlendi. Devletin bütün imkanları ayaklarının altına serildi.


AKP eğitimde;
·     Türk-İslam sentezine dayalı, ırkçı ve gerici bir eğitim politikası uygulayarak, eğitimi yıllarca geriye götürdü. 
·         Bütün okulları imam hatipleştirmeyi hedefine koydu. 
·         4+4+4 sistemini getirerek eğitimi kesintiye uğratıp, gençleri İmam Hatibe yönlendirdi. 
·         Eğitim cemaatlere ve tarikatlara terk edildi.
·         Özel okullar cemaatlerin denetiminde çığ gibi büyüdü.  
·         Laik, bilimsel ve demokratik eğitimden uzaklaşıldı.
·         Eğitimde özelleştirme politikası uygulandı.
·         Gizli özelleştirme politikalarıyla parasız devlet eğitimi paralı hale getirildi. Okulların ihtiyaçları veliler ve öğrenciler tarafından karşılanmaya başlandı.

Eğitim bir haktır parayla satılamaz!

Bilimsel Eğitimi Savunan FETÖ Karşıtı Öğretmenler İhraç Edildi
20 Temmuz darbesinden sonrası, FETÖ/PDY örgütünü çökertme bahanesi ile öğretmenlere yönelik kıyım hareketi başlatıldı. FETÖ Terör Örgütü ile uzaktan yakından ilişkisi olmadığı gün gibi açıkta olan Eğitim Sen ve Eğitim İş üyesi binlerce öğretmen; “Laik, Demokratik, Çağdaş ve Bilimsel Eğitimi” savundukları için açığa alınıp, ihraç edildi. Şimdi de sürgün ediliyorlar.   

Mülakatla Öğretmen Atamak Emek Hırsızlığıdır 
OHAL’den destek alan AKP hükümeti öğretmenleri mülakatla atamaya başladı. Adı her ne kadar mülakat olsa da özünde sınavdan düşük puan alan yandaşlara yapılan bir torpildir.

KPSS’den 85-90 alan öğretmen adaylarına mülakatta 40’a 45 puan vererek eledi. Aynı şekilde 60 puan alan bir yandaş öğretmen adayına da mülakatta yüksek puan verilerek ataması yapıldı.

Cemaat Üniversiteleri kapatıldı
15 Temmuz’dan sonra, FETÖ Terör Örgütü tarafından kurulan 15 Üniversite kapatıldı.  AKP hükümeti ve Belediyelerinin büyük desteğini alarak kurulan bu üniversiteler  “Altın Nesil”i yetiştirme projelerinin bir parçasıydı. Yetiştirdikleri ”Altın Nesil” sonunda gelip TBMM’ni bombaladı. 250 Vatandaşı da gözünü kıpmadan katletti.

Onların yetiştirdiği nesillerin geleceği son nokta hep halkına ihanet olmuştur. Biz antiemperyalizme karşı 6. Filo’yu protesto ederken, onlar emperyalistlere arka çıkarak halkın onurlu çocuklarını ve devrimcilerini katletmişlerdi. 

Geçmişleri karanlığın ve ihanetin tarihidir!

Okullar İmam Hatibe Dönüştürülüyor
Türkiye’nin diğer meslek liselerine olduğu gibi, İmam Hatiplere de ihtiyacı var. Ancak, bütün okulların İmam Hatipleştirilme hedefi geleceğimizi tehdit eden bir uygulamadır.

FETÖ Terör Örgütü ile ilişkilendirilen 1029 okul kapatıldı. Bu okulların %80’i imam Hatip okullarına dönüştürüldü. Bir kısmı ise tecavüzcü “Ensar Vakfı”na devredildi.

Okulların İmam Hatipleşmesi Başarı Getirdi Mi?
 ÖSYM’nin 2017 yükseköğretim merkezi yerleştirme sonuçlarına göre
·         Fen Lisesi mezunu 22 bin adaydan 12 bini  
·         Anadolu Lisesi mezunu 396 bin adaydan 138 bini, 
·         İmam Hatip Lisesi mezunu 223 bin adaydan 40 bini
 lisans tercihlerine yerleşebildi.

Yüzdelik başarı oranları ise şöyle;
  • ·        Fen Lisesi (%55)
  • ·         Anadolu Lisesi: ( %35)
  • ·         İmam Hatip Lisesi ( %18)

PİSA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) Sonuçlarında Son Sıralardayız
Yol ve köprü yapmakla övünen hükümet, eğitimi uluslararası alanda son 12 yılın en alt seviyesine taşıdı.  

Başarısızlık, öğrencilerin uluslararası ölçekte “fen”, “matematik” ve “okuma” becerilerinin ölçüldüğü sınavlardan biri olan PISA 2015 sonuçlarına da yansıdı. Türkiye, 70 ülke arasında “fende” 51'inci, “matematikte” 48'inci, “okumada” ise 49'uncu sırada yer aldı.   

Yüzümüzü Bilime Dönmeliyiz
Şu bir gerçek ki İmam Hatiplerle hedefimize ulaşmamız mümkün değildir. Almanya, Japonya, ABD olmayı hedeflemeliyiz… Rusya’ya Domates, biber patlıcan satıp,  S-400 füzesi alarak hedefimize ulaşamayız. Bizim de S-400 füzesi üretebilecek seviyeye ulaşmamız için bilimsel eğitime ihtiyacımız var

Mevcut eğitim sistemi tamamen değişmelidir. Avrupa’nın Almanya’sına, Uzakdoğu’nun Japonya’sına, çölün ortasındaki İsrail’e… Ve ABD’ye bakılmalı. Dünyaya teknoloji pazarlayan ülkelerin eğitim politikaları incelenmelidir.

Milli Eğitim Bakanlığı’nı FETÖ’ye Teslim Eden AKP’dir
AKP hükümeti halkın oylarıyla gelip, devleti FETÖ’ye teslim eden, onunla işbirliği yapan tek sorumludur. Çünkü AKP ve FETÖ devlet içinde kendi “Paralel Devlet”lerini kurmaya kalktılar.

“Aynı menzile farklı yollardan yürüyenler” devleti aralarında paylaştı. Milli Eğitim Bakanlığı FETÖ’ye ve cemaatlere teslim etti. Eğitim kadroları cemaatin istediği kadrolarla dolduruldu.

Cemaate biat etmeyenlerin, onların sendikalarına üye olmayanların,  değil okul müdürü olmak, yönetici olmak, sıradan bir yer değiştirme dahi yaptırmaları mümkün olmadı. Kamu çalışanları ya AKP’li ya da cemaatçi olmaya zorlandı. Liyakat uygulaması kaldırılarak devletin kadroları; tecrübesiz, yeteneksiz, bilgisiz, partili ve cemaatçi ve yandaşlarla dolduruldu.


AKP Laik ve Bilimsel Eğitimi Yok Ediyor  
Bakanlık hazırladığı yeni müfredatta “Pozitivizm” ve “Sekülerizm” kavramlarını “inanç sorunu”  olarak gösteriyor. Seküler yaşamı problemli bir hayat tarzı olarak öğrencilere anlatmaya hazırlanıyor. 
Atatürk’e ve İsmet İnönü’ye ders programlarında daha az yer verilerek, Cumhuriyetimizin kurucuları unutturulmaya çalışılıyor. “Cihad” konusu “Değerler “ başlığı altında, yeni nesillere aktarılmak isteniyor. Müfredatta yer alan bilim ve siyaset felsefesi gibi konular kaldırılarak, felsefenin sadece tarihi anlatılıyor.

Felsefe düşünme sanatıdır.  Çağı yakalamak için, insanlık için meraklı nesiller yetiştirmeliyiz. Yeni nesiller evreni merak etmeli, soru sormalı ve sorgulamalı, bilinmeyenin peşinden koşmalı, Aksi halde sorduğumuz soruların değil, soru soranların arkasından koşmaya devam ederiz.

Laik Cumhuriyet eğitimini hedef alan hükümet güdümlü bir sendikanın teklifi doğrultusunda müfredat hazırlamış.  Söz konusu sendika bilimsel eğitimi hedef alarak,  “Pozitivist bir bilim anlayışı çerçevesinde modern eğitim sistemi tasarlandı. Aklı ve bilimi kutsayan ve dini aşağılayan pozitivist anlayışı ile insan yetiştirmek hedeflendi” açıklamasını yapmıştı.

Biliyoruz, sizler asla tatmin olmasınız!
Bütün okulları imam hatibe çevirsek,  matematiği, feni, felsefeyi, Cumhuriyet tarihini, tümüyle ders programından çıkartsak…
Bu defa da karma eğitime karşı çıkarsınız.
O da olmadı…
Kız çocukları okutulmasın dersiniz.
Ta ki Laik Cumhuriyeti yıkıp, parçalara ayırana kadar…

Ama unutmayın ki bu ülkede bağımsızlık uğruna savaşanlar, cumhuriyet için can verenler, demokrasi ve barış için bedel ödeyen devrimciler var.

Çocuk Tecavüzcüsü Cemaatler Eğitimde Söz Sahibi 
Milli Eğitim Bakanlığı, mahkeme kararlarıyla da yöneticileri tarafından çocuklara tecavüz edildiği kesinleşen, Ensar Vakfı ile imzaladığı protokolle ülke genelindeki 1000’e yakın Halk Eğitim Merkezi'nde kurs düzenleme hakkı verdi.

5-6 yaşındaki çocuklara dini eğitim veriyorum diye köhne binaların bodrum katlarında ve cemaat yurtlarında tecavüz edilmesine sessiz kalarak tecavüze ortak oluyor.

Osmanlı’nın Neden Yıkıldığı Sorgulamıyor/Dayakçı Eğitim Savunuluyor
Bunlar “Osmanlı’nın torunları” olduklarını söylüyorlar. Ama Osmanlı’nın neden yıkıldığını, geri kalma nedenlerini hiç sorgulamıyorlar. Sorgulamadıkları için “laik, demokratik, bilimsel” eğitime karşı duruşu başarı olarak görüyorlar. Sorgulamadıkları için dayağı eğitimde alternatif olarak sunuyorlar.

Karşı oldukları “bilimin” nimetlerinden sonuna kadar faydalanıp” o buluşları yapanlara karşı “lafla” “hurafelerle” rekabet edebileceklerini sanıyorlar.

Lafla peynir gemisi yürümüyor! Yarın ABD, “Benim silahlarımı şurada şurada kullanamazsın” der. Sen bir “Ecevit” değilsin. Onun kadar cesur kararlar alamazsın! Türkiye’nin felaketi olursun!

AKP, Çocukların Darwin’in Evrim Teorisini Öğrenmesini Sakıncalı Buluyor 
Darwin’in Evrim Teorisini sakıncalı bulan “Milli Eğitim Bakanlığı”; düşünen, sorgulayan, araştıran nesiller değil, ezberleyen ve itaat eden nesiller yetiştirmek istiyor.

Dünyanın Güneş’in etrafında döndüğünü, kilisenin bütün baskılarına rağmen savunan Galileo tarihe adını altın harflerle yazdırdı. Onu Engizisyon Mahkemeleri’nde yargılayıp hapislerde çürüten “kilise” ise bugün onun görüşlerini kabul ediyor.

AKP’nin yetiştirdiği “dindar ve kindar” nesil ise hala dünyanın “düz” olduğunu savunuyor. Bu gerici düşünce karşısında, hayret etmek bile anlamını yitiriyor!

“Sen ne dersen de, dünya dönüyor” “Suyu tersine akıtamazsın” “Yer çekimine karşı gelemezsin”
“Yeni dünyaların keşfedilmesini engelleyemezsiniz!”…

AKP Felsefeye Neden Düşman 
Çünkü, Felsefe düşünme sanatıdır.” Kimsenin düşünmesini sorgulamasını istemiyor. Sadece ezberlemesini ve biat etmesini istiyor.

Ama biz biliyoruz ki, çağı yakalamak için, insanlık için meraklı nesiller yetiştirmeliyiz. Yeni nesiller evreni merak etmeli, soru sormalı ve sorgulamalı…  Bilinmeyenin peşinden koşmalı, Aksi halde sorduğumuz soruların değil, soru soranların arkasından koşmaya devam ederiz.

Çocuklarımıza Yurtta Barış Dünyada Barış Yerine “Cihat” Öğretiliyor
Çocuklarımıza Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” sözünün yerine din adına savaşmayı, öldürmeyi öğreten “cihat” konusunu zorunlu olarak öğretecekler.
·         Eğitimin dini kurallara göre verilemeyeceğini,
·         Devletin dini kurallara göre yönetilemeyeceğini,
·         İnsanların inançlarına göre ayrılamayacağını
·         Din derslerinin zorunlu olamayacağını,
Bütün bunları yok sayarsak sonumuzun felaket olacağını bilmemiz gerekiyor.

Anadolu Müslümanlığı Yok Ediliyor
Tehlikenin farkında mıyız?  Çocuklarımızı nasıl bir tehlikenin beklediğini hayal edebiliyor muyuz? Yakın bir gelecekte dinini yayma adına insanlarımızın birbirini öldürmesi, kesmesi doğal mı karşılanacak?

Dini inancı uğruna insan öldürmeyi öğreten bir eğitim sisteminin bizleri götüreceği yer “Ortaçağ” karanlığıdır.
AKP’nin kindar nesil projesi de meyvesini vermeye başladı. Ölülerin dahi aynı mezarlıkta yatmasına izin verilmiyor.  Ölülerini ayıran bir toplumun, dirileri nasıl bir arada yaşayacak?
Hz Peygamber, bir Yahudi kadının cenazesini gördüğünde ayağa kalkıp, “Cenazeyi gördüğünüzde hemen ayağa kalkınız.” demiştir.
Cenazeyi mezardan çıkartan sözde “dindarlara” sormak gerek, siz kimsiniz? Neye inanıyorsunuz?
Oysaki Anadolu Müslümanlığı bize hoşgörüyü, barışı, kardeşliği, paylaşmayı, farklı olana saygı ve sevgiyi öğretir. Bunlar Anadolu Müslümanlığının hoşgörü kültürünü yok etmek istiyorlar.

Mevlana’nın dediği gibi;
“Beri gel, daha beri, daha beri.
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır gür, bu savaş nereye dek?
Sen bensin işte, ben senim işte.
Ne diye bu direnme böyIe, ne diye?
Ne diye aydınlıktan kaçar aydınlık, ne diye? …”

Her şeye rağmen bizler biliyoruz ki devrimci öğretmenler öğrencilerine barışı öğretecek, “laik, bilimsel, demokratik” eğitim verecek!
Karanlığa yürüyenlerin ömrü, AKP iktidarının ömrü kadardır.
Biz aydınlığa yürüyoruz.
Gelecek aydınlığa yürüyenlerindir!

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
16 Ekim 2017 /CHP Mersin İl Başkanlığı 1. Eğitim Çalıştayı