25 Eylül 2020 Cuma

SAĞLIK BAKANI VE İÇİŞLERİ BAKANINA ÇAĞRIMDIR: MUHTARLARIN ÇIĞLIĞINA SES VERİN

Pandemi sürecinin başından bu yana canla başla çalışan muhtarlarımız şimdi de filyasyon ekiplerinde görevlendirildi. Mahallesinde köyünde her gün yüzlerce kişiyle iletişim halinde olan muhtarlarımızın Covid-19 testi pozitif çıkan hastaların evde denetimini yapması sağlıklı bir karar değildir. Muhtarlarımıza virüsün bulaşması demek hastalığın tüm mahallelere, köylere yayılması demektir.

Vefa destek gruplarında görevlendirilen muhtarlarımız aylardır vatandaşın ekmeğini, suyunu, alışverişini kapısına kadar ulaştırıyordu. Filyasyon ekiplerine de dahil edilmeleri hem riski arttırdı, hem de iş yükünü ağırlaştırdı.

Hayatlarını ortaya koyarak işlerini en iyi şekilde yapan muhtarlarımızın asgari ücretle çalıştırılmaları da ayrı bir vurdumduymazlık ve vefasızlıktır.

Sağlık Bakanımız Sayın Fahrettin Koca, Covid-19’un yayılma riskini göz önüne alarak muhtarlarımızı filyasyon ekiplerinden çekmelidir. İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ya da çalışma koşullarının ve ücretlerinin iyileştirilmesi için muhtarlarımızın çığlığına ses vermesi çağrısında bulunuyorum.

Yıldırım KAYA

CHP Ankara Milletvekili

25 Eylül 2020

22 Eylül 2020 Salı

CÜBBELİ HOCANIN BİLDİĞİNİ İÇİŞLERİ BAKANLIĞI BİLMİYOR MU?

Cübbeli Hoca olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü’nün, 2 bin civarında selefi derneğin silahlandığını iddia etmesi ve Cumhuriyet Savcısı'nın çağırması halinde, bu derneklerden en az 150'sinin ismini kendilerine söyleyeceğini açıklamasından sonra; İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından yanıtlanması için TBMM’ye bir soru önergesi vererek konuyu Meclis gündemine taşıdım.

TBMM’ye verdiğim soru önergesi:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA 
Aşağıdaki sorularımın Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 96 ve 99’uncu maddelerine uygun olarak, İçişleri Bakanı Süleyman SOYLU tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim. 22.09.2020

Yıldırım KAYA
Ankara Milletvekili

Cübbeli Hoca olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü, bir yıl önce Haber Türk, yakın bir zamanda da CNN Türk’te, 2 bin civarında selefi derneğin silahlandığını iddia etmiştir. Son olarak da Sözcü Gazetesi Yazarı Saygı Öztürk’e, Cumhuriyet Savcısı'nın çağırması halinde, bu derneklerden en az 150'sini isim isim kendilerine söyleyeceğini açıklamıştır. 

 İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy, “Bakanlığımızca, bugüne kadar selefi derneklerle ilgili yapılan denetimlerle birçok dernek kapatılmış, birçoğuna para cezası uygulanmıştır. İç Güvenlik Stratejileri Başkanlığı’nca da konunun önemine binaen 1,5 yıllık kapsamlı bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Bir kısım derneklerin silahlandığı iddiası ya da ihtimaline karşı da kayıtsız kalmamız mümkün değildir. Paylaşılan ilk demeçten sonra da derhal Sivil Toplumla İlişkiler Genel Müdürlüğü denetçileri, terör ve istihbarat birimlerimiz tekrar tahkikata başlamıştır. Mesele aynı hassasiyetle takip edilmeye devam edilecek, idari ve adli süreçler işletilecektir.” açılamasını yapılmıştır.
 
İçişleri Bakanlığının yakından takip edip, müdahale etmesi gereken bir konuda, Cübbeli Hoca olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü’nün açıklamalarından sonra tahkikata başlattığını açıklaması toplumda büyük bir huzursuzluk ve korku yaratmıştır. 

Bu bilgiler kapsamında;

1. Bakanlığınız tarafından selefi derneklerinin faaliyetleri takip edilmiyor mu?
2. 150 selefi derneğinin yıllardır silahlanıyor olması ve bunun Bakanlığınız tarafından fark edilememiş olması nasıl mümkün olmuştur?
3. Cübbeli Hoca olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü’nün bildiğinin, İçişleri Bakanlığı tarafından bilinmemesi ve takip edilmemesi mümkün müdür?
4. Bakanlığınızın başlattığı incelemede Ahmet Mahmut Ünlü’nün bilgilerine de başvurulmuş mudur?
5. Kapatma ve para cezası dışında, Selefi derneklerinin kurucu ve yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulunulmuş mudur?
6. Olayın vahameti göz önüne alındığında, Bakanlığınızın sorumlu personeli hakkında bir soruşturma yapılmış mıdır? Yapılmamışsa bir soruşturma başlatılacak mıdır?

18 Eylül 2020 Cuma

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞINDA RÜŞVET YOLSUZLUK VE KUMAR İDDİALARI

Bir süredir sosyal medya ve bir kısım internet sitelerinde, “MEB’de Büyük Operasyon”, “Adım Adım Ziya Selçuk Devirme Operasyonu” benzeri başlıklarla haberler yapılmakta ve Milli Eğitim Bakanlığının gizli belgeleri paylaşılmaktadır. Milli Eğitim Bakan Yardımcılarının, bürokratlarının ve danışmanlarının adları da verilerek yolsuzluk, rüşvet ve kumar iddiaları gündeme getirilmektedir. İlgili kişilerin, devlet memuru/bürokratı maaşıyla elde edilemeyecek büyüklükte mal varlığına sahip oldukları ileri sürülmektedir.  

Konuyu gündeme taşımak için Milli Eğitim Bakanlı Ziya Selçuk tarafından yanıtlanması için TBMM’ye bir soru önergesi verdim.

TBMM’ye verdiğim soru önergesi aşağıdadır:

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

 Aşağıdaki sorularımın Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 96 ve 99’uncu maddelerine uygun olarak, T.C Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim. 18.09.2020

          Yıldırım KAYA

      Ankara Milletvekili

Bir süredir sosyal medya ve bir kısım internet sitelerinde, “MEB’de Büyük Operasyon”, “Adım Adım Ziya Selçuk Devirme Operasyonu” benzeri başlıklarla haberler yapılmaktadır.

Yapılan haber ve açıklamalarda; Milli Eğitim Bakan Yardımcılarının, bürokratlarının ve danışmanlarının adları da verilerek yolsuzluk, rüşvet ve kumar iddiaları gündeme getirilmektedir. İlgili kişilerin, devlet memuru/bürokratı maaşıyla elde edilemeyecek büyüklükte mal varlığına sahip oldukları ileri sürülmektedir.

Söz konusu iddiaları içeren haber linkleri; Cumhurbaşkanı, Milletvekilleri, Milli Eğitim Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, sendikalar… vd. kurum, kuruluş ve kişilerin sosyal medya hesapları etiketlenerek ihbarlarda bulunulmaktadır.

Ayrıca, Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının koruması altında bulunan gizli soruşturma dosyalarının kopyaları da sosyal medya hesaplarında ve internet sitelerinde paylaşılmaktadır.

Bu bilgiler kapsamında;

1.      Bakanlığınızın söz konusu yolsuzluk, rüşvet ve kumar iddiaları hakkında bilgisi var mıdır?

2.    Yolsuzluk ve rüşvet iddialarıyla ilgili herhangi bir inceleme yapılmış mıdır? Yapılmışsa sonucu ne olmuştur? İnceleme yapılmamışsa nedenleri nelerdir? İnceleme başlatılacak mıdır?

3.   Yolsuzluk ve rüşvet olaylarında adı geçen Bakan Yardımcısı ve Bakanlık çalışanları hakkında bir soruşturma başlatılmış mıdır? Başlatılmamışsa başlatılacak mıdır?

4.   İddialar doğru değilse; Bakanlığınızı ve çalışanlarını itibarsızlaştıran, zan altında bırakan kişilerin tespit edilmesi için suç duyurusunda bulunulmuş mudur? Bulunulmadıysa, nedenleri nelerdir? Suç duyurusunda bulunulacak mıdır?

5.   Teftiş Kurulu Başkanlığının koruması altında bulunan gizli soruşturma dosyaları internet sitelerine nasıl ve kimler tarafından servis edilmiştir? Konuya ilişkin herhangi bir inceleme başlatılmış mıdır? Başlatılmamışsa neden başlatılmamıştır? Soruşturma başlatılacak mıdır?

 

10 Eylül 2020 Perşembe

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ÇOCUKLARA TECAVÜZ VE TACİZ DAVALARINDA MÜDAHİL OLACAK MI?

Uşşaki Tarikatı şeyhi Fatih Nurullah Şağban, Sakarya Akyazı’daki dergahta, müritlerinden F.A’nin 12 yaşındaki kızı Y.A’ya defalarca cinsel istismarda bulunmuş; baba F.A’nın şikayeti üzerine gözaltına alınarak tutuklanmıştır.

Milli Eğitim Bakanlığının, vakıf ve dernek adı altında örgütlenen tarikat ve cemaatlerle protokoller imzalayarak çocuklarımızı bu yapıların eline teslim ettiğini biliyoruz. Anayasa ve yasalara aykırı olmasına rağmen uygulamalar yıllardır devam etmektedir. Çocuklarımıza yapılan tecavüz ve tacizin üstü örtülerek, “Bir defadan bir şey olmaz” anlayışı ile suçlular korunmaktadır. 

TBMM Başkanlığına verdiğim soru önergesinde Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a; “Bakanlığınız davaya müdahil olacak mıdır?” diye sordum. 

TBMM’ye verdiğim soru önergesi:
Uşşaki Tarikatı şeyhi Fatih Nurullah Şağban, Sakarya Akyazı’daki dergahta, müritlerinden F.A’nin kızı 12 yaşındaki Y.A’ya defalarca cinsel istismarda bulunmuştur. 

Fatih Nurullah Şağban, baba F.A’yı arayarak istismarın üzerini örtmeye çalışmış, yapılan telefon görüşmesinde cinsel istismarı da itiraf etmiştir. Kayda alınan telefon görüşmesi kamuoyuna da yansımıştır. Şağban’ın cinsel istismarı kabul ettiği ses kaydında, “ … ileri giden bir şey yok, insan nefis taşıyor, bekaretinde sorun yok, bana yakışmayacak şekilde öpmüş oldum, sevişme diye bir şey yok, öptüm, bu da Allah’ın bir takdiri” ifadelerinin yer aldığı görülmüştür.

Akyazı’daki dergaha baskın düzenleyen jandarma, Fatih Nurullah Şağban’ı gözaltına almış; olay anında jandarmanın yanında bulunan ve kızının dergahta cinsel istismara uğradığını söyleyen baba F.A. müritlerin saldırısına uğramış, kemikleri kırılana kadar öldüresiye dövülerek kolu kırılmıştır. 

Akyazı Cumhuriyet Savcısı İ.S’ye sosyal hizmet görevlisi eşliğinde ifade veren 12 yaşındaki Y.A’nın anlattıklarından sonra Fatih Nurullah Şağban tutuklanmıştır.

Cinsel istismara uğrayan Y.A. telafisi mümkün olmayan büyük bir travma yaşarken; ailesi de büyük acılar yaşamış, baba öldüresiye dövülmüş, ölümle tehdit edilmiş, ailenin can güvenliği kalmamıştır.

Bu bilgiler kapsamında;
1. Bakanlığınız davaya müdahil olacak mıdır?
2. Mağdur çocuk Y.A. ve ailesi koruma altına alınmış mıdır?
3. Mağdur Y.A’ya tedavi ve rehabilitasyon hizmeti verilmekte midir? 
4. Müritler tarafından dövülen ve ölüm tehdidi yapılan babanın ve tüm ailenin can güvenliği sağlanmış mıdır?
5. Aileye gerekli maddi ve manevi destek verilmiş midir? 

Yıldırım KAYA 
CHP Ankara Milletvekili 
10 Eylül 2020

7 Eylül 2020 Pazartesi

FETÖ DÖRT YILDIR BÜROKRASİDEN NEDEN TEMİZLENMEDİ

AKP iktidarı döneminde FETÖ devletin kılcal damarlarına kadar, tüm stratejik kurumlarımıza yerleşti. İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Emniyet teşkilatı, TSK…  FETÖ’nün kontrolüne verildi. Bakanlar, üst düzey bürokratlar, Genel Müdürler FETÖ’nün direktifiyle atanıp, görevden alındı.  

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ’nün Türkiye Cumhuriyetine yönelik düzenlediği 15 Temmuz hain darbe girişimine, “Bu hareket Allah’ın bize büyük bir lütfudur”. dedi.

AKP, darbeleri tarihin çöplüğüne gömmek için demokrasiyi hakim kılmak yerine “saray darbesiyle” Türkiye’yi karanlık bir yola soktu.

FETÖ’nün hain darbe girişimi yaptığı 2016 yılından bu yana;

MİT ne iş yapmış?

İçişleri Bakanlığı ne iş yapmış?

 Emniyet teşkilatı ne iş yapmış?

TSK ne iş yapmış?

FETÖ’cüler neden bu zamana kadar devlet bürokrasisinden ayıklanamamış?

AKP yönetimi dün de bugün de FETÖ ile kol kola, omuz omuza iş yürütüyor. Kimse bize AKP FETÖ ile mücadele yürütüyor diye gazel okumasın!

Yıldırım KAYA

CHP Ankara Milletvekili

7 Eylül 2020

HARRAN ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ DEKANINDAN KIZINA ÖZEL KADRO

AKP iktidarıyla birlikte üniversitelerimizde yeni bir dönem başladı. Artık üniversite rektörleri ve dekanları kendi aileleri için özel karo açabiliyor. Gün geçmiyor ki bir rektör ya da dekan kendi eşi, kızı, oğlu, yeğeni ya da yakın akrabasına uygun kadro açmasın.

Üniversitelerimizin, fakültelerimizin başına rektör, dekan diye artık liyakatsız eş, dost, akraba, yandaş atanıyor. Liyakatsiz insanlar bir günde profesör, doçent oluyor. AKP eski Milletvekilleri, seçilemeyen Milletvekili adayları, eski belediye başkanları ya da adayları rektör yapılıyor. Onlar da kendi akrabalarını torpille üniversitelerde işe alıyor.

Harran Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Burhan Akpınar da kızı için özel öğretim görevlisi ilanı açtı. Kriterler arasına 'mobbing' konusunda çalışma yapmış olma şartını da koydu. Niye? Çünkü dekanın kızı Esra Nur Akpınar’ın bu konuda yazdığı bir makalesi vardı. Üstelik de makale babasının editörlüğünü yaptığı dergide yayımlanmıştı. İlanda yer alan çok özel kriterle örtüşen bir başka aday olmadığı, daha doğrusu olamayacağı için dekan da babalık görevini yapmanın huzuru içinde kızını üniversitede işe başlattı!

Üniversitelerimiz dünya sıralamasında neden ilk 500 içinde yer alamıyor diye soranların dönüp aynaya bakması gerek. Üniversiteler artık bilim yuvası olmaktan çıktı, AKP’nin il, ilçe teşkilatları gibi çalışmaya başladı.

Rektörleri hangi kritere göre atıyorsunuz? Üniversite rektörleri neden demokratik seçimle değil de saray tarafından atanıyor? Bilimsel tek bir makalesi olmayan bir insan, nasıl oluyor da koskoca üniversitenin başına rektör olabiliyor? 12 Eylül ürünü YÖK’ün fonksiyonu ne? Bilen var mı? Yok hükmünde bir kurum!  Eğitimde akıl tutulması yaşıyoruz!

Yıldırım KAYA

CHP Ankara Milletvekili

7 Eylül 2020

5 Eylül 2020 Cumartesi

ENGELLİ ÖĞRENCİ ANNE SIRTINDA TAŞINARAK OKULUN EN ÜST KATINDA SINAVA GİRDİ


Batıkent Anadolu Lisesi öğrencisi Öykü Akyüz bugün (5 Eylül 2020) “Bursluluk Sınavı”na girdi. Engelli olan Öykü Akyüz’ün giriş katında sınava girmesi için aylar öncesinden dilekçe verilmesine rağmen sınav yeri okulun 3. kattı olarak belirlendi.

Anne Hatice Akyüz, Öykü’nün sınava gireceği Alpaslan Anadolu Lisesi müdürüyle görüşerek durumun düzeltilmesini istemiş. Müdür, Öykü’nün sınava gireceği gün durumla ilgileneceklerini söylemiş. Ancak cumartesi günü de durum değişmemiş. Öykü’nün giriş katında sınava alınmasını isteyen anneye, Alpaslan Anadolu Lisesi Müdürü “Politika yapmayın!” diyerek azarlamış. 

Anne Hatice Akyüz, Öyküyü sırtında okulun 3. katına çıkartıp, sınav bittikten sonra da sırtında 3. kattan aşağı indirmiş. Pandemi nedeniyle de kimse yardımcı olamamış. Öykü’nün psikolojisi bozulmuş, ağlaya ağlaya sınava girmiş. 

Aile, çocuğunun engelli olduğunu aylar öncesinden bildirmesine rağmen gerekli düzenleme yapılmamış. Sınav günü de hiçbir şekilde yardımcı olunmamış. 

ÖSYM, Milli Eğitim Bakanlığı, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ve Okul Müdürü yüzde yüz hatalı olduğu halde; anne Hatice Akyüz, Alpaslan Anadolu Lisesi Müdürü tarafından “Politika yapmayın!” diyerek azarlanıyor. Buradan tüm sorumluları kınıyorum, yaptığınız vicdanlara sığmaz! Sorumlular hesap vermelidir. 

Bir sınavda engelli öğrencileri giriş katlarında, doğru dürüst sınava sokamayan, engelli çocuklarımızı ağlatan, ailelerini perişan eden bu anlayışın ülkeyi nasıl yönettiğini herkes görsün. 

Yıldırım KAYA CHP
Ankara Milletvekili 
5 Eylül 2020

4 Eylül 2020 Cuma

BAKANLIĞINIZ AKYAZI’DAKİ ÇOCUĞA TACİZ DAVASINA MÜDAHİL OLACAK MI?

Uşşaki Tarikatı şeyhi Fatih Nurullah Şağban’ın, Sakarya Akyazı’daki dergahta, müritlerinden F.A’nin kızı Y.A’ya defalarca cinsel istismarda bulunmasını TBMM Başkanlığına verdiğim bir soru önergesi ile Meclis’in gündemine taşıdım. TBMM’ye verdiğim soru önergesinde, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk’a “Bakanlığınız davaya müdahil olacak mıdır?”, “Mağdur çocuk Y.A. ve ailesi koruma altına alınmış mıdır?”, Mağdur Y.A’ya tedavi ve rehabilitasyon hizmeti verilmekte midir?”, “Müritler tarafından dövülen ve ölüm tehdidi yapılan babanın ve tüm ailenin can güvenliği sağlanmış mıdır?”, “Aileye gerekli maddi ve manevi destek verilmiş midir?” sorularını sordum.

TBMM’te verdiğim soru önergesi:

Uşşaki Tarikatı şeyhi Fatih Nurullah Şağban, Sakarya Akyazı’daki dergahta, müritlerden F.A’nin kızı Y.A’ya defalarca cinsel istismarda bulunmuştur. 

Fatih Nurullah Şağban, baba F.A’yı arayarak istismarın üzerini örtmeye çalışmış, yapılan telefon görüşmesinde cinsel istismarı da itiraf etmiştir.  Kayda alınan telefon görüşmesi kamuoyuna da yansımıştır.  Şağban’ın cinsel istismarı kabul ettiği ses kaydında,  “ … ileri giden bir şey yok, insan nefis taşıyor, bekaretinde sorun yok, bana yakışmayacak şekilde öpmüş oldum, sevişme diye bir şey yok, öptüm, bu da Allah’ın bir takdiri” ifadelerinin yer aldığı görülmüştür. 

Akyazı’daki dergaha baskın düzenleyen jandarma, Fatih Nurullah Şağban’ı gözaltına almış; olay anında jandarmanın yanında bulunan ve kızının dergahta cinsel istismara uğradığını söyleyen baba F.A. müritlerin saldırısına uğramış, kemikleri kırılana kadar öldüresiye dövülerek kolu kırılmıştır. 

Akyazı Cumhuriyet Savcısı İ.S’ye sosyal hizmet görevlisi eşliğinde ifade veren 12 yaşındaki Y.A’nın anlattıklarından sonra Fatih Nurullah Şağban tutuklanmıştır.

Cinsel istismara uğrayan Y.A. telafisi mümkün olmayan büyük bir travma yaşarken; ailesi de büyük acılar yaşamış, baba öldüresiye dövülmüş, ölümle tehdit edilmiş, ailenin can güvenliği kalmamıştır.  

Bu bilgiler kapsamında;

1. Bakanlığınız davaya müdahil olacak mıdır?

2. Mağdur çocuk Y.A. ve ailesi koruma altına alınmış mıdır?

3. Mağdur Y.A’ya tedavi ve rehabilitasyon hizmeti verilmekte midir?

4. Müritler tarafından dövülen ve ölüm tehdidi yapılan babanın ve tüm ailenin can güvenliği sağlanmış mıdır? 

5. Aileye gerekli maddi ve manevi destek verilmiş midir?


Yıldırım KAYA

CHP Ankara Milletvekili

4 Eylül 2020


3 Eylül 2020 Perşembe

HALKIN İKTİDARI İÇİN HALK SARMAŞIĞI

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti nasıl ki Anadolu halki ile birlikte kurmuşsa, biz de bu birlik ruhu yaşatmalıyız. Cumhuriyetimizi ikinci yüzyılında demokrasiyle taçlandırmak için, demokrasi güçleriyle birlikte iktidara yürümeliyiz. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun çizmiş olduğu “dostlarımızla yürüme” iradesine itiraz edenler Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihsel adımlarını anlamayanlardır.

Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 25-26 Temmuz 2020 tarihlerinde gerçekleştirdiğimiz 37. Olağan İktidar Kurultayımızda “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nde halk iktidarının yol haritasını açıkladı. Bizim bundan sonraki hedefimiz açıklanan yol haritasını hedefine ulaştırmak için kol kola, omuz omuza mücadele etmektir.

Çalışmalarımızın her aşamasında halkın iktidarını hedefimize koymalıyız. Çünkü Genel Başkanımızın “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nde açıkladığı 5 temel sorununu çözmek için 13 maddelik çözüm manifestosunu hayata geçirmenin ön koşulu halkın iktidarından geçmektedir.

BEŞ TEMEL SORUN

1- Demokrasi Sorunu: Demokrasinin kırıntıları yok edilmiş, hedef olmaktan çıkartılmış, kağıt üzerinde içi boşaltılmış bir sözcük haline getirilmiştir. Saraydaki tek adam; yasama, yürütme, yargı, medya ve diğer tüm alanlarda son sözü söyleyen, istediği kararı alan bir sistem kurmuştur.

2- Ekonomi Sorunu: Türkiye 18 yılda hiç olmadığı kadar fakirleşmiş; dış borcumuz Türkiye’yi dışa bağımlı hale getirmiştir. Yatırımların durması işsizliği ve yoksulluğu maksimum seviyesine çıkarmıştır. Türkiye artık üreten değil borçla tüketen bir ülkedir.

3- Dış Politika Sorunu: Ülke çıkarlarından çok egemen güçlerin taleplerini gözeten dış politika; ekonomik ve siyasal olarak Türkiye’nin uluslararası çıkarlarını zayıflatmış, avantajlı olduğumuz alanlarda da kaybetmemize neden olmuştur.

4- Eğitim Sorunu: 2012-2013 eğitim öğretim döneminde uygulamaya sokulan, 4+4+4 kesintili eğitim sistemi laik demokratik ve bilimsel eğitime darbe vurmuştur. Pandemi döneminde başlatılan uzaktan eğitimle de kamusal eğitimin ne kadar zorunlu olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur. Öğrencilerin yüzde 66’sı evlerinde bilgisayar, televizyon ve internet bağlantısı olmadığı için uzaktan eğitime erişememiştir.  Üniversitelerimiz de bilim yuvası olmaktan çıkmıştır. Atamayla gelen rektörlerin uyguladıkları politikalarla üniversiteler AKP’nin il ve ilçe başkanlıkları konumuna düşürülmüştür.

5- Toplumsal Barış Sorunu: Farklılıklarımızın zenginliğimiz olduğu anlayışı yok edilmiştir. Etnik kimlik, yaşam tarzı ve inanç üzerinden siyaset anlayışı toplumu kutuplaştırmıştır. Kürt sorunu siyasilerin politik manevralarında kullandıkları kanaya bir yaraya dönüşmüştür. 

Bu nedenle, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu 37. Olağan İktidar Kurultayımızda  “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nde 13 maddelik çözüm manifestosunu kamuoyu ile paylaşmıştır.

Neydi bu tarihi 13 madde?

1- Yeni Anayasa: İlk hedefimiz darbe hukukundan arındırılmış toplumsal mutabakatla hazırlayacağımız yeni bir Anayasa olacak. Güçlendirilmiş demokratik parlamenter sisteme geçilecek. 

2- Toplumsal Barış: Başta kanayan yaramız olan “Kürt” sorunu olmak üzere tüm toplumsal sorunlarımız TBMM öncülüğünde demokratik yollarla çözülecek. 

3- Liyakat Sistemi: Devlette ve hayatın her alanında liyakat yeniden hayata geçirilecek. 

4- Seçim Yasası Değişecek: Seçim barajı kaldırılarak herkesin TBMM’de temsil edilmesinin önü açılacak. Milletvekillerinin halkın özgür iradesiyle seçilmesi koşulları sağlanacak. Cinsiyet kotası ile kadınların TBMM’de temsil sayısı normalleştirilecek.

5- Siyasi Ahlak Yasası: Siyasi Ahlak Yasası çıkartılacak.

6- Kamu İhale Kanunu Yenilenecek: Yatırımları mercek altına alacağız. Kamu İhale Kanununu yeniden düzenleyeceğiz.

7- Sayıştay Görevini Yapacak: Sayıştay’ın gerçek işlevini yapması sağlanacak. Ulusal Vergi Konseyi ve TBMM’de Kesin Hesap Komisyonu oluşturulacak. Bu komisyonların başkanları muhalefet partilerinden seçilecek.

8- Stratejik Planlama Teşkilatı kuracağız.

9- Laik, Demokratik ve Bilimsel Eğitim: Laik, demokratik ve bilimsel bir eğitim sistemi kurulacak. Eğitimin bileşenleri ile ortak çalışmalar yürütülerek eğitim yeniden yapılandırılacak.

10- Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için ekosistem kurulacak.

11- Aile Destekleme Sigortası Hayata Geçecek: Aile Destekleme Sigortası sistemini hayata geçireceğiz. Devlet vatandaşına yardım elini uzatacak. Hiçbir aile siyasi partilere mecbur bırakılmayacak. Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek.

12- Yerel yönetimlerin üzerindeki baskılar ve yetki kısıtlamaları kaldırılacak, kayyum atamalarına son verilecek.

13- Onurlu ve Barışçı Dış Politika: Ortadoğu barış ve işbirliği teşkilatı kurularak; İran, Irak, Suriye ve Türkiye kurucu ortak olacak.

HALK SARMAŞIĞI ÖRGÜTLENMESİ İLE HALKIN İKTİDARINA

CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesini” hayata geçirmesi için; yeni bir çalışma tarzını, örgütlenme modelini, mücadele anlayışını ve bu anlayışı hayata geçirecek liyakatli siyasal kadroları oluşturması gerekmektedir.

Artık klasik dikey ve hiyerarşik örgütlenmeler bugünün ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bugün ihtiyacımız olan, yatay örgütlenmeyle bir araya gelen, sarmaşık gibi birbirini saran halk sarmaşığı örgütlenme modelidir. Sendikaların, odaların, derneklerin, kooperatiflerin, meslek kuruluşlarının… vd  sivil inisiyatiflerin partimizle kuracağı ilişkilerle herkesi kucaklayacak, “Halk Sarmaşığı” örgütlenme modelini hayata geçirmeliyiz.

CHP’nin bugünkü örgütlenme modeliyle iktidar olma şansı yoktur. Nedeni çok açıktır. Örgütlenme yukardan aşağıya dikey bir yapıyla şekillendirilmiştir.  Mahalleden köye, köyden sokağa, sokaktan apartmana dönük bir örgütlenmeyi hayata geçirememiştir.

Şimdi yapılması gereken il örgütlerinin hızla kendisini yenilemesi, yönetim kurulu üyelerinin sadece bir yönetici pozisyonundan çıkıp; bulunduğu yaşam alanlarında ve çalışma alanlarında örgütlenmesini hayata geçirmelidir. Yaşama ve çalışma alanını birlikte örgütleyemediğimiz sürece dikey örgütlenmeden yatay örgütlenmeye geçmemiz mümkün değil.

Bunun için önce Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde örgütümüzün zayıf olduğu illerimizde yeniden yönetici eğitimi verip, örgütlü olmadığımız ilçeleri, beldeleri, köyleri ve sokakları örgütlemek bizim önümüzdeki en temel görev olmalıdır. Çünkü Hakkari’den, Diyarbakır’dan…Milletvekili çıkartamayan, TBMM’ye halkın iradesini gönderemeyen bir siyasi parti iktidar olmaz.

Çalışma tarzımız sadece 15 günden 15 güne yönetim kurulu toplantılarına katılarak raporlar hazırlamak olmamalıdır. Örgütümüz her il, her ilçe ve her beldede her ayda en az bir defa Türkiye’nin beş temel sorunuyla ilgili konferans ve seminerler düzenleyerek bilgilendirme yapmalıdır.

Kadın Kollarımız ev ev, mahalle mahalle, sokak sokak örgütlenmeyi önüne koymalıdır. Gençlik kollarımız hayatın her alanında olmalıdır. Üniversitelerde, liselerde, işyerlerinde örgütlenmelidir. Her alanda örgütlenerek propaganda yapabilmeliyiz. Giremediğimiz hiçbir yer, örgütlenmediğimiz hiçbir alan kalmamalıdır. 

Bu çalışmayı önümüze koymadığımız müddetçe, yöneticiler kendi alanına ilişkin yürüttüğü faaliyetleri ve aktiviteleri düzenli raporlamadığı müddetçe yönetim kurulu toplantılarından ibaret bir çalışma düzeni bizi iktidara taşımaz.

Mücadelemizi fiili ve meşru zeminde yürümek zorundayız. Bulunduğumuz her bölgedeki sendikalarla, demokratik kitle örgütleriyle ve toplumun farklı kesimleriyle iç içe olmalıyız. Her alanda örgütlenmeli, halkın sorunlarıyla yakından ilgilenmeliyiz.  

Mücadelemizi hukuk ve demokrasi zemininde yürütmeliyiz. Fiili müdahalelerin olduğu yerlerde ise fiili ve meşru mücadele hattını da mutlaka önümüze koymalıyız. Eğer bunlar yapılırsa yeni bir örgütlenme modeline, yeni bir çalışma tarzına, yeni bir mücadele anlayışına kavuşmuş oluruz.

Bunları yapamadığımız müddetçe var olan örgütlenme modelimiz, çalışma tarzımız ve mücadele anlayışımızla Genel Başkanımızın önümüze koyduğu 13 maddelik “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”ni hayata geçirmemiz mümkün değildir. Beyannamenin hayata geçebilmesi için öncelikle tüm kademelerdeki yönetim kurulu üyelerine 13 maddelik “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nin bir seminer ile anlatılması olmazsa olmazımızdır. Bunu hayata geçirdikten sonra halka nasıl anlatacağımız da önümüze koymak zorundayız.

31 Mart Yerel Seçimlerinde yürüttüğümüz siyaset tarzını daha da yukarılara taşımalıyız. Toplumun her kesimine ulaşmalı; ittifak partileriyle bu hedef doğrultusunda ilişkilerimizi daha da geliştirmeliyiz.  CHP’nin zaman kaybetmeden yarın seçim olacakmış anlayışıyla yola koyulması gerek. Millet İttifakı, demokrasi güçleri ve yerel yönetimlerimizle koordineli çalışmayı şimdiden örgütlemeliyiz.

Halkın iktidarına yürürken, pandemi sürecinde çok iyi sınav veren belediyelerimiz de devam eden hizmetleriyle bu mücadelenin içinde yer almalıdır. Yerel yönetimler eğitimde, üretimde, sosyal devlet politikalarının uygulanmasında daha fazla sorumluluk almalıdır.

AKP’nin tek adam diktatörlüğüne karşı, demokrasi güçlerinin birlikte mücadeleyi önlerine koymaları bir zorunluluktur. Çünkü demokrasi yoksa özgürlük de, barış da, huzur da yoktur.  Demokrasi yoksa Cumhuriyet tehlikededir.

Demokrasiden yana olanların birlikteliği sağlandığında, başarının kaçınılmaz olduğunun en güzel örneği, 31 Mart Yerel Seçimleridir. Millet İttifakı ile demokrasi güçleri yan yana geldiğinde, iktidar da gelmektedir.

Türkiye’nin kangrenleşen sorunlarının çözüm yolu Kılıçdaroğlu Doktrininde gizlidir. Nasıl ki 31 Mart Yerel Seçimlerinde Kılıçdaroğlu Doktrinini uygulayarak sonuç aldık; toplumun her kesimiyle bağ kurduk, önyargıları büyük ölçüde yıktık. Bugün de Kılıçdaroğu Doktrini ile halk için, halkla birlikte mücadele ederek, halkın İktidarını kurabiliriz.

Yıldırım KAYA

CHP Ankara Milletvekili

1 Eylül 2020

2 Eylül 2020 Çarşamba

TÜRKİYE’DEKİ BU ÜNİVERSİTEYE 10 BİN DOLAR BAĞIŞ YAPMAYANLAR MEZUN OLAMIYOR

Ankara Türk Hava Kurumu Üniversitesi Pilotaj Bölümü öğrencilerinden, üniversiteye kayyum atanmasından sonra, üniversitenin mali sıkıntısı olduğu gerekçesiyle, okul taksitleri dışında, 10 bin dolar bağış ya da borç adı altında para talep edilmiştir. Parayı veremeyen öğrencilere uçuş hakkı verilmeyerek mezun olmaları engellenmiştir. Parayı veren öğrencilere, “eğitim uçuş sıralaması genel not ortalamasına” bakılmaksızın uçuş hakkı verilerek mezun olmaları sağlanmıştır.

TBMM Başkanlığına verdiğim iki ayrı soru önergesi ile konuyu Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a sordum. 

Üniversitenin mail adresinden öğrencilere gönderilen yazıda; “Durumu uygun olan velilerimiz bağış yapmak isterse, istediği miktarda bağışı THK vakfına yapabilir. Bu bağışlar tüm uçuşların hızlandırılmasında kullanılacaktır. Velisi olduğu öğrencinin uçuşuna üniversite imkanlarıyla sağlanacak uçuşa ilave uçuş eklenmesini isterse on bin Amerikan dolarını üniversitemize borç verebilir… Bu on bin dolar borç karşılığında en az 80 saat uçuşu TUA Uçuş Okulu ilave uçuş olarak sağlayacaktır. Bu uçuşlar için İzmir uçuş okulu kullanılacaktır. Bağış yapanlara da yine İzmir uçuş okulunda ekstra uçuş imkanı tanınacaktır. Bu uçuşlar ödeme yapıldıktan 15 gün sonra başlatılacak ve öğrenciye verilen uçuş planına uygun kesintisiz sürecektir... ifadelerine yer verilmiştir.

Dönem borçlarını üniversiteye eksiksiz ödedikleri halde, söz konusu 10 bin dolarlık bağış ya da borcu ödemeyen öğrencilere uçuş izni verilmeyerek, 2019 yılında mezun olmaları gerekirken mezun edilmemiştir. Bağış yapan öğrenciler ise eğitim uçuş sıralaması genel not ortalaması kuralı dışında tutularak uçuş hakkı verilerek mezun edilmiştir. Hatta alt sınıfta olan öğrencilerden bağış yapanlara uçuş izni verilirken, bir üst sınıfta olanlara bağış yapmadıkları için uçuş izni verilmemiş, en başarılı öğrenciler dahi mezun olamamıştır. 

Okul taksitlerini ödemek için evlerini sattıklarını, emekli ikramiyelerini verdiklerini söyleyen pilot adayı öğrencilerin aileleri; daha önce böyle bir uygulamanın olmadığını, hukuka aykırı bu durumun hem kendilerini, hem de çocuklarını mağdur ettiğini ifade etmektedir. 

Bu bilgiler kapsamında, TBMM Başkanlığına verdiğim iki ayrı soru önergesi ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a şu soruları sordum:

1. Dönem borçlarını ödedikleri halde, üniversitenin öğrencilerden bağış ve borç adı altında 10 bin dolar talep etmesi kanuna aykırı değil midir?

2. Okul taksitlerini eksiksiz ödeyen öğrencilerin bağış ve borç adı altında istenen 10 bin doları ödemedikleri için uçuş hakları verilmeyerek mezun edilmemeleri suç değil midir?

3. Eğitim uçuş sıralaması genel not ortalamasına bakılmaksızın, bağış yapan öğrencilere uçuş hakkı verilirken, başarılı öğrencilerin bekletilmesi suç değil midir?

4. Üniversite yönetimi hakkında bir işlem yapılmış mıdır? İşlem başlatılmamışsa, başlatılacak mıdır?

5. Mezuniyet hakları ellerinden alınan öğrencilerin mağduriyeti giderilecek midir?

Yıldırım KAYA
CHP Ankara Milletvekili
2 Eylül 2020