30 Mart 2021 Salı

ANKARA VALİLİĞİNİN YÜZ YÜZE EĞİTİM KARARI KABUL EDİLEMEZ

Ankara Valiliği yüz yüze eğitimle ilgili, "Eğitim ve öğretimle ilgili olarak 02.03.2021 tarihli ve 2021-11 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kurul Kararı ile düzenlenen uygulamanın yeni bir karar alınıncaya kadar devamına oy birliğiyle karar verilmiştir." açıklamasını yaptı.

Ankara’da risk haritası kırmızıya döndü, ancak Ankara Valiliği hiçbir şey olmamış gibi yüz yüze eğitimin devam edeceğini ilan etti. Ankara’da riskli bir durumun olması için daha ne olması gerekiyor. Ankara Valiliği bu kararıyla öğrenci ve öğretmenlerimizi büyük riske atmıştır.

Kaç öğretmen Ankara’da aşılandı? Bu sayıyı bize veremeyen Ankara Valiliği bu uygulamayı hayata geçiremez.  

Buradan Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a çağrı yapıyorum;  derhal Ankara Valisinin bu yanlış uygulamasını durdurun. Ailelere, öğretmenlere ve sendikalarımıza da çağrı yapıyorum, çocuklarımıza ve üyelerinize sahip çıkın…

Yıldırım KAYA

CHP Ankara Milletvekili

30 Mart 2021

26 Mart 2021 Cuma

UZAKTAN EĞİTİM KALICI OLAMAZ



UZAKTAN EĞİTİM KALICI OLAMAZ

AKP iktidarı Covid-19 pandemisiyle birlikte, bir yılı aşkın süredir devam eden uzaktan öğretimi kalıcı hale getirmek istiyor.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk “Salgın bitse de uzaktan öğretim artık kalıcı olacak. EBA altyapımızı güçlendirdik. Hibrit modelini uygulamaya ilişkin ciddi bir deneyimimiz oldu. Bundan sonraki süreçte hangi derslerin yüz yüze, hangi derslerin uzaktan yapılabileceğine ilişkin çalışmalardan sonra yeni yol haritası belirleyeceğiz. Birçok okulumuzun buna ilişkin altyapısı uygun.” açıklamasını yapmıştır.

Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri eğitimde fırsat eşitsizliğidir. Bu eşitsizlik Covid-19 pandemisiyle başlayan uzaktan öğretimle daha da derinleşmiştir.

3 milyon 600 bin öğrenci Milli Eğitim Bakanının altyapısını güçlendirdik dediği EBA üzerinden eğitime erişememiştir.  6 milyonu aşkın öğrenci bilgisayarı, tableti, internet bağlantısı olmadığı için uzaktan öğretime dahi ulaşamamıştır. 750 binin üzerinde öğrencinin evinde televizyon dahi yoktur.

Uzaktan öğretimi, eğitim gibi kalıcı hale getirmek demek; Covid-19 pandemisinin yarattığı olağandışı koşulları eğitim devrimleriyle hesaplaşmak, 4+4+4 sistemini yerleştirmek;  çocuklarımızı okullardan ve sosyal hayattan uzaklaştırmak için kullanmak demektir. Özellikle de kız çocukları okuldan uzaklaştırılmış olacaktır.                        

Bazı özel durumlarda ve olağanüstü koşullarda uzaktan eğitim verilebilir. Ancak uzaktan öğretim yüz yüze eğitimin yerine geçecek şekilde planlanamaz.

Yapılması gereken uzaktan öğretimi eğitimin yerine kalıcı hale getirmek değil; aksine Milli Eğitim Bakanlığının hızla yüz yüze eğitimin koşullarını hazırlamasıdır.

Yüz yüze eğitimi başlatmak için atanmayan öğretmenlerin atamasını yaparak öğretmen açığı kapatılmalı, derslik ihtiyacını giderilmeli, kapatılan köy okulları açılmalı, öğretmenler hızla aşılanmalı ve okullarda sağlıklı ortamlar yaratılmalıdır.

ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkeler yüz yüze eğitime geçmek için öğretmenlerin hızla aşılanmasını önlerine koymuştur. Bizde ise köy okullarındaki öğretmenler aşılanmaya başlanmış, ancak onun da sayısını bilmiyoruz.

Siyasi bir partinin ideolojik hayallerini gerçekleştirmesi için bir neslin yok edilmesine asla izin vermeyeceğiz.

Uzaktan öğretimin, yüz yüze eğitim-öğretimin yerine kalıcı hale getirilmesi kabul edilemez. Eğitim-öğretimin hedefine ulaşması için yüz yüze eğitim şarttır!

Yıldırım KAYA

CHP Ankara Milletvekili

26 Mart 2021



12 Mart 2021 Cuma

Atanmayan Öğretmenler Ankara’da



Atanmayan Öğretmenler Ankara’da 
Bugün 12 Mart Muhtırasının 50 yılı… Hayatın her alanında hala darbelerin izlerini yaşıyoruz. AKP hükümeti de darbeler tarihimizin bir sonucu olarak Türkiye’yı 19 yıldır darbeci bir zihniyetle yönetiyor. 
Covid-19’un ülkemizde resmi olarak açıklanmasının üzerinden bir yıl geçti. Bugüne kadar 29 bin 227 vatandaşımız pandemiden hayatını kaybetti.
Hem eğitim öğretim hem de pandemi mücadelesinde görev alan; öğrencilerine uzaktan eğitim verebilmek için mücadele eden,  onları internete kavuşturmak için dağ başlarına çıkan çok sayıda öğretmenimizi de kaybettik. 
Hayatını kaybeden vatandaşlarımızı saygıyla anıyor, rahmet diliyorum. 
Bir yıldır öğrencilerimiz eğitim öğretimden yoksun kaldı.
Bir kuşağı kaybettik!
Okulların 8 Mart’ta yüz yüze eğitime ve liselerde yüz yüze sınavlara başlanması vaka sayılarının ve ölümlerin artmasına neden oldu. Türkiye kırmızıya boyandı.
Eğitimde yaşadığımız sorunlar biriktikçe birikti. Pandemi sürecinde de sorunlar daha da derinleşti. Uzaktan eğitim, yüz yüze eğitim, yüz yüze sınav, öğretmen açığı, atanmayan öğretmenler, kadrolu-sözleşmeli-ücretli öğretmen ayrımı, derslik sorunu… Say say say bitmiyor.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı 18 milyon 241 bin 881 öğrencinin, 6 milyon 322 bin 878’i EBA'ya giriş yapamıyor
Öğrencilerin yüzde otuzunun bilgisayarı yok.
750 bin hanede televizyon yok..
2.6 milyonu aşkın öğrencinin internet bağlantısı yok.
1 milyon 117 bin 686 öğretmenden sadece köy öğretmenlerine aşı yapılmaya başlandı, onlardan da kaç kişiye aşı yapıldığı bilinmiyor.
Okullarda yüz yüze eğitim öğretim yapılması için Bilim Kurulunun tavsiyesine uygun 15 kişilik derslik yok…
Bilişim öğretmenlerine en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, 50 bilişim öğretmeni atandı.
Okullara yeterli sayıda sağlıkçı ve temizlik görevlisi atanmadı.
20 bin köy okulu boş bekliyor.
Çocuklarımız pandemi koşullarında taşımalı eğitime mahkum ediliyor.
Halk Eğitim Kurumlarında çalışan usta öğreticilerin sorunları çözülemedi. Açlığa ve yoksulluğa mahkum edildi.
Milli Eğitim Bakanlığı ve saray 8 Mart’ta,  5 milyon 649 bin 594 lise öğrencisini yüz yüze sınava sokmaya başladı. 
Yüz yüze Sınavlara sağlık nedeni ile katılamayan binlerce öğrenci var. Sorunun çözümüne ilişkin en küçük bir adım atılmadı.
Sağlık sorunu olmayan öğrencilerin de büyük bir bölümü pandemiden kaynaklı yüz yüze sınavlara katılmadı. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda da bir açıklama yapmadı.
Hiçbir vicdan özel ders alan öğrenciyle,  dağ başında internete girmek için elleri üşüyen bir çocuğu aynı şartlarda sınava sokulmasını kabul etmez.
Edemez!
Etse etse sırça saraylarında oturanların kararmış vicdanları kabul edebilir!
2002 yılında AKP İktidara geldiğinde 72 bin atanmayan öğretmen vardı, 19 yıllık AKP İktidarında bu sayı 700 bine ulaştı.
Milli Eğitim Bakanlığının son resmi açıklamasına göre 107 bin 909 öğretmen açığı var.
Sayıştay da 138 bin öğretmen açığı tespiti yaptı.
Bizim tespitlerimize göre de acil 250 bin öğretmen ataması yapılmalı…
Bu sayılar ortadayken, öğretmen ihtiyacını ücretli öğretmenlerle kapatılmaya çalışılıyor. Ülke genelinde 85 bin ücretli öğretmen çalıştırılıyor. 
Bu durum bile gerçek anlamda en az 85 bin öğretmenin acilen atanmasının yapılması gerektiğini ortaya koyuyor.
Atanmayan öğretmenlerimiz 60 bin atama talep ediyor. 
Ancak AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan Milli Eğitim Bakanlığının 20 bin öğretmen atamasını müjde olarak verdi.
Saray hükümetinin  20 bin öğretmen atamasını “müjde” diye açıklaması, sonuçlarını da 8 Eylül'e bırakması vicdanları sızlatmıştır.
Artık sabırlar tükendi bıçak kemiği de kırdı…
Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen atanmayan öğretmenlerimiz bugün saat 12.00'da Ulus Atatürk Anıtı önünde bir basın açıklaması yaparak 40 bin ek atama taleplerini yenileyecekler. 
TBMM Milli Eğitim Kültür Gençlik ve Spor Komisyonu CHP Grubu üyeleri olarak bizler de öğretmenlerimizin yanında olacağız…
Sorunlar çözülene kadar mücadelemiz ve çalışmalarımız devam edecek…
Yıldırım KAYA
Ankara Milletvekili
TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu CHP Gurup Sözcüsü


Burcu Köksal
Afyonkarahisar Milletvekili


Serkan TOPAL
Hatay Milletvekili


Ali KEVEN
Yozgat Milletvekili


Suat ÖZCAN
Muğla Milletvekili


Mustafa ADIGÜZEL
Ordu Milletvekili

3 Mart 2021 Çarşamba

Atanmayan Öğretmenler Ankara’da

Atanmayan Öğretmenler Ankara’da

Değerli Basın Emekçileri;

Bugün 3 Mart Tevhid-i Tedrisat Kanununun kabul edilişinin 97. Yıl dönümü… 1924 yılında kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm eğitim kurumları Maarif Vekaleti'ne (Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı'na) bağlanmıştır.

Laik, demokratik, bilimsel, kamusal eğitim için çok büyük bir adım atılmıştır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile hesaplaşmaya çalışanlara inat, büyük bir gururla bu günü kutluyorum.

20 BİN ÖĞRETMEN ATAMASI MÜJDE DEĞİL

Atanmayan öğretmenlerimiz 2021 yılının ilk öğretmen atamasının 60 bin olması için her platformda taleplerini dile getirdiler.

Ancak AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan “müjde” diyerek Milli Eğitim Bakanlığının 20 bin öğretmen ataması yapacağını açıkladı.

Bizim tespitlerimize göre okullarda rahatlama olması için acil 250 bin öğretmen ataması yapılmalı; Sayıştay’ın tespitlerine göre 138 bin öğretmen açığı var… 

Milli Eğitim Bakanlığı da 107 bin 909 öğretmen açığı olduğunu, bütçe yetersizliğinden yeterli sayıda öğretmen ataması yapamadıklarını duyurdu.

Pandemi döneminde yüz yüze eğitim öğretimin başladığı bir döneminde 60 bin öğretmen ataması yapılmayacaksa ne zaman yapılacak?  

Bilişim öğretmenlerine en fazla ihtiyaç duyduğumuz şu dönemde, bilişim öğretmenleri atanmayacaksa ne zaman atanacak? 

Okullara sağlıkçı ve temizlik görevlisi şimdi alınmayacaksa ne zaman alınacak?

Eğitim öğretimi askıya mı aldınız?

20 bin köy okulu boş bekliyor… Bu okulları neden açıp öğretmen ataması yapmıyorsunuz? Çocuklarımızı pandemide taşımalı eğitime neden mahkum ediyorsunuz?

ATANMAYAN ÖĞRETMENLER ANKARA’DA

Öğretmenlerimizin de artık sabrı tükendi! Umutla 60 bin atama beklerken 20 bin öğretmen ataması yapılmasına isyan ettiler. 

Atanmayan öğretmenlerimiz bu karda kışta, Türkiye’nin dört bir yanından Ankara'ya gelerek 20 bin öğretmen ataması kararını protesto etti…

60 bin öğretmen ataması taleplerini haykırdılar, “Nisan ayında 40 bin öğretmen ataması istiyoruz...” dediler.

Eyy sırça saraylarda oturanlar, 20 bin öğretmen atamasına “müjde” diyenler,  öğretmenlerimiz sesini duyun!

Eyy Milli eğitim Bakanı Ziya Selçuk her fırsatta bütçemiz yetersiz diyorsun.

Madem bütçen yetersiz…

FETÖ okullarını devralan Maarif Vakfına Cumhurbaşkanı kararı ile Milli Eğitim Bakanlığı Bütçesinden 1 milyar 231 milyon 98 bin TL pay verilmesine neden onay veriyorsun?

ÜCRETLİ ÖĞRETMEN SORUNU

Eğitimin kanayan yaralarından biri de ücretli öğretmen uygulamasıdır. Ankara 2. İdare Mahkemesi, 2018 yılında ek ders ücreti karşılığında çalışan öğretmenler arasından 5 bin sözleşmeli öğretmen alımında, prim gün sayısının hesaplanmasında yanlışlık yapıldığını belirterek, başvurusu reddedilerek ataması yapılmayan adayı haklı bularak işlemi iptal etmiştir.

Mahkeme, ücretli öğretmene haftada en fazla 30 saate kadar ek ders ücreti verilebileceği halde, bazı adayların haftalık 56,25 saat üzerinden prim yatırılmış gibi gösterilerek başvuru yapıldığı gerekçesiyle bu kararı almıştır.

Mağdur olan öğretmenlerimizin, mağduriyetinin giderilerek sözleşmeli kadrosuna alınması ve ücret farklarının ödenmesi gerekir. 

Mahkeme kararının derhal uygulanması için TBMM’ye bir soru önergesi vererek, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a şu soruları sorduk:

Bu bilgiler kapsamında; 

1. Prim gün sayısı hesaplamasında yanlışlık yapılan ücretli öğretmenler, sözleşmeli öğretmen olarak göreve başlatılacak mı?

2. Mağdur olan ücretli öğretmenlerin ücret farkları ödenecek mi?

3. Eşit işe eşit ücret ilkesine aykırı olan ücretli öğretmen uygulamasına son verilecek mi?

4. Sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamalarına son verilerek tüm öğretmenlerin kadroya alınmasına ilişkin bir çalışma var mı? 

AKP kendi koyduğu kurallara dahi uymuyor. Ücretli öğretmenler için kanunda yer alan 50 KPSS  puanı, kanuna aykırı olarak yönetmelikle 60 puana çıkartılmış; 50-60 arasında puan alan ücretli öğretmenler mülakata çağrılmayarak elenmiş ve ücretli öğretmenlere ayrılan kadrolar boş  kalmıştır. Ücretli öğretmenler de normal KPSS puanı ile sözleşmeli öğretmen olmuştur. 

CHP olarak, uluslararası sözleşmelere uygun olarak “eşit işe eşit ücret” verilmesi ilkesinin uygulanarak, sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamasının kaldırılması gerektiğini yıllardır söylüyoruz.

Sözün özü, öğretmen öğretmendir; öğretmenin sözleşmelisi, ücretlisi olmaz! Tüm öğretmenlerimiz kadrolu çalıştırılarak, ekonomik ve sosyal hakları tam olarak verilmelidir.

CHP iktidarında;

-TBMM’ye verdiğimiz Öğretmenler Meslek Kanununu çıkartacağız…

-Öğretmenlere 3600 ek göstergeyi vereceğiz

-Sözleşmeli ve ücretli öğretmen uygulamasına son vereceğiz. Tüm öğretmenlerimiz kadrolu çalışacak.

-Kapatılan köy okullarını açacağız.

-Taşımalı eğitime son vereceğiz.

-Öğretmen açığını kapatacağız.

Yıldırım KAYA

CHP Ankara Milletvekili

3 Mart 2021


2 Mart 2021 Salı

Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk ve Milli Eğitim Bakanlığına,

 Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk ve Milli Eğitim Bakanlığına,

Dostoyevski ruh, çocukların yanında olmakla iyileşir der. Peki çocukların ruhunu korumak için yetişkinler ne yapıyor? Söylemek beni üzse de görünen o ki hiçbir şey. Daha iyi bir gelecekle ilgili her konuşmada omuzlarına dünyanın yükü yüklenen biz çocukların ve gençlerin ne ruh ne fiziksel sağlığını en çok ihtiyacımız olan bu zamanlarda bile kimse gözetmiyor gibi gözüküyor.

Bizim ve ailelerimizin canlarımızı emanet ettiğimiz kurumların, öğrenci odaklı planlama yapmak yerine kusurlu eğitim sistemimizin çehresine leke sürülmesin ve eğitim edemese de bir ölçme değerlendirme tiyatrosu devam etsin diye, pandemi tüm hızıyla devam ederken aldığı okulların açılmasına ve yüz yüze sınavların devamına yönelik kararlar da ne yazık ki bu fikri destekler nitelikte. Bundan ötürü özellikle de son haftalarda sosyal medya vasıtasıyla öğrenciler bildiğiniz gibi seslerini duyurmak ve korkularıyla gerekçelerini size ulaştırmak için ellerinden geleni yapmaktalar. Ancak bu mesaja yanıt olarak yapılan yetersiz açıklamalar beni öğrencilerin duyulmadığına ve yanlış anlaşıldığına inanmaya itiyor. Bu sebeple ortak gerekçelerimizi dillendirmek adına Milli Eğitim Bakanlığına ve Milli Eğitim Bakanı Sayın Ziya Selçuk’a bu açık mektubu yazmaya ihtiyaç duydum. 

Öncelikle belirtmek istiyorum ki öğrencilerin sınav iptali gibi taleplerinin arkasındaki gerekçe düşünüldüğü gibi rahata alışmış olmaları değil. Aksine birçok öğrenci için bu dönemi tanımlayan yaşadıkları gelecek korkusu haline gelmiş durumda. Çünkü uzaktan eğitime geçilmesiyle eğitim eşitsizliğindeki uçurumun derinleştiği ve eğitimin kalitesinin düştüğü doğru. Öğrencilerin hatırı sayılır bir yüzdesi şu anki formunda yeni sisteme ayak uydurabilecek kaynaklara sahip değiller.  Zaten evlerimizde ekranlarımızla baş başayken ve bizi bu tür gerçekleri fark etmekten alıkoyan, dikkatimizi dağıtacak, biz dertlerimizden uzaklaştırıp uyuşturacak aktivitelere erişimimiz kalmamışken, bu tabloyu fark etmemek için insanın gözlerini elleriyle kapatması gerekiyor. Ancak keskinleşen bu eşitsizliğin çözümü evlerinden çıkan cenazeleri bile gömmeye gidemeyen, imkansızlıklar içerisinde eğitim almaya gayret gösteren öğrencilerin canını tehlikeye atmak olmamalı. Okulları açıp öğrencileri minimum tedbirlerle hem kendilerini hem sevdiklerini hem de öğretmenlerini riske atacak olmalarına rağmen sınıflarına yollamak eldeki problemleri çözmek yerine yeni problemler türetecektir. Öğrencileri ve ailelerini sağlık güvenlikleri ve eğitim hakları arasında bir seçim yapmak zorunda bırakmak bana kalırsa bir insanlık suçudur. Çünkü tehlikeler çok açık.

Her ne kadar virüsün asıl yayılım noktası okullar değil ve virüsün çocuklara bulaşma riski daha düşük gibi açıklamalar yapılsa da bunun aksine işaret eden çalışmalar mevcut. Üstelik çocuklar daha az sıklıkla bu hastalığa yakalanıyorlar demek virüse ve sebebiyet verebileceği diğer sağlık problemlerine bağışıklıkları var demek de değil. Bu yüzden okullar açılınca karşılaşacakları risklerin sadece istatiksel değil aynı zamanda kişisel yükünün de altına giren öğrenciler ve öğretmenler için dayanıksız avutmalar gönül rahatlığı sağlamıyor.

Bundan tam bir sene önce Çin’deki on hastaneden gelen verilerle hazırlanmış bir raporlarda Covid şikayetiyle hastaneye gelen çocukların %87’sinin entübasyona ihtiyaç duyduğu ve hasta sayısıyla dikkat çeken Amerika ve Güney Kore’de çocukların vakaların yaklaşık %5’ini oluşturduğu belirtilmişti. (Zheng et al.) (Korean Society of Infectious Diseases et al.) (“Coronavirus Disease 2019 in Children — United States, February 12–April 2, 2020” ) (Jeng ) Bu veriler bile tek başına bizi düşünülen yüz yüze eğitim kararının yeniden değerlendirmeye itecek ciddiyette olmakla beraber yeni yayınlanan yüzdeler daha kötümser bir tablo çiziyor. American Academy of Pediatrics 14 Ocak’ta güncelledikleri bir duyurularında Amerika’daki vakaların %10 dan fazlasının çocuklar olduğunu bildirmişti. Bu rapor aynı zamanda 31 Aralık 2020 ve 14 Ocak 2021 arasında çocuklarda görülen covid sayısının da neredeyse %20 artış gösterdiğini de ifade etmişti. (“Children and COVID-19: State-Level Data Report”) . Aralık ayında New York Times Gazetesinde çıkan bir haberde ise Florida eyaletinde hastalık medyan yaşının 65’ten 35’e düştüğü yazıldı. Yani hem çocuklardaki hem de gençlerdeki vaka sayısı dünyanın her yerinde oldukça hızlı biçimde artıyor ve okulların açılmasını yönünde  bir kararın bu duruma ivme vereceğini düşünmek yanlış olmayacaktır. Bununla beraber CDC geçen seneki bir raporunda 12-18 yas arasi çocukların 1-11 yas arası çocuklardan iki kat daha fazla riskte olduğunu belirtmişti. (“Coronavirus Disease 2019 in Children — United States, February 12–April 2, 2020”) Şimdiki planlar uygulanır ve liseler açılırsa ilk olarak bu yaş grubundaki çocuklar riske atılacak. Özellikle de Financial Times’a 21 Ocak 2021 tarihinde yayınlanan bir haberde İngiltere başbakanı Johnson'un ikinci tip virüsün daha öldürücü nitelikte olduğu ile alakalı bir uyarıda bulunduğu düşünülürse, bu açıkça çocukları sağlıklarıyla kumar oynamaya göndermektir. (Parker et al.) Fakat gençlerin hastalığa karşı savunmasız olduklarını söylemek yeterli değil. Durumun ciddiyetini anlamak için Lyrica gibi birçok kaynağın yirmi yaş ve altı gençlerde semptomların %81 oranında görülmediğini tartıştığını da değerlendirmeye almak gerekiyor. Bu da bize öğrencilerin hiç fark etmeden birbirlerini ve dolayısıyla ailelerini hasta edebilecekleri anlatıyor (Cohut) Üstelik her ne kadar çalışmalar çocuklar daha rahat atlatıyor ya da daha düşük yüzdeyle risk yaşıyorlar dese de bu çalışmalar aynı zamanda 10 ila 20 yaş arası gençlerin için riskin lineer artış gösterdiğini ve çocukların taşıyıcılık yapabileceğini de vurguluyor. Tekrar vurgulamak gerektiğine inanıyorum ki Milli Eğitim Bakanlığı en çok tehlike altında olan çocukları okullara çağırıyor.

Daha henüz geçen hafta New York Times Gazetesinde çıkan 17 Şubat tarihli bir haberde okul çağındaki gençlerde Covid teşhisinin kalıcı kalp hasarı tedirginliği yarattığı ve aralık ayında bu sorunla hastanelere gelen gençlerde yoğun bakım ünitesine ihtiyaç duyan hastaların %30 oranından %60 oranına tırmandığı belirtildi. Aynı haberde 15 yaşında Braden isimli bir gencin Covid ’den kaynaklı olduğu düşünülen ve ileriki süreçte çocuğun ölümüne sebep olan sağlık sıkıntılarından da bahsediliyor. Kendimizi bu durumda bulana kadar sınırları zorlayacak mıyız? Gençlerimiz ve çocuklarımız okullarına gidip bu hastalığı birbirlerine bulaştırdıklarında Braden gibi ateşle ve ishalle uyandıklarında , parmakları ve dudakları maviye döndüğünde, akciğerleri, kalpleri, böbrekleri yetmezlik yaşamaya başladığında, ağızlarında, gözlerinde kanama başladığında  ya da tekrar Braden gibi içimizden birinin abisinin ya da ablasının beyin ölümü gerçekleştiğinde  mi ciddiye alacağız bu sorunu? Times’da ve twitter taglerinde değil de bu haberleri Sözcü’de, Sabah’ta Hürriyet’te, Milliyet’te, Cumhuriyet’te okumadan ikna olmayacak mıyız?  Braden’ın annesi oğlunu kaybedince üzüntüsünden hayatında ilk defa şiir yazmaya başlamış. Bizim annelerimiz de şair olmadan gerekli ciddiyeti vermeyecek miyiz bu virüse ve çocuklarımıza? Bence bir gencin hayatı kimsenin gözünde bu kadar değersiz olmamalı. 

Tartışılması gereken bir başka faktör ise öğretmenlerimiz. Öğrenciler okula gönderildiğinde riske katılan tek grup gençler değil. Okullar açıldığında görevde olan bir milyonu askın öğretmenin de hayatı tehlikeye giriyor. Bu öğretmenlerden neredeyse %40 kırk yaşın üstünde olduğu gibi 15 bine yakını altmış yaşın üstünde. (“MEB deki Öğretmenlerin Yaşlara Göre Dağılımı Belli oldu”) Ve bu verilere başka sebeplerden yüksek risk grubunda olan eğitimciler dahil değil. Diyabeti, kronik damar rahatsızlıkları, kalp hastalıkları, astımı, obezitesi ya da zayıflamış bağışıklık sistemi olan öğretmenler her gün hayatlarını riske atmak zorunda bırakılacaklar. Havalandırması zayıf sınıflarda onlarca öğrenciyle sosyal mesafelerini korumaya çalışırken ne kadar sağlıklı ders anlatabilecekleri de tabiki meçhul.

Yalnızca ucunu kazıyabildiğim riskleri çok az size hatırlatmışken riskler çok açık dediğimde bana katılacağınızı umuyorum. Ancak tüm bu haber ve çalışmaları felaket tellallığı yapmak adına size hatırlatmıyorum. Biliyorsunuz ki riskler kadar tedbirlerin önemi ve işlevselliği de gözle görülür biçimde bariz. 

İngiltere’de yapılan bir çalışma okulların kapanmasının öğrencilerin sosyal kontağını %65 oranında azalttığını gösteriyor. (Jackson et al.) Türkiye’de sınıfların ortalama olarak İngiltere'deki ile neredeyse aynı mevcuda sahip olduğu düşünülürse yüz yüze eğitime verilen aranın buradaki etkisinin de en az bu kadar kuvvetli olduğunu düşünmek mantıklı olacaktır.

Benzer şekilde başka çalışmalar da okulların erken kapatılmasının virüsün bulaşma hızıyla yakın ilgisinin olduğunu ve erken fazlarda okulları kapatmakta gecikmenin ilerleyen zamanlarda vaka sayısının arttırdığını gösteriyor. (Klimek-Tulving and Tulving) Ayrı çalışmalar ise fiziksel eğitime ara verilmesinin haftalık covid 19 vakalarında ortalama %62, ölümlerde ise ortalama %58 azalmayla sonuç olabileceğini tespit ediyor. (Auger et al.) 

Ayrıca Çin ve Amerika’nın yanı sıra Arjantin, İtalya ve Güney Kore'de virüsün seyrinin incelendiği bir başka çalışma da tekrar okulları kapatmak suretiyle fiziksel eğitime ara vermenin Covid 19 sebepli ölümleri kayda değer derecede azalttığını destekliyor. (Neidhöfer and Neidhöfer)

Şimdiye kadar değindiğim çalışmalara paralel olarak Hong Kong odaklı bir başka çalışma sonuçlarında toplumda bulaşma oranının okulların kapanmasıyla %44 (1.28 bulastan 0.72) hastanelerde pediatri bölümüne getirilmesi gereken hasta sayıları baz alınarak hesaplanan vakalarda ise %33 azalma gözüktüğü gözleniyor. (Crawling et al.)

 Farklı ülkeleri mercek altına alan çalışmaların verdiği bu ortak değerler, öğrencilerin uzun zamandır anlatmaya çalıştığı mesajı güçlendiriyor. Yani özellikle de virüsün yeni varyantları henüz ülkemizde kontrolden çıkmamışken yapılması gerekenler çok açık. Ama ne yazık ki okulları durumların iyileşmesini beklemeden açmak ve yüz yüze sınavları sürdürmek  bu amacın tam tersine hizmet edecek.  

 Hannah Arendt, Eğitimdeki Buhran yazısında “Eğitim, dünyayı, sorumluluğunu üzerimize alacak kadar sevip sevmediğimize karar verdiğimiz noktadır” der. Ancak sağlıklarını ve eğitimlerini kendilerine emanet eden gençlerin sorumluluğunu almaktan bile çekinen bir kurum nasıl yüzüstü bıraktığı öğrencilere dünyanın  sorumluluğunu almayı öğretecek? Gençlere bu düşünce yapısını kazandırmak yalnızca yetişkinlerin ayni mantaliteyi benimseyip sağlığımızı ciddiye aldıklarını göstermeleri ile mümkün olabilir.

Evet benim gibi eğitimi ciddi bir aksama yaşamayan öğrencileri belki okulların kapanması gibi bir karar demoralize edebilir ama MEB gibi milyonlarca öğrencinin sorumluluğunu taşıyan bir kurumun birincil önceliği öğrenci ve velilerin mutluluğundan ziyade sağlığını korumak olmalıdır. Gerekli tedbirleri sağlamak adına hiç yatırım yapmadan öğrencileri okullarına uğurlamak onları hastalıkla Rus ruleti oynamaya göndermekle eşdeğer olacaktır. 

 Ben 18 yaşında bir lise öğrencisi olarak akranlarımın sorumluluğunu üstümde hissediyorum. Lütfen siz de artık bu sorumluluğu sadece sözde bırakmayın. Okullar açılırsa benim gibi kalp rahatsızlığı olan öğrencilerle beraber solunum yolu rahatsızlığı gibi sayısız sağlık sorunuyla baş eden öğrenciler de küçücük havalandırmasız sınıflara doluşacak ve bir çoğu sınıflarına  ulaşmak için toplu taşım kullanmak zorunda kalacaklar. Covid başından beri 192 ülkede yaklaşık 1,6 milyar çocuk uzaktan eğitime geçti. Bu dünyadaki öğrencilerin neredeyse %90’ı demek. Bu ülkelerin virüsle savasına devam edenlerinin neredeyse hepsi okullarının kapalı tutmaya ya da katı sınırlamaları sürdürmeye devam ediyor. Çünkü biz kabul etmesek de okulları açmak bir çözüm olmayacak. Odaklanılması gereken asıl problemler sağladığımız uzaktan eğitimdeki kusurlar ve bu kusurların derinleştiği eşitsizlikler olmalıdır. 

Toronto Üniversitesinin yaptığı çalışmalar, test skorlarında eşitsizliğin derinleşen sosyoekonomik uçurumla %30 artırabileceğini söylüyor. PISA notları en yüksek OECD ülkelerinden biri olan Kanada'da dahi fark edilir duruma gelen bu problem, hali hazırda düşük performans gösteren Türk gençlerinin de büyük risk altında olduğunu gösteriyor. (Hack and Lefebvre) Yapılması gereken öğrencileri öğrenemedikleri bilgilerden sınav ederek cezalandırmak yerine bu eşitsizliği yok etmek için yollar aramak olmalıdır. Çünkü düşmekte olan PİSA skorları aslında daha büyük problemlerin habercisi olabilir.  Bu düşünceyi destekler biçimde 2015’te yayınlanan bir yayın PİSA skorları ile ölçülen yeterliliklerin ekonomik gelişimimizle doğru orantılı olduğunu gösteriyor. (Hanushek and Woessmann ) Bundan en çok etkilenecek öğrenciler ise , ödev yapacak alana sahip olmayan, internete ve bilgisayarlara erişimi bulunmayan, evi ısınmayan, gerekli düzeyde kitaplara erişimi olmayan ,stabil bir hayata sahip olmayan çocuk ve gençler olacaktır. Bu problemlerle hızlı bir biçimde ilgilenilmezse covid kısa zamanda bir sağlık krizinden bir sosyal krize evirilecektir. Eğitim sistemindeki değişimlerden en derin etkilenen öğrenciler düşük gelirli ailelerin çocukları iken durumlarını görmezden gelerek sınavlara planlandığı şekilde devam edilmesi düşük gelirli çocukları yoksul ailelere doğdukları için cezalandırmaktır.  Bu yüzden sonuçları öngörülebilir başarısız bir karara sıkı sıkıya tutunmaktansa eldeki diğer problemlere odaklanmak hem çocukların hem de gençlerin yararına olacaktır. OECD’nin yayınladığı Covid 19 ve eğitim raporunda Türkiye “eğitim ve ödev için kullanabileceği bilgisayarı olan öğrenciler” sıralamasında 77 ülke arasında 64. olarak açıklanmıştı. OECD ülkelerinde bilgisayara erişimi olan öğrenci sayısı %90’a yakın olmasına rağmen Türkiye’de bu ortalama %70. Ancak bu bile bir değer ve düşük sosyoekonomik durumlu öğrenciler için bilgisayara erişim oranı çok daha düşüktür. 

İlaveten ne yazık ki eğitim problemi covid ile derinleşen tek sorun da değil. Çocuk istismarlarının karantina sebebiyle daha çok yaşandığı ancak daha az ihbar edildiği tartışılıyor. Temmuz 2020 tarihli bir çalışma istismar ihbarlarının %21 ile %30 arası bir düşüş yaşandığını belirtiliyor. Bu da çocukların zaten ulaşabildiği limitli yardım ve desteğe artık ulaşamadığına ve sessizlik içerisinde acı çektiklerine  işaret ediyor. (Cabrera-Hernandez and Padilla-Romo) Bağımsız bir başka çalışma da %27 azalma sonucuna ulaşarak bu sonucu destekliyor. (Baron et al.) Üstelik obezite riskinde ve sosyal anksiyete gibi sağlık risklerinde artış ihtimali de tartışılan başka ihtimaller arasında.

 Lakin bahsettiğim tüm bu ek sosyal problemlere rağmen son 6 ayda okulların açık kalmasının birinci önceliği olduğunu söyleyen ve okullarını dünyanın kalanı online eğitime geçerken dahi açık tutan Almanya bile yakın zamanda okullarını fiziksel olarak kapattı. (Shams) Vakaların 3000”i görmesiyle Güney Kore’de benzeri tedbirler almaya başladı.  İngiltere’den gelen açıklamalar ise okulları mart sonuna kadar açmalarını mümkün olmayacağı yönünde. (“Covid: When will schools reopen?”) Tüm bu ülkelerin değerlendirdiği ama bizim görmezden geldiğimiz ortak nokta öncesinde değindiğim sağlık riskleri. 

Okulların sağlıklı bir biçimde açılması hepimizin isteği ve bunu başaran bize örnek olabilecek ülkeler mevcut. İmkânları olan okulların bir kısmı sınıf mevcutlarını düşürerek, havalandırma sistemlerini baştan yapılandırarak, ve hatta dersleri dışarı taşıyarak minimize edilmiş risklerle eğitime devam edebiliyor. Ancak Türkiye'de özel okullar dahil olmak üzere neredeyse hiçbir okulun bu önlemleri sağlayabilecek kaynağı bulunmamakta.

Ben okulların tekrar açılmasıyla ilgili tartışmaların ve kullanılan kaynakların daha transparan olmalarını talep ederken aslında tüm akranlarım ve onların tedirgin aileleri adına konuşuyorum. Eğer 18 yaşında bir genç olarak ben argümanlarımı destekleyebilecek güvenilir kaynaklarla bir mektup yazabiliyorsam, hayatlarımızı emanet ettiğimiz Millî Eğitim Bakanlığı bürokratlarının ve iletişimde oldukları profesyonellerin de aynısını yaparak karar aldıklarına inanmak isterim. Ancak bize bununla alakalı hiç kanıt sunulmadığı için inanmakta güçlük çekiyorum.

 Lütfen eğitimimizi ve sağlığımızı öncelik edinin. İçinde bulunduğumuz durumda bu dönem okulların açılması veya yüz yüze sınavlara devam edilmesi mantıklı değil, adil değil ve kesinlikle güvenli değil.

 18 milyondan fazla öğrencinin ve 1 milyonu aşkın öğretmenin güvenliğinden siz sorumlusunuz. Bu öğrencilerin de 5 milyon 600 binden fazlası orta öğretimde. Ben kısacık bir zarf arkası hesapla 18 milyon öğrenciyi mevcutta bulunan 727 bin dersliğe sağlıklı biçimde yerleştiremeyeceğinizi görebiliyorum. Derslik sayısı mucizevi biçimde artırılsa bile eğitimci eksiği olacak. Hesap makinesini eline alıp bölme işlemi yapabilecek herkes bu sonuca varacaktır. Siz neden varmadınız? Eldeki veri sizin yayınladığınız   Covid-19 Salgın Yönetimi ve Çalışma Rehberine uyulmasının mümkün olmadığı gösterirken okullar neden açılıyor? Okulların açılması için sınıfta her öğrenciye 4 metrekare, kantin gibi toplu alanlarda ise 1 metre sosyal mesafe şartı konulmuştu. Gerçekten okullarımız bunu sağlayabiliyor mu?  Gerçekten mart ayında öğrenciler 80 metrekare sınıflarda 15 kişi mi ders işleyecekler? Bizim haberimiz olmadan, okul bahçelerine prefabrik derslikler mi kuruldu? Yoksa geçen sefer vaka sayısını artıran durumu tekrar yaratarak farklı bir sonuç mu bekleyeceğiz? Yalnızca öğrencilerin değil tüm ülkenin sağlığını riske atan bu kararın dayanağı nedir?

2018 TÜİK verilerine göre hanelerin %36’sının sızdıran çatı, nemli duvarlar gibi sorunları var ve %12’sinde internet erişimi yok. Ayrıca PISA 2018’e Türkiye’den katılan 15 yaşındaki öğrencilerden toplanan verilere göre %12,8’inin evlerinde çalışmak için sessiz bir yeri yok. Öğrencilerin %32,8’inin okul çalışmaları için kullanabileceği bir bilgisayarı yok ve %2,8’inde internet erişimi olan cep telefonu bulunmuyor. (“Eşitsizlik pandemiyle derinleşti”)

 Bu öğrencileri özel okul öğrencileri ile aynı zamanda ve aynı şartlarda sınava sokmak sağlık faktörü denkleme eklenmese bile kabul edilebilir değil. Zaten özel okullar hem eğitim eşitsizliğini derinletirken hem de kurum içerisindeki herkesi her gün riske atarken sahiplerine para getirmek için değilse neden açık anlayabilmek mümkün değil.

 Belki üç beş makale okumuş bir gencin bu konuların eğitimini almış insanlara hesap soracak özgüveni nereden bulduğunu kendinize soruyorsunuzdur şu an. Cevap olarak mektubuma başlarken alıntıladığım Budala romanından bir başka parça bırakmak istiyorum size;

“Çocuklara her şey anlatılabilir… Küçük bir çocuk dahi ne kadar iyi anlar ebeveynlerinin genç olduğu için ondan bir şeyler sakladığını. Çocuklar en önemli konularda tavsiye verebilirler.”

Özellikle de yetişkinlerin bu krizi ne kadar kötü yönettiğini ve akranlarımın yani gençlerin ve çocukların seslerini duyurmak için sosyal medyada her gün yüz binlerce paylaşım yaptığın gördükten  sonra belki siz de hemfikir olursunuz. Bir iptal değilse de ayrıntılı bir açıklamayı hak ediyoruz.  Bu mevzuda çocukların, gençlerin sesini duymak dinlemek gerekli. 

Umarım duymuş ve dinlememişsinizdir.

Meltem Dönmez 

Kaygılı Lise Öğrencisi

 


Bibliography

Auger, Katherine, et al. “Association Between Statewide School Closure and COVID-19 Incidence and Mortality in the US.” JAMA, 2020.

Baron, Jason, et al. “Suffering in Silence: How COVID-19 School Closures Inhibit the Reporting of Child Maltreatment.” Journal of Public Economics, 2020. SSRN, https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=3601399.

Cabrera-Hernandez, Francisco, and Maria Padilla-Romo. “Hidden Violence: How COVID-19 School Closures Reduced the Reporting of Child Maltreatment.” 2020.

“Children and COVID-19: State-Level Data Report.” American Academy of Pediatricians, 2020, https://www.washingtonpost.com/opinions/2020/11/24/close-schools-coronavirus-winter/.

Cohut, Maria. “COVID-19: Over 80% of young people may show no symptoms.” Medical News Today, 2020, https://www.medicalnewstoday.com/articles/covid-19-over-80-of-young-individuals-may-show-no-symptoms#1.

“Coronavirus Disease 2019 in Children — United States, February 12–April 2, 2020.” MMWR Morb Mortal Wkly Rep 2020;69:422–426.

“Covid: When will schools reopen?” BBC News, 2021, https://www.bbc.com/news/education-51643556.

Crowling, Benjamin, et al. “Impact assessment of non-pharmaceutical interventions against coronavirus disease 2019 and influenza in Hong Kong: an observational study.” The Lancet Public Health, vol. 5, no. 5, 2020, pp. 279-288, https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2468266720300906.

“Eşitsizlik pandemiyle derinleşti.” BirGun, 2020, ttps://www.birgun.net/haber/esitsizlik-pandemiyle-derinlesti-309348.

Haeck, Catherine, and Pierre Lefebvre. “Pandemic School Closures May Increase Inequality in Test Scores.” Canadian Public Policy, vol. 46, no. 1, pp. 82- 87, https://www.utpjournals.press/doi/full/10.3138/cpp.2020-055.

Hanushek, E., and L. Woessman. The Knowledge Capital of Nations: Education and the Economics of Growth. Cambridge, MA: MIT Press. 2015.

Jackson, Charlotte, et al. “School Closures and Student Contact Patterns.” Emerging infectious diseases vol. 17,2 (2011): 245-7, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3204752/.

Jeng, Mei-Jy. “COVID-19 in children: Current status.” Journal of the Chinese Medical Association.

Klimek- Tulwin, Monika, and Tytus Tulwin. “Early school closures can reduce the first-wave of the COVID-19 pandemic development.” J Public Health, 2020. Springer, https://link.springer.com/article/10.1007/s10389-020-01391-z#citeas.

Korean Society of Infectious Diseases. “Report on the Epidemiological Features of Coronavirus Disease 2019 (COVID-19) Outbreak in the Republic of Korea from January 19 to March 2, 2020.” Journal of Korean medical science, vol. 35, no. 10, 2020, p. 112, https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/32174069/.

Leeb, Rebecca T., et al. “COVID-19 Trends Among School-Aged Children — United States, March 1–September 19, 2020.” MMWR Morb Mortal Wkly Rep 2020;69:1410–1415.

“MEB'deki Öğretmenlerin Yaşlara Göre Dağılımı Belli oldu.” ogretmenlerhaber.com, 2019, http://www.ogretmenlerhaber.com/meb/meb-deki-ogretmenlerin-yaslara-gore-dagilimi-belli-oldu-h19765.html. Accessed 24 February 2021.

Neidhofer, Guido, and Claudio Neidhofer. “The Effectiveness of School Closures and Other Pre-Lockdown COVID-19 Mitigation Strategies in Argentina, Italy, and South Korea.” ZEW- Center for European Economic Research Discussion No 20 - 034, 2020, https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=3649953#.

Parker, George, et al. “Johnson warns new virus variant may be deadlier than original strain.” Financial Times, https://www.ft.com/content/d5e47c57-c6ae-4ff2-af6e-d6012461002c.

Shams, Shamil. “Germany: Face-to-face school learning not expected anytime soon.” dw, 2021, https://www.dw.com/en/germany-face-to-face-school-learning-not-expected-anytime-soon/a-56121568.

Zheng, Fang, et al. “Clinical Characteristics of Children with Coronavirus Disease 2019 in Hubei, China.” 2020, https://link.springer.com/article/10.1007/s11596-020-2172-6. Accessed 24 February 2021.