1 Eylül 2019 Pazar

SİLAHLARI TOPRAĞA GÖMÜP KİTAPLARI RAFLARA DİZELİM



SİLAHLARI TOPRAĞA GÖMÜP KİTAPLARI RAFLARA DİZELİM

Tüm barış sevdalılarının 1 Eylül Dünya Barış Günü kutlu olsun…

Bugün 1 Eylül Dünya Barış Günü. Bu tarih aynı zamanda 1939-1945 yılları arasında altı yıl süren İkinci Dünya Savaşı’nın başlama tarihidir. Dünyanın en büyük emperyalist paylaşım savaşında 65 milyon insan hayatını kaybetti. Milyonlarca insan sakat kaldı. Kendi kendini yok eden insanlık, bir daha bu acıları yaşamamak için 1 Eylül tarihini “Dünya Barış Günü” ilan etti.

Bugün dünyada barış isteyenler, demokrasiden yana olanlar, özgürlükten yana olanlar dünyanın dört bir yanında; alanlarda, meydanlarda, sokaklarda yan yana gelip, hep bir ağızdan barış türküleri söylüyorlar.

Türkiye’den, Türkiye’nin Başkenti Ankara’dan dünyadaki barış sevdalılarına, demokrasi ve özgürlük sevdalılarına selam olsun...

97 yıl önce, emperyalizmin işgaline karşı kazandığımız 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutladık. Emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi vererek, bizlere özgür bir vatan bırakan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, tüm kahramanlarımıza, onların yolundan gidenlere selam olsun…

Emperyalizme karşı zaferleler kazanan, saltanatı yıkıp tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar, cumhuriyet devrimlerini tek tek hayata geçirenler sadece Türkiye halkına değil, dünya halklarına da örnek oldular.

Dünya halklarına ilham kaynağı olan Türkiye Cumhuriyeti, bugün ciddi bir saldırı altındadır. Cumhuriyet sevdalılarının, bu saldırılara karşı tek bir yumruk gibi karşı durma; devrimleri koruma, geliştirme, yeni devrimler gerçekleştirme görevi vardır.

Cumhuriyeti yaşatmak için demokrasiye ihtiyacımız var, evrensel hukuka ihtiyacımız var, insan haklarına ihtiyacımız var, özgürlüklere ihtiyacımız var. Bizim “Cumhuriyet”in içini doldurmaya ihtiyacımız var. Bizim Parlamenter Demokratik bir “Cumhuriyet”e ihtiyacımız var!

Cumhuriyeti yıkmak isteyenler; önce laik, demokrat ve bilimsel eğitim sistemini paramparça ettiler. Özelleştirme politikalarıyla her şeyi haraç mezat sattılar, ekonomimizi bitirdiler, tarımımızı yok ettiler. Üreten bir ekonomiyi dışa bağımlı hale getirdiler.

Barışın dibine kibrit suyu dökecek politikaları hayata geçirdiler. Savaşın altını harladılar, savaş politikalarını hayata geçirdiler. Tüm komşularımızla ilişkilerimizi bozdular. Komşuda çıkan yangını söndürmek yerine, ateşi harlayacak politikalar izlediler. Komşudaki yangını harlamaya devam ederlerse, yangın bizim evimizi de saracak. Komşudaki yangınını söndürmek bizim birinci görevimizdir.

Bizim görevimiz savaş naraları atanlara karşı, barış politikalarını hayata geçirmektir. Savaş insanlığın en büyük düşmanıdır. İnsana, hayvana, doğaya yaşam hakkı tanımaz; yakar, yıkar, yok eder! Kan ve gözyaşından başka bir şey getirmez.

Tam bağımsız Türkiye sevdalıları şunu bilmelidir ki; ekonomik özgürlüğü olmayan bir ülke tam bağımsız olamaz, barış olmayan bir ülkede demokrasi yeşeremez.

Türkiye son bir yılda tek adam diktatörlüğünce yönetiliyor. Sancılı olan demokrasinin son kırıntıları da yok ediliyor.

Demokrasi yoksa halkın özgür iradesi de yoktur! Bunun örneğini, 19 Ağustos 2019’da Diyarbakır’da Mardin’de, Van’da halkın iradesine darbe yaptıklarında gördük.

19 Ağustos’ta Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkanlarını görevden alıp yerine kayyum atayanlar, sadece bu illerde yaşayan vatandaşlarımızın iradesini yok saymadılar. Onlar, Türkiye halkının iradesini yok saydılar, demokrasiye kayyum atadılar.

Tek adamın “kayyum darbesi” Türkiye’de demokrasiyi yok etme hamlelerinden biridir. Halkın iradesini yok sayanlar, bir sivil darbe gerçekleştirmiştir. Demokrasiye darbe yapanlara karşı, tüm demokrasi güçlerinin birlikte mücadele etmesi gerek. Bizim güçlerimizi bölme lüksümüz yok!

Bugün, Diyarbakır halkının, Mardin halkının, Van halkının iradesine sahip çıkabiliyorsak barışı savunuyoruz demektir. Eğer halkın iradesine sahip çıkamıyorsak demokrasiden, cumhuriyetten, barıştan, özgürlükten söz etmemiz mümkün değildir.

Halkın iradesini yok sayanlar, halkın emeğini de sömürüyorlar. Son günlerde Türk-İş ve Memur Sen Genel Başkanlarının, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı çirkin pazarlıklar, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veren emekçilere reva görülen ücret zamları, sarı sendikaların politikaları, sömürüyü gözler önüne seriyor.

Buradan emek örgütlerimiz tüm sendikalara sesleniyorum… Ayrı ayrı yürüttüğümüz mücadeleden sonuç alamayacağımız görülmüştür. Gelin hep birlikte, “Birleşe birleşe kazanacağız” sloganını hayata geçirelim. Gelin tek bir çatı altında birleşelim; emek düşmanlarına, sermayenin birlikteliğine karşı üretimden gelen gücümüzü kullanalım, emek örgütlerinin birleşik mücadelesini örelim.

Cumhuriyetimizi yaşatacak olan da, demokrasiyi kuracak olan da, üretimi yapacak olan da emekçilerin mücadele gücüdür. Hiç kimse emekçilerin gücünü küçümsemeye kalkmasın.

Her şeyi üreten emeğin gücüdür!
Okulda, tarlada, fabrikada, üniversitelerde, laboratuvarlarda…
Emekçiler birleşirse; hak, hukuk adalet olur.
Emekçiler birleşirse; demokrasi, insan hakları, özgürlükler olur.
Emekçiler birleşirse; hakça bölüşüm olur, refah olur…
Emekçiler birleşirse barış olur!

Demokrasi sevdalılarına, cumhuriyet sevdalılarına, barış sevdalılarına, özgürlük sevdalılarına sesleniyorum.

Silahın gölgesinde demokrasi olmaz!
Silahın gölgesinde özgürlük olmaz!
Silahın gölgesinde barış olmaz!
Çünkü silahın gölgesinde Cumhuriyetimiz yaşayamaz!

Silahlı mücadele yürütenlere, silahların çözüm getireceğine inananlara çağrımdır…
Silahların gölgesinde barış olmaz!
Silahları bırakın!
Silahları toprağa gömüp, kitapları raflara dizelim…
Gelin hep birlikte, eşit koşullarda bir arada yaşamak için demokrasi mücadelesi verelim.

Yıldırım Kaya
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili

1 Eylül 2019 /Ankara-Dünya Barış Günü

27 Temmuz 2019 Cumartesi

AKP MİLLETVEKİLİ ADAYLARI REKTÖR ATANDI

AKP MİLLETVEKİLİ ADAYLARI REKTÖR ATANDI
Bütün yetkileri elinde toplayan “tek adam” siyasi kadrolaşmayı hedefleyen atamalar yapmaya devam ediyor. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 13'üncü maddesi ile 3 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'nin 2'nci, 3'üncü ve 7'nci maddelerine göre; AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 11 üniversiteye liyakate değil siyasete göre rektör ataması yaptı.

İktidara gelmeden önce YÖK kaldırılsın, rektörler seçimle gelsin diyenler; mevcut sistemin gerisinde düzenlemeler yaparak, üniversitelerin özerkliğini tamamen ortadan kaldırdı.

AKP Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan daha önce de eski milletvekillerini ve milletvekili adaylarını rektör olarak atamıştı. Son atamalarda da AKP’de milletvekilliği yapmış, milletvekili ve belediye başkan adayı olmuş ya da AKP’ye yakın isimler rektör olarak atanmış

İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak:
İstanbul Üniversitesine yeniden rektör olarak atanan Prof. Dr. Mahmut Ak 2015 yılında da 908 oy almasına rağmen, 1202 oy alan Prof. Dr. Raşit Tükel’inin önüne geçirilerek, rektör atanmıştı.

Giresun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yılmaz Can:
Prof. Dr. Yılmaz Can; 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde AKP Giresun Belediye Başkan adayı olmuş ancak seçilememiş. 7 Haziran 2015 genel seçimlerde de AKP’den Giresun Milletvekili aday adayı olmuş ancak yine seçilememiş.

Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl:
Prof. Dr. Cevdet Erdöl; üç dönem AKP’den Milletvekili seçilmiş, aynı zamanda Recep Tayyip Erdoğan’ın özel doktoru

Sinop Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nihat Dalgın:
Prof. Dr. Nihat Dalgın; 7 Temmuz 2015 yılında Sinop Üniversitesinde gerçekleştirilen rektörlük seçimlerinde 167 öğretim üyesinin sadece 27’sinin oyunu alarak 3’cü sırada yer alabilmiş. Ancak 75 oy alarak ilk sırada yer alan mevcut Rektör Recep Bircan’ın yerine rektör olarak atanmıştı.

Ordu Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Ali Akdoğan:
7 Haziran 2015 genel seçimlerinde Ordu’dan AKP milletvekili aday adayı olmuş ancak seçilememiş.

Üniversitelerimiz özerk olmalıdır. Rektör ve dekanlar atamayla değil, seçimle belirlenmelidir. Liyakate dayalı bir sistem kurulmalıdır. Atamalar siyasete değil liyakate göre yapılmalıdır.

Yıldırım KAYA
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili

27 Temmuz 2019

26 Temmuz 2019 Cuma

ANKARA ŞEHİR HASTANESİ HAKKINDA SORU ÖNERGESİ

ANKARA ŞEHİR HASTANESİ HAKKINDA SORU ÖNERGESİ
Ankara Şehir Hastanesi açıldığı günden bu yana, yaşanan sorunlarla ilgili sık sık kamuoyunun gündemine gelmektedir. Birçok bölümünün tam kapasite çalışmadığı, binanın iç koşullarının uygun olmadığı, ameliyat malzemelerinin yetersiz olduğu; ameliyatların dahi yapılamadığı yönünde iddialar bulunmaktadır. Hastanenin maliyeti ve teslim koşulları da kamuoyu tarafından bilinmektedir.

Konuya ilişkin; Sağlık Bakanı Fahrettin KOCA tarafından yazılı olarak yanıtlanması için, TBMM Başkanlığına bir soru önergesi verdim.


TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Aşağıdaki sorularımın Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 96 ve 99’uncu maddelerine uygun olarak, Sağlık Bakanı Fahrettin KOCA tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim. 26.07.2019


Yıldırım KAYA
Ankara Milletvekili

Ankara Şehir Hastanesi açıldığı günden bu yana, yaşanan sorunlarla ilgili sık sık kamuoyunun gündemine gelmektedir.

Birçok bölümünün tam kapasite ile çalışmadığı, binanın iç koşullarının uygun olmadığı, personelin yetersiz olduğu, ameliyatların dahi yapılamadığı yönünde iddialar bulunmaktadır.

Hastanenin maliyeti ve teslim koşulları da kamuoyu tarafından bilinmektedir.

Bu bilgiler kapsamında;
1. Ankara Şehir Hastanesinin maliyeti ne kadardır?
2. Şehir Hastanesinin teslim tarihi koşullarına uyulmuş mudur?
3. Yüklenici firma sorumluluklarını yerine getirmiş midir?
4. Hastaların ameliyat sarf malzemelerinin yeterli olmadığı doğru mudur?
5. Hastanenin kapı kilit ve anahtarlarının Almanya’dan bir fabrikadan alındığı doğru mudur? Kapı kilidinin bozulması ya da anahtarların kaybolması durumunda, Türkiye’de kapı kilit ve anahtarı üretilmekte midir?
6. Hastanede kullanılan ampullerin fiyatının 500 TL olduğu; ancak ameliyat olacak hastaların şant (shunt) malzemesinin, idrar torbasının, ameliyat eldiveninin dahi yetersiz olduğu iddiaları doğru mudur?
7. Doktorlar ve diğer sağlık çalışanları döner sermaye ve nöbet paralarını almakta mıdır? Almakta iseler, kişi başı döner sermaye ne kadardır?
8. Hasta bakıcılar hastaları ameliyathaneye götürmek, ya da bir yerden bir yere taşımak için (binanın iç koşullarından kaynaklı) yarım saat ya da 2 saatte gelebilmektedir. Doktorlar bu süreci beklemeden hastalarını kendileri götürmek zorunda kalmaktadır. Bu durumda da doktorlara soruşturma açıldığı iddia edilmektedir? Sorunun çözümü için ne yapılmaktadır?
9. Doktorların ve diğer sağlık alışanlarının, hastane içinde sorunlara müdahale etmek için günlük ortalama 30 bin adım attığı doğru mudur?
10. Hastane çalışanlarının otopark sorunu neden çözülememiştir? Ne zaman çözülecektir?

9 Temmuz 2019 Salı

Dr. Kemal Naci Ekşi Anadolu Lisesi Neden İmam Hatip Lisesine Dönüştürülüyor/Soru Önergesi

Dr. Kemal Naci Ekşi Anadolu Lisesi Neden İmam Hatip Lisesine Dönüştürülüyor
Önceki dönem İstanbul Bakırköy Belediye Başkanlarımızdan ve 19. Dönem Milletvekillerimizden Dr. Kemal Naci Ekşi tarafından 1988 yılında yaptırılan, “Dr. Kemal Naci Ekşi Anadolu Lisesi” boşaltılarak İmam Hatip Lisesine dönüştürülmek isteniyor.

Konuya ilişkin Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından yanıtlanması için TBMM Başkanlığına bir soru önergesi verdim.


TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Aşağıdaki sorularımın Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 96 ve 99’uncu maddelerine uygun olarak, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim. 09.07.2019

Yıldırım KAYA
Ankara Milletvekili

Önceki dönem İstanbul Bakırköy Belediye Başkanlarımızdan ve 19. Dönem Milletvekillerimizden Dr. Kemal Naci Ekşi tarafından 1988 yılında yaptırılan, “Dr. Kemal Naci Ekşi Anadolu Lisesi” boşaltılarak İmam Hatip Lisesine dönüştürülmek isteniyor.

Kurumsallaşmış, başarılı liselerimizden biri olan “Dr. Kemal Naci Ekşi Anadolu Lisesi”, Bağcılar’da bulunan iki proje okulundan biridir. Çevredeki okul ihtiyacını karşılayan önemli bir konumdadır. Bölgede başka bir Anadolu Lisesi de yoktur. Okulun çevresinde çok sayıda İmam Hatip Lisesi ve ortaokulu mevcuttur.

Öğrenciler, veliler ve Okul Aile Birliği üyeleri ilgili kurumlara verdikleri dilekçelerle karara karşı çıkmıştır. İl Milli Eğitim müfettişlerince yapılan inceleme sonucunda da, Dr. Kemal Naci Ekşi Anadolu Lisesi’nin yerinde kalması yönünde rapor hazırlanmıştır.

Bu karara rağmen, Dr. Kemal Naci Ekşi Anadolu Lisesi’nin boşaltılarak, bir ilkokula taşınmasına, okulun da İmam Hatip Lisesine dönüştürülmesine karar verilmiştir.

Bazı tarikat ve cemaatlerin baskısı ile böyle bir karar alındığı da iddialar arasında yer almaktadır.

Bu bilgiler kapsamında;
1. Kurumsallaşmış ve ihtiyaç duyulan Anadolu Liselerinden biri olan, “Dr. Kemal Naci Ekşi Anadolu Lisesi” boşaltılarak, neden İmam Hatip Lisesine dönüştürülmektedir?

2. Başarısıyla kendini ispatlamış, Dr. Kemal Naci Ekşi Anadolu Lisesi’nin, en başarısız lise türü olan, İmam Hatip Lisesine dönüştürülmesindeki amaç nedir?

3. İl Milli Eğitim müfettişlerinin raporlarına rağmen Dr. Kemal Naci Ekşi Anadolu Lisesi’nin boşaltılarak, İmam Hatip Lisesine dönüştürülmesine kimler karar vermiştir?

4. İl Milli Eğitim müfettişlerinin kararını uygulamayan yetkililer hakkında bir işlem yapılmış mıdır? Yapılmamışsa bir işlem başlatılacak mıdır?

5. Okula ismini veren, okulun bağışçısı Dr. Kemal Naci Ekşi’den izin alınmış mıdır?

6. Hayırsever vatandaşlarımız tarafından yaptırılarak isimlerinin verildiği okulların, başka bir okula taşınması ve dönüştürülmesi etik midir?

7. İmam hatip lisesine ihtiyaç varsa, neden yeni bir lise yapılmıyor?

8. Uygulama bütün okullarımızı imam hatibe dönüştürme planının bir parçası mıdır?





2 Temmuz 2019 Salı

MADIMAK KATLİAMINDAN DERS ALMAYANLAR


MADIMAK KATLİAMINDAN DERS ALMAYANLAR
2 Temmuz 1993 Sivas Madımak’ta yakılarak katledilen Canlarımızı sevgi, saygı ve özlemle anıyorum. Hepsi birbirinden değerli, yetenekli, yazar, şair, sanatçı… Hepsi insan! Hepsi Can! Ve bazıları daha çocuktu! Aydınlık yarınlar için mücadele ederken, karanlığa meşale oldular. O meşale hiç sönmedi, sönmeyecek! Yüreğimizin taa derinlerinde yanmaya devam edecek.

O gün orada, insanlık ölmüştü, vicdanlar kararmıştı, tüm yetkililer izlemedeydi. Devlet orada yoktu!
26 yıl sona sonra dönüp baktığımızda; demokraside, insan haklarında, evrensel hukukta bir arpa boyu yol alamadığımızı, hatta geriye gittiğimizi üzülerek görüyoruz.

Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na ve bizlere Ankara’nın göbeği Çubuk’ta, bir askerimizin cenaze töreninde, güvenlik güçlerinin ortasında yapılan linç girişimi bu vahim tabloyu ortaya koyuyor.

Maraş katliamında, Çorum katliamında, Sivas katliamında olduğu gibi, Çubuk’taki linç girişiminde de devlet orada yoktu! Güvenlik tedbirleri bilinçli olarak devre dışı bırakılmıştı.

Linç girişimi sonrası, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun tutumu ve açıklamaları halkımızı tedirgin etmiştir.

Mağdurların suçlanarak, katliam ve linç kültürünün normalleştirilmesi, linç girişiminde bulunanların sırtının sıvanarak serbest bırakılması, planlayıcılarının araştırılmaması artık hiç kimsenin can güvenliği olmadığını ortaya koymuştur.

Şimdi insanlarımız daha da cepheleşmiş, ikiye bölünmüş, biz ve ötekiler diye ayrılmıştır. Seçim meydanlarında kendilerini desteklemeyenleri; zillet, illet, terörist ilan eden; inancı, kökeni üzerinden siyaset yapıp, bundan zerre rahatsızlık duymayan siyasiler bunun sorumlusudur.

AKP 17 yıldır iktidarda olmanın sorumluluğunu yerine getirmemiştir. Artık farklı partilere oy veren komşular birbiriyle konuşmuyor… Kahvehaneler ayrılıyor, semtler ayrılmış, mahaller bölünmüş…

O yüzden demokrasi, insan hakları, evrensel hukuk diye feryat ediyoruz. Ter kan içinde “artık yeter” kin tohumları ekmeyin diye haykırıyoruz.

Siyasilere çağrımdır; insanımıza bu kötülüğü yapmayın, kin tohumları ekmeyin, kimseyi ötekileştirmeyin. Gelin hep birlikte bu güzel ülkeye barışı, kardeşliği huzuru hakim kılalım.

31 Mart’ta halkımız bunun ilk adımını attı, 23 Haziran’da “Özgürlükçü Demokrasi” için var gücüyle haykırdı. Hiç bir zaman zalimin zulmü egemen kalamaz. Zulüm ile abad olanın akıbeti berbad olur.

Aydınlık için tutuşup yanan tüm canlara selam olsun…

Yıldırım KAYA
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili
2 Temmuz 2019

11 Haziran 2019 Salı

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU SEÇİM İŞLERİNİ BIRAKIP ASLİ İŞLERİNDEN OLAN TRAFİK KAZALARINA BAKSIN DİYE SORU ÖNERGESİ VERDİK

İÇİŞLERİ BAKANI SÜLEYMAN SOYLU SEÇİM İŞLERİNİ BIRAKIP ASLİ İŞLERİNDEN OLAN TRAFİK KAZALARINA BAKSIN DİYE SORU ÖNERGESİ VERDİK

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Aşağıdaki sorularımın Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 96 ve 99’uncu maddelerine uygun olarak, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim. 10.06.2019

Yıldırım KAYA
Ankara Milletvekili

Ramazan Bayramı tatili boyunca meydana gelen trafik kazalarında 83 kişi hayatını kaybetti, 868 kişi de yaralandı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da benzer bir açıklama yaparak, bayram tatilinin ilk 8 gününde 70 vatandaşımızın trafik kazlarında hayatını kaybettiğini açıkladı.

Karayollarında trafik düzenini sağlamak ve denetlemek, İçişleri Bakanlığının görev ve yetkileri arasında sayılmaktadır.

Atanmış bir İçişleri Bakanı olmanıza rağmen, asli görevlerinizi bir kenara bırakarak, iç politikayla yakından ilgilendiğinizi, 31 Mart yerel seçimlerinde ve 23 Haziran 2019 tarihinde yenilenecek İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde, Millet İttifakının adayı Ekrem İmamoğlu’nun karşısında adaymışçasına Türkiye turu yaparak, seçim kampanyası yürüttüğünüzü görmekteyiz.

Yapılacak denetim, alınacak tedbirler trafik kazalarını önlemede ve ölümlü kazaları en aza indirmede en etkili yöntemlerdendir.

Bu bilgiler kapsamında;

1. İçişleri Bakanlığına atanmış bir bürokrat olarak, seçim kampanyası yürütmeniz doğru mudur?

2. Asli görevinize ayırmanız gereken zamanı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerine ayırma hakkını hangi kanundan almaktasınız?

3. Denetimsizlik ve tedbirsizlikten vatandaşlarımız trafik kazalarında ölürken, sizin İçişleri Bakanı olarak zamanınızı seçim kampanyalarına ayırmanız görevi ihmal değil midir?

4. Yerel seçimlerde taraf olmak, seçim çalışmalarına aktif şekilde katılmak, mitingler düzenlemek İçişleri Bakanının görevleri arasında mıdır?

5. Alınacak tedbirler ve denetim hayat kurtarırken, bunu yapmayarak seçim çalışması yürütmeniz doğru mudur?

3 Haziran 2019 Pazartesi

TFF DEĞİL AKP KARMASI




TFF DEĞİL AKP KARMASI
1 Haziran 2019 tarihinde yapılan Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Olağan Seçimli Genel Kurulu'na tek aday olarak giren Nihat Özdemir federasyonunun 42. başkanı oldu.

TFF’nin yeni başkanı Nihat Özdemir ve Yönetin Kurulu Üyelerini biraz yakından tanıyalım. Yeni TFF Yönetim Kurulu listesinde yok yok… İşadamları, AKP’ye yakın futbolcular, AKP milletvekili adayları, AKP eski belediye başkanları, AKP ilçe başkanları…

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, adeta Türkiye Futbol Federasyonunu, AKP karmasından kurmuş!

Nihat Özdemir (TFF Başkanı)
TFF’nin yeni Başkanı Nihat Özdemir; Limak Holding Yönetim Kurulu Başkanı. Basında sıkça yer alan Limak Holding ismine yabancı değiliz. İstanbul Havalimanı ve Çanakkale Köprüsü yapım işini üstlenen, aynı zamanda İstanbul 3. Köprü’nün işletim hakkını alan şirket.

Nihat Özdemir’in öne çıkan özelliklerinden biri de, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “kankası” olması. Yedikleri, içtikleri su bile ayrı gitmiyor, o derece yakın ilişki içindeler.

Nihat Özdemir, 1995 yılında Fenerbahçe yönetiminde yer almış. Fenerbahçe İkinci Başkanlığı görevini yürütmüş.

FETÖ’nün Fenerbahçe’ye kurduğu şike kumpasından sonra, “Fenerbahçe’nin 2-2,5 milyon cemaat mensubu taraftarı var” diyecek kadar FETÖ’cüleri eliyle koymuş gibi bilen ve tek tek saymış gibi, sayı verebilen bir isim.

Diğer yandan da FETÖ aleyhine pankart açan Fenerbahçe taraftar gruplarını da marjinal ilan eden bir kişilik.

Servet Yardımcı
AKP İstanbul 23. Dönem milletvekili Hasan Kemal Yardımcı’nın kardeşi.

Mehmet Baykan
2007 yılında, AKP’den Milletvekili aday adayı olmuş. 2015’te ise İstanbul 3. Bölge 18. sıradan AKP Milletvekili adayı gösterilmiş.

Erdal Bahçıvan
İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmış.

Erhan Kamışlı
İşadamı, Esas Holding Yönetim Kurulu Üyesi, Sabancı Holding Çimento Grubu Başkanı olarak görev yapmış.

Yılmaz Büyükaydın
AKP Trabzon Merkez İlçe Başkanlığı yapmış.

Ali Düşmez
2014 Yerel Seçimlerinde AKP Sarıyer Belediye Başkan aday adayı ve İl Genel Meclis Üyeliği yapmış.

Mustafa Çağlar
DYP Eski Bursa Milletvekili ve Devlet Bakanı Cavit Çağlar’ın oğlu.

İsmail Erdem
2009 ve 2014 yerel seçimlerinde AKP’den aday olup, 2 dönem Sancaktepe Belediye Başkanlığı yapmış. AKP’nin Ataşehir Belediye Başkan Adayı olmuş.

Çocuklara taciz ve tecavüz olaylarının yaşandığı Ensar Vakfı’nın yönetiminde görev almış.

Mustafa Hacıkerimoğlu
Trabzon Oflu iş adamı.

Nuri Akın
7 Haziran 2015 AKP Diyarbakır Milletvekili aday adayı.

Eşref Selim Soydan
AKP’ye yakınlığıyla bilinen Hülya Koçyiğit’ın eşi.

Hasan Yıldırım Akıncıoğlu
Antmarin Şirketler Grubunun Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü.

Onur Alkın Kalkavan
Turkon Holding icra kurulu üyesi.

Hamit Altıntop
AKP’ye ve Recep Tayyip Erdoğan’a yakınlığıyla biliniyor. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın programlarında sıkça boy gösteren bir isim. Galatasaray’ın eski futbolcusu.

AKP SPORU SİYASET ALANINA TAŞIDI
Sporu da sporcuyu da AKP’nin denetimine alan, spor kulüplerini AKP’nin il, ilçe teşkilatı gibi çalıştıran bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu anlayış sporumuza bir karınca boyu yol aldırtamaz. Uluslararası alandaki başarısız sonuçlardan da bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Olimpiyatlarda yaşadığımız hüsran ve madalya sayıları durumun vahametini ortaya koyuyor.

Delege seçimlerinden, kimlerin aday olacağına kadar, özek bir kurumun seçimlerine müdahale edilerek, tek adayla seçime gidilmiştir. TFF’nin özerkliği elinden alınarak, AKP’ye bağlanmıştır.

AKP; adliyeye siyaseti sokup adaleti bitirdi, kışlaya siyaseti sokup güvenliğimizi riske attı, Camiye siyaseti sokup insanlarımızı böldü, okula siyaseti sokup eğitim sistemini perişan etti. Spora da müdahale ederek barış dilini, centilmenliği, liyakati yok etti.

TFF seçimlerinde futbolumuzun AKP tarafından düşürüldüğü içler acısı durumu Türkiye kamuoyunun ve sporseverlerin dikkatine sunuyorum.

Bizim mücadelemiz, sporumuzu ve sporcularımızı AKP’nin güdümünden kurtararak, özgürleştirmektir. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” sözündeki “zeki”, “çevik” ve “ahlaklı” sporcularla, hak ettiğimiz başarıya imza atma hedefimizdir.


Yıldırım KAYA
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili
3 Haziran 2019

1 Haziran 2019 Cumartesi

TFF LİSTESİNİ AKP GENEL BAŞKANI YAPTI



Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Olağan Seçimli Genel Kurulu'na tek aday olarak giren Nihat Özdemir 174 oyla başkanlığa seçildi. Konuya ilişkin bir açıklama yaptım. 

TFF LİSTESİNİ AKP GENEL BAŞKANI YAPTI
Ülkemizdeki federasyonlar artık tamamıyla siyasallaşmıştır. Özerk olan federasyonların artık hiçbir anlamda özerkliği kalmamıştır. Türkiye Futbol Federasyonu başkan ve yönetimini delegeler seçmemiştir. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bütün federasyonları atadığı gibi, liste yapıp TFF yönetimini de atamıştır. Liyakat anlayışının yok edildiği, partizanca anlayış Türk sporunun gelişimini engellemektedir.

FEDERASYONLAR ARTIK TAMAMIYLA SİYASALLAŞMIŞTIR
Ülkemizdeki tüm federasyonlar artık tamamıyla siyasallaşmıştır. Özerk olan federasyonların artık hiçbir anlamda özerkliği kalmamıştır. Tamamıyla siyasal iktidarın yönetmesi ve yönlendirmesi ile liyakata göre değil de, ‘benim partimden olsun ne olursa olsun’ anlayışı Türk sporunu bitirmiştir. Bu anlayış bütün kulüplerin batmasına neden olmuştur.

AKP Genel Başkanı, hayatın her alanına müdahale ediyor. Uzmanlık alanı olmayan her konuda fikir beyan edip, dikta anlayışıyla uygulatıyor. Nereye el atsa orayı kurutuyor. Tarımı bitirdi, ekonomi krizde, eğitimi içinden çıkılmaz bir hale soktu, sağlık sistemi çöktü, adaleti yok etti, var olan demokrasi kırıntılarının dibine kibrit suyu döktü.

Spora da siyaseti soktu. Kimin futbolcu olacağına, hangi takımın kurulacağına, kimin federasyon başkanı olacağına artık o karar veriyor.

AKP Genel Başkanı gözünü karartmış; FETÖ’cüleri, seçim kaybeden eski belediye başkanlarını TFF yönetimine sokuyor; siyaset eskilerini, pili bitmiş siyasetçileri devlet bankalarının yönetimine getiriyor. “Devlet malı deniz yemeyen keriz” anlayışıyla halkın malını peşkeş çekiyor.

Bütün bunları, siyasi ömrünü tamamlayan AKP’nin dağılmasını engellemek için yapıyor!
Tek adam rejimini kurmak için yapıyor…
O, tek adam rejimini kuramaz!
Ama Türkiye bu süreçte çok şey kaybediyor.
Bunları sırtımızdan atmak için, demokrasi güçlerinin birlikte mücadele etme görevi önümüzde duruyor.

Yıldırım KAYA
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili
1 Haziran 2019

16 Mayıs 2019 Perşembe

MİLLİ MÜCADELEYİ 100 YIL ÖNCE KAZANDIK



Başkanlığını yürüttüğüm CHP Spor Kurulu ve Beşiktaş İlçe Örgütümüzün birlikte organize ettiği, "100. Yılında 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı İstanbul Programı" etkinliğinde konuştum.

MİLLİ MÜCADELEYİ 100 YIL ÖNCE KAZANDIK

Tarih, 13 Kasım 1918… Mustafa Kemal Atatürk, Haydarpaşa Garı’ndan bindiği Kartal İstimbotuyla, 55 parçalık işgal donanmasının arasından, Galata’ya geçmektedir. Yanında bulunan yaveri ağlayarak İngiliz zırhlılarını gösterir. İşte o anda, Mustafa Kemal Atatürk büyük bir kararlılıkla “Geldikleri gibi giderler” diyerek, yüreğindeki bağımsızlık inancını dile getirir.

Mustafa Kemal Atatürk hiçbir zaman umutsuz olmadı. Çünkü umudun adı, Mustafa Kemal Atatürk’tü!

İstanbul işgal altındaydı. Anadolu emperyalistler arasında paylaşılmıştı. Padişah ve çevresi Mustafa Kemal’i Samsun’a sürgüne gönderme kararı almıştı. Çünkü İngilizler Mustafa Kemal’i İstanbul’dan uzaklaştırmak istiyordu.

Ancak işgal güçlerinin ve Padişahın bilmedikleri bir şey vardı. Sürgüne gönderdikleri Mustafa Kemal Atatürk, “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” diyen bir askerdi. Sürgüne giderken kafasında tek bir planı vardı… Özgürlük ve bağımsızlık!

Mustafa Kemal Atatürk, 15 Mayıs 1919 günü Bandırma Vapuru Kaptanı İsmail Hakkı ile Samsun yolculuğunun ayrıntılarını konuştu. Anadolu’nun kaderini değiştirecek yolculuğa bir gün kalmıştı.

Tarih 16 Mayıs 1919’u gösterdiğinde Mustafa Kemal Atatürk ve 18 asker Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan Samsuna doğru yola çıktı. Bandırma Vapuru özgürlüğe ve bağımsızlığa doğru yol alırken, onu sürgün edenler ondan kurtulduklarını düşünmekteydi.

İngiliz gemisi de Karadeniz’e açılan Bandırma Vapuru’ nu izlemeye başlar. Ancak bir süre sonra fırtınadan dolayı Bandırma Vapuru’nun izini kaybeder.

Bandırma Vapuru saldırı riskine karşılık karaya yakın bir rota izleyerek, 17 Mayıs 1919’da gece saatlerinde İnebolu Limanı'na, 18 Mayıs 1919’da öğlen saatlerinde ise Sinop Limanı'na yanaşır.

Mustafa Kemal Atatürk o anları NUTUK’ta şöyle anlatıyor:

“Osmanlı ülkeleri bütün bütüne parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son sorun, bunun da paylaşılmasını sağlamak için uğraşılmaktan başka bir şey değildi. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, hükümet, bunların hepsi anlamını yitirmiş birtakım anlamsız sözlerdi. Neyin ve kimin dokunulmazlığı için kimden ve ne gibi yardım istemek düşünülüyordu? Öyleyse sağlam ve gerçek karar ne olabilirdi? Baylar, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da ulus egemenliğine dayanan, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak.”

Mustafa Kemal Atatürk, bu düşünce, bu inanç ve kararlılıkla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastı!

Bastığı anda da bağımsızlığımızın ateşini fişekledi…

Bizlere bağımsız bir vatan hediye etti.

İstanbul’dan, Samsun’a atılan adım Anadolu’ya umut oldu!

Aradan 100 yıl geçti, şimdi bize düşen görev, umudumuzu yok etmek ve ülkemizi emperyalistlere teslim etmek isteyenlere karşı, yeniden ve yine İstanbul’dan ayağa kalkma zamanıdır.

Gün birlik günüdür!
Gün kardeşlik günüdür!
Gün barış, demokrasi ve özgürlük günüdür!

Başta Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bizlere bu özgür vatanı bırakan tüm kahramanlarımızın hatıraları önünde saygıyla eğiliyoruz.

Yaşasın tam bağımsız Türkiye!


Yıldırım KAYA
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili

16 Mayıs 2019









1 Mayıs 2019 Çarşamba

ÇUBUK’TA NELER OLDU O YUMRUK KİME ATILDI?




ÇUBUK’TA NELER OLDU O YUMRUK KİME ATILDI?
Çubukta Ne Yaşadık?
Şehidimizin cenazesine Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte katılan ve linç girişiminde etten duvar örerek onu korumaya çalışanlardan biri olarak anlatıyorum:
Cenazenin öncesinde, cenaze sırasında ve cenaze sonrasında, yolunda gitmeyen çok şey vardı.
Şimdiye kadar Çubuk ilçemize gelen 73 şehidimizin cenazesi şehir merkezinden kaldırılmış olduğu halde, bu sefer cenaze Akkuzulu köyüne (mahallesine) alındı. Normalde 20 Nisan Cumartesi günü ikindi namazı vaktinde, Çubuk Merkez’de olması gereken cenaze töreni, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun İstanbullulara teşekkür edeceği mitingin saatine denk getirilerek 21 Nisan Pazar gününe alındı.
Cenaze namazına gitmeden önce emniyet birimlerine, şehidin babasına ve mahalle muhtarına, Genel Başkanımızın cenaze namazına katılacağı bilgisi verildi. (20.04.2019 tarihinde saat 22.10’da 21.04.2019 tarihinde ise saat 10.03’te Ankara Emniyet Müdürlüğü Koruma Şube Müdürlüğü Nöbetçi Amirliği hizmetlerine haber verildi)
21 Nisan Pazar günü şehidimizin cenaze töreninin yapılacağı alana gittiğimizde, protokol gereği bizi Çubuk Kaymakamı, Çubuk Cumhuriyet Başsavcısı ve diğer görevliler karşıladı.
Cenaze namazının kılınacağı köye (mahalleye) ayağımızı attığımız andan itibaren bir şeylerin yolunda gitmediğini fark ettik. Genel Başkanımız ve bizler protokol kuralları gereği korunmamız gerekirken, bölgede herhangi bir koruma tedbiri alınmamıştı.
Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM Başkanvekilimiz Levent Gök, Genel Başkan Yardımcımız Bülent Kuşoğlu, Ankara milletvekilimiz Murat Emir, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Mansur Yavaş, Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi Grup Başkanvekilimiz Coşkun Torun, Genel Başkanımızın danışmanları Kenan Nuhut ve Deniz Demir, Çubuk İlçe Başkanımız ve yöneticilerimiz; her türlü saldırıya karşı açık haldeydik.
Bizler cenaze namazının kılınacağı yere yürümeye başladığımızda sloganlar, laf atmalar ve hakaretler başladı. Cenaze namazını kılmak için saf tuttuğumuzda dahi bir gurup sürekli “Bay Kemal dışarı” diye slogan atmaya devam ediyordu. Hatta namaz esnasında, Genel Başkanımıza arkadan vurmaya çalışanlar oldu.
İmamın tüm uyarılarına rağmen susmayan güruh, cenaze namazı kılmadığı gibi, namazın usullere uygun kılınmasına da engel oldu. İmam da cenaze namazını alelacele, telaşla kıldırmak zorunda kaldı.
Cenaze namazı kılınıp, şehidimiz top aracına koyulduktan sonra biz de ilerlemeye başladık. Bizimle birlikte cenazeye gelen Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler ve diğer protokol üyeleri cenaze namazının ardından, (sonradan öğreniyoruz) mezarlık yerine köy konağına gitmişler.
Cenaze namazını bile kılmayan vatan haini bu güruh da bizi takip ederek fiili saldırılarına başladı.  Genel Başkanımızın korumaları hariç, bizi koruyacak hiçbir güvenlik gücü yoktu. Sanki gizli bir el tüm güvenlik tedbirlerini kaldırmış, bizleri bu vatan haini güruhun içine atmıştı.
Bu vatan hainlerinin amacının, şehidimizin cenaze namazını kılıp, uğurlamak olmadığı çok açık görülüyordu. (Geleneklerimiz ve inancımızda, cenaze toprağa verilirken başında dua edilir ve mezara bir kürek toprak atılır.) Linç girişimine katılanlar cenaze namazını da kılmadılar, bu gelenekleri de yerine getirmediler.
Bu vatan haini güruhun tek hedefi, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Ona ulaşıp, linç etmek istiyorlardı. Korumalar, milletvekilleri, danışmanlar, Genel Başkanımızın çevresinde etten duvar ördük. Genel Başkanımıza ulaşmak için bize vuruyorlardı.
Ben, arkadaşlarım ve korumalar yediğimiz tekme ve yumruklara aldırmadan, Genel Başkanımıza tek bir fiske dahi değdirmeden buradan nasıl çıkabiliriz düşüncesiydik.
Tahrikleri daha üst seviyeye taşımak için kadınlar da devreye sokulmuştu. Can pazarının yaşandığı bir ortamda, bize vuran kadınların düşüp ezilmemeleri için büyük bir çaba harcadık. (Bizim değerlerimizde, kadına şiddet olamaz) Genel Başkanımızın gözüne şemsiyenin demir ucunu sokmaya çalışan kadına dahi kimse dokunmadı. Çünkü bu saldırganların herhangi biri yere düşse, bize saldıran güruh onları da ezip geçecekti.
Tüm bu saldırılar devam ederken hiçbir güvenlik tedbiri alınmadı. Ne özel harekat, ne polis, ne de jandarma bizi korumak için devreye girmedi. Adeta arenada vahşi hayvanların ortasına atılmış gibiydik. Taş, sopa, bıçak, tekme ve yumruk yağmuru altında Güç bela ilerliyorduk.
Önce makam aracına ulaşmaya çalıştık, bunun mümkün olamayacağını anlayınca, oradaki bir eve doğru yöneldik.  2-3 dakikalık yolu, yarım saati aşkın bir sürede tamamlayabildik.
Ev sahibi “Beni bu köyde barındırmazlar, evimi yakarlar” diyerek bizi evine almak istemedi. Gözü dönmüş vatan haini güruhun ailesine de zarar vereceğinden korktu. Genel Başkanımızı eve aldıktan sonra, bizler evin dışında kalarak gerekli güvenlik tedbirlerini almaya çalıştık.
Ancak bu da mümkün olmadı.
Evin dışındaki bir kadın “bu evi yakın” diye bağırmaya başladığında gözümün önünden Madımak geçti, Sivas’ta yakılan canlarımızı, 1 Mayıs 1977 Taksim katliamını düşündüm.
Sanki gizli bir göz bizi izliyordu, bunu hissedebiliyordum. Bize saldıran vatan haini güruh, figüranlardı, piyonlardı. Asıl senaryoyu yazanlar, Türkiye’yi kan gölüne çevirmek, parçalamak isteyen, karanlık güçlerle işbirliği içinde olan vatan hainleriydi.  
Ben toplumsal olaylarda tecrübeliyim, hayatım mücadelelerle geçti. İstanbul’daki mitingde de partililerimize olayın yanlış duyurularak olayların çıkma olasılığını düşündüm. İstanbul’daki Milletvekili arkadaşları arayarak durumumuzun iyi olduğunu, Genel başkanımızın sağlığının yerinde olduğunu aktardım.
Genel Başkanımıza linç girişimini duyan binlerce vatandaşımız Çubuk Akkuzulu köyüne gelmek istiyordu. Ancak böyle bir durumda olayların büyümesi ve kirli oyunu planlayanların amacına ulaşması işten bile değildi.
Bu nedenle Halk TV’de canlı yayınına bağlanarak sağlığımızla ilgili bilgi verdikten sonra, Ankara’ya geçeceğimizi, tüm dostlarımızın genel merkezde bizi beklemelerini söyledim.
Biz bu tezgahı serinkanlılıkla, bizi linç etmek isteyenlerin dahi ayağına taş değmeden atlatılmasını gözeterek, karşılık vermeden kendimizi koruyarak bozduk. Bu olay, elbette içinde pek çok dersi barındırıyor.
“Kızgın demiri soğutalım” dedikten hemen sonra, bir şehidimizin cenazesini böyle çirkin bir olaya alet eden provokatörler, sadece Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun canına değil, aynı zamanda bu ülkenin birlik ve bütünlüğüne kast ettiler.
Bu yaşananlar, İçişleri Bakanı’nın iddia ettiği gibi sıradan bir olay değildi. Planlı-programlı hazırlanmış, Türkiye’de iç savaşı tetikleme girişimiydi.
ÇUBUK PROVOKASYONU BİR KIRILMA ANIDIR
Çubuk provokasyonu, iddia ettikleri gibi bir tepki eylemi değil; iki farklı anlayışın karşı karşıya geldiği tarihi bir kırılma anıdır.
Bu iki farklı anlayıştan birisi Millete zillet diyen ayrıştırıcı, kibirli ve kutuplaştırıcı anlayıştır.
Karşısında ise Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olduğu günden itibaren adım adım sabırla uyguladığı 82 milyonun bir arada barış içinde yaşayacağı, özgürlük ve demokrasinin hakim olacağı Türkiye anlayışıdır.
AKP, iktidarı boyunca, elindeki tüm propaganda aygıtlarını kullanarak saldırdı. Pervasızca kullandığı devlet olanakları ile kendi dışındakileri dar bir cendereye hapsederek iktidarının sürekliliğini sağlamaya dönük bir strateji izledi. Bu strateji, 7 Haziran genel seçimlerinin ardından dozunu arttırarak, kendinden olmayanı hain ilan edecek seviyeye geldi.
Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, uzun yıllardır uyguladığı yapıcı, kapsayıcı, kararlı, birleştirici ve sabırlı siyaset yöntemi ile bu anlayışa karşı demokrasi mücadelesini ilmek ilmek ördü.
Kılıçdaroğlu Doktrini; milliyetçileri, muhafazakarları, sosyal demokratları, sosyalistleri, Kürtleri; toplumsal barış ikliminde yaşanacak bir ülke ideali etrafında kendi özgünlüklerini kaybetmeden ve iktidarın tüm ayrıştırma hamlelerine karşı dağılmadan bir arada tutmayı başardı.
Kılıçdaroğlu Doktrini, 16 Nisan referandumunda demokrasi cephesini yaratmış, Adalet Yürüyüşünde kendi dışındaki özneleri de yanına alarak toplumsallaşmış, 24 Haziran’da Millet İttifakı ile AKP’nin meclis çoğunluğunu elinden almış ve nihayetinde 31 Mart seçimleriyle üç büyük şehir başta olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanında yerel yönetimleri kazanmıştır.
Bu stratejinin sonucu olarak, 31 Mart seçimlerinde CHP ve İYİ Parti’nin seçim öncesinde gerçekleştirdiği Millet İttifakı’nı seçmenler sandıkta geniş bir demokrasi ittifakına dönüştürmüştür.
Bugün CHP, belediye sınırları içinde yaşayan nüfusun %54’ünün yönetiminin başındadır.
Zorbalar, Sandığın Rövanşını Sokakta Almak İstediler
Diktatörlük heveslileri 31 Mart’ta sandıkta yedikleri yumruğun rövanşını almak için kirli bir tezgaha başvurarak tehlikeli bir oyuna giriştiler.
Çubuk’ta yaşanan olayın arka planı budur.
O yumruk “benim farklı mezheplerle bir problemim yok, bir arada yaşayacağım” diyen muhafazakara atılmıştır.
O yumruk, “benim Kürt kardeşimle derdim yok” diyen milliyetçilere atılmıştır.
O yumruk, “ben bu ülkenin her rengiyle bir arada mutluyum” diyen sosyal demokratlara atılmıştır.
O yumruk, “biz bölünmek değil, bir arada yaşamak istiyoruz” diyen Kürtlere atılmıştır.
O yumruk, “ekonomik krizden bir arada çıkmalıyız” diyen işveren ve işçilere atılmıştır.
O yumruk, Türkiye’nin birliğine ve huzuruna atılmıştır.
İktidarları uğruna bu ülkeyi parçalanmanın eşiğine getirenlere karşı kurulan, 21. Yüzyılın Kuva-yı Milliye barikatını sarsmak için atılan yumruğa karşı, sağduyu galip gelmiştir. Bundan sonraki süreçte bu barikat daha da sağlamlaşmak zorundadır.
Şimdi Ne Yapmalı?
Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu, önümüze yol haritasını ve izlenecek yöntemi tüm berraklığı ile siyaset pratiği içerisinde göstermiştir. Bizlere düşen bu siyaset pratiğini ve Kılıçdaroğlu Doktrinini kurumsallaştırmaktır.
Bu kurumsallaşmanın üç temel sacayağı bulunuyor:
- Ülkemizi bir arada tutacak ve AKP’nin iki kutuplu paradigmasını çöpe atacak yeni bir mücadele anlayışı:
Artık Türkiye’de Kürt-Türk, Laik-Muhafazakar, Alevi-Sunni gibi ayrımlar üzerinden değil, farklılıkları zenginlik kabul eden zengin bir mücadele anlayışı ve zamanın ruhuna uygun bir program geliştirmeliyiz.
- Bu mücadele anlayışına uygun dinamik ve ezber bozan bir çalışma tarzı
Bu aşamadan sonra yapmamamız gereken Kılıçdaroğlu Dokrinini ete kemiğe büründürmek olmalıdır. Politik hattımızı daha da derinleştirmeliyiz. Toplumun tüm kesimleriyle temasa geçmeliyiz. Siyasi partiler, sendikalar, dernekler, STK’lar ve birliklerle güç birliği yaparak yolumuza devam etmeliyiz.
- Bu çalışma tarzına uygun yeni ve yatay bir örgütlenme modeli
Artık klasik dikey ve hiyerarşik örgütler ihtiyaçlarımızı karşılamıyor. Bizim ihtiyacımız olan yatay biçimde bir araya gelen, bir sarmaşık gibi birbirini saran yeni bir örgütlenme modelidir. Tüm halkı kapsayacak bir halk sarmaşığını örecek doğru örgütlenme modellerini hayata geçirmeliyiz.
CHP iktidarı, Genel Başkanımızın gösterdiği hedefe yürürken yerel yönetimlerin birer araç olduğunu unutmadan geliştirilecek bir siyasi iktidar programı ile mümkündür. İktidar yürüyüşümüz, en zorlu düzlüğüne girmiştir.
Kışı bahara çevirenler, güneşli günleri getirmek için mücadele ederken, yeniden kara kışa dönmek isteyenlerin kirli tezgahları ve ülkeyi uçuruma sürükleyecek karanlık planları bozmak zorundadır.
Çubuk sınavından başarıyla çıktık, ancak bundan sonra da benzer girişimlere maruz kalmayacağımızı düşünmek, en hafif tabirle saflık olacaktır.
31 Mart 2019, bu uzun yürüyüşün sonu değil, yeni başlangıç noktasıdır.
Emeklemeyi öğrendik, yürümeyi öğrendik, şimdi koşma zamanı. Durduğumuz an geri dönüşü olmayan şekilde tökezleriz. Milyonlarca insan yerel seçimlerde bize verdiği oylarla bize “İktidara Yürüme” görevi vermiştir.
Asıl iş şimdi başlıyor, yerel yönetimlerle de güçlenmiş halde, bir adım bile geri atmadan, dikta heveslilerinin üstüne üstüne yürüyerek karanlığı parçalayacağız.
Çubuk’ta genel başkanımızı linç etmek isteyen o figüranları da şovenizmin, ırkçılığın ve mezhepçiliğin pençesinden kurtaracağız.
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz! ​

Yıldırım KAYA
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili

30 Nisan 2019

20 Nisan 2019 Cumartesi

KILIÇDAROĞLU DOKTRİNİ



KILIÇDAROĞLU DOKTRİNİ
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mazbata törenini televizyondan izlerken, "Çok mutluyum, huzurluyum, duyguluyum.” dedi. Duygularını ifade ederken sesi titriyordu…
CHP, Millet ittifakı ile girdiği 31 Mart yerel seçimlerinde büyük bir başarıya imza attı. Bu başarının baş mimarı tartışmasız CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Yıllardır uyguladığı strateji ve taktiklerle, ilmik, ilmik dokuduğu ilişkilerle, izlediği politikalarla sonuca ulaştı. 
31 Mart 2019 yerel seçimleri, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, politik kararlarının sonucunun alındığı bir seçim oldu.  Bu düşünce Kılıçdaroğlu Doktrini olarak tarihe geçti.

Kemal Kılıçdaroğlu, bu süreçte çok eleştirildi, aldığı kararlar hep tartışma konusu oldu. Girdiği bütün seçimleri kaybeden kişi ilan edilip, hem parti içinde hem de muhalefet tarafından adeta linç edildi.
PEKİ KILIÇDAROĞLU DOKTRİNİ NASIL BAŞARIYA ULAŞTI?
Kılıçdaroğlu Dotrininin Türkiye’de başarıya ulaşacağına inananlardan biriydim.
Anadolu’yu karış karış gezerken, onun bizlere verdiği inanç, kararlılık ve yol göstericiliği, bugün Türkiye’nin önünü açtı.
Kemal Kılıçdaroğlu; 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu MHP ile ortak aday göstererek büyük bir risk aldı, ihanetle suçlandı. O gün Cumhurbaşlanlığı seçimini kaybettik. Ancak bugün, 31 Mart seçimlerinde, MHP’lilerin büyük bir bölümü, başta Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları olmak üzere; “Cumhur İttifakı” adaylarını değil, Millet İttifakı adaylarını desteklediler.   
Kemal Kılıçdaroğlu; 15 Haziran 2017’de Ankara Güvenpark’tan, İstanbul’a başlatılan adalet yürüyüşünde, toplumun bütün kesimleriyle, 25 gün boyunca,  kol kola, omuz omuza hak, hukuk, adalet diyerek yürüdü. 

Kemal Kılıçdaroğlu; 24 Haziran 2018 seçimlerinde, İYİ Partiye 15 Milletvekili gönderme cesaretini gösterdi. İYİ Partinin seçime girmesini sağlayarak, demokrasinin önünü açtı.  İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti ile  “söz konusu vatansa gerisi teferruat” diyerek, Millet İttifakını kurdu.  Bu kararıyla, İYİ Partinin, Saadet Partisinin ve Demokrat Partinin parlamentoda temsil edilmelerini, AKP’nin TBMM’deki çoğunluğunu kaybetmesini, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deyişiyle;  “topal ördek” olmasını sağladı.  
Kemal Kılıçdaroğlu’nun; barış dilini kullanması, her siyasi partinin TBMM’de temsil edilmesi gerektiği görüşünü savunması, CHP seçmeninin ve toplumun farklı kesimlerinin, 24 Haziran seçimlerinde HDP’nin baraj altında kalmaması için destek vermesinin yolunu açtı. HDP’nin barajı aşarak Meclise girmesini sağladı. 31 Mart yerel seçimlerinde ise, Türkiye’nin dört bir yanında halk sandıkta birleşti, HDP seçmeninin ezici çoğunluğu CHP adaylarını destekledi.
Kemal Kılıçdaroğlu; 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, çok az siyasetçinin yapabileceği bir şeyi yaparak ezberleri bozdu. Genel Başkanlıkta rakibi olan yol arkadaşı, Muharrem İnce’yi Cumhurbaşkanı adayı göstererek, siyasete yeni bir anlayış kazandırdı.  
Kemal Kılıçdaroğlu’nun; 31 Mart yerel seçimlerinde başarı hikayesi olan ilçe belediye başkanlarını aday göstermesi, hem sağdan, hem de soldan farklı siyasal gelenekten gelenlerle birlikte politika belirlemesi, parti içinden çok ciddi eleştirilerin gelmesine neden oldu.
Nasıl ki Mustafa Kemal Atatürk, hakkında alınan idam kararına rağmen yolundan dönmedi; onun açtığı aydınlık yoldan yürüyen Anadolu’nun Kemali de yolundan dönmedi. Kararlarının arkasında durdu, iğneyle kuyu kazar gibi çalıştı. Tüm Türkiye’yi kucakladı. Barışı, kardeşliği, huzuru, birlikte yaşamı savundu. Evrensel değerlere sahip çıktı. Bağımsız yargıyı, insan haklarını, özgürlükleri rehber edindi. Örgütünü ve Millet İttifakı sürecini, adeta bir orkestra şefi gibi, uyumlu bir şekilde yönetti
Merkez Yönetim Kurulumuz, Parti Meclisimiz, Milletvekillerimiz, parti çalışanlarımız, üyelerimiz, gönüllülerimiz Genel Başkanımızın yanında tek yürek oldu.
Kılıçdaroğlu Doktrini; 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde, İYİ Parti ile kurulan Millet İttifakıyla birlikte aldığı sonuçlarla ete kemiğe büründü.
Bundan sonra yapılması gereken, topluma verdiğimiz sözleri adım adınım yerine getirmektir. Ankara’da, İstanbul’da, Tekirdağ’da Hatay’da, Antalya’da İzmir’de, Muğla’da Aydın’da Mersin’de Eskişehir’de Adana’da ve Türkiye’nin dört bir yanında, Millet İttifakıyla kazandığımız belediyelerde hizmet etme aşkıyla yanıp tutuşmamız gerek.
Şimdi halkın iktidarını kurma zamanıdır.  Bunu için örgütlenmeliyiz. Artık sadece yukardan aşağıya dikey örgütlenmeyle değil, yatay örgütlenmeyle geniş kitlelere ulaşmalıyız. Bir “halk sarmaşığı” gibi, Türkiye’nin dört bir yanına yayılmalıyız. Her birimiz halk sarmaşığının bir dalı, bir çiçeği olmalıyız...
Toplumcu belediyecilik anlayışının hayata geçirilmesinde, sadece CHP örgütlerinin yeterli olmadığını görüyoruz.  Bunun için de halk sarmaşığı örgütlenme modelini uygulamaya sokmalıyız.  
Belediyelerimizde sendikasız işçi kalmamalıdır. Sendikaların yanında yer alarak, sendikal örgütlenmelerin önünü açmalıyız. Demokratik Kitle Örgütlerinin çalışmalarını desteklemeliyiz, bu örgütlerde görev alarak politik önderlik yapmalıyız.
31 Mart seçim sonuçları, hem Türkiye hem de dünya emekçilerine moral verdi. Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Avrupa’da, Latin Amerika’da… emekçilerin umutlarını yeşertti.
31 Mart seçimleri, tek adam yönetimlerinin, diktatörlük heveslilerinin, halkın kurduğu sandıklara gömülebileceğini; demokrasi ve barış yolunun seçimlerdeki tercihlerimizle açılabildiğini gösterdi bizlere.  
Kılıçdaroğlu Doktrini, Türkiye’nin kapatılmak istenen aydınlık yolunu yeniden açtı…  
Kılıçdaroğlu Doktrini; CHP’nin toplumun farklı kesimleriyle bağ kurmasını, kucaklaşmasını, önyargıların büyük ölçüde yıkılmasını sağladı. CHP’nin kendini halka anlatmasına fırsat yarattı. AKP’nin yürüttüğü ötekileştirici, ayrımcı propaganda anlayışı bu sayede kırıldı.  
Kılıçdaroğlu Doktrini, 31 Mart’tan sonra çok okunacak, çok tartışılacaktır. Yerel seçimlerde olduğu gibi, genel seçimlerde de bizi iktidara taşıyarak, gelecek nesillere rehber olacaktır.
Yıldırım Kaya
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili

20 Nisan 2019


5 Nisan 2019 Cuma

Cem Tv'nın Yayınının Durdurulmasına İlişkin TBMM'ne Soru Önergesi Verdik


TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Aşağıdaki sorularımın Anayasa’nın 98, TBMM İçtüzüğü’nün 96 ve 99’uncu maddelerine uygun olarak, T.C. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit TURHAN tarafından yazılı olarak yanıtlanmasını arz ederim. 05.04.2019

Yıldırım KAYA
Ankara Milletvekili

Türksat üzerinden yayın yapan Cem TV'nin yayını, 31 Mart 2019 Pazar günü yapılan yerel seçim sonuçlarının verildiği “Seçim Özel” programı devam ederken; 1 Nisan 2019 Pazartesi günü, saat 02.00’de durdurulmuştur.

Yayın durdurma gerekçesi olarak, Cem TV’nın borcu gösterilse de, yayının durdurulma günü ve saati manidardır. Cem TV bir ayrımcılığa mı maruz kaldı, sorusunu akla getirmektedir.

Anadolu Ajansı’nın seçim sonuç verilerini kestiği saatlerde, Cem TV’nin de yayınının durdurulması kafalarda soru işaretleri uyandırmıştır.

Bu bilgiler kapsamında;
1. Türksat’a borcu olan TV kanallarının yayınlarının durdurulma koşulları nelerdir?
2. Türksat’a borcu olan TV kanallarının yayınının durdurulacağı gün ve saatler önceden belli midir?
3. Türksat’a borcu olan tüm TV kanallarının yayınları kesilmiş midir?
4. Türksat’a borcu olduğu halde yayın yapan TV kanalları var mıdır?
5. Türksat’a borcu olduğu halde yayın yapan TV kanalları hangileridir?
6. Türksat’a borcu olduğu halde yayın yapan TV kanalları varsa, nedenleri nelerdir? Bu bir ayrımcılık değil midir?
7. Türksat’a borcu olan TV kanalları ve borç miktarları ne kadardır? (TV kanalı adı ve borç dökümleri ayrı ayrı)
8. Bugüne kadar hangi TV kanallarının yayınları borçları nedeniyle durdurulmuştur?
9. 31 Mart yerel seçim sonuçlarının verildiği saatlerde, Cem TV’nin yayınının da durdurulması, halkın haber alma özgürlüğünün kısıtlanması değil midir?
10. Anadolu Ajansı’nın seçim sonuç verilerini kestiği saatlerde, Cem TV yayınının da durdurulması arasında bir ilişki var mıdır?


3 Nisan 2019 Çarşamba

KIRŞEHİR HALKI SANDIKTA BİRLEŞEREK DEMOKRASİ DERSİ VERDİ


Kırşehir İl Başkanımız Şeref Baran Genç ve Kırşehir Milletvekilimiz Metin İlhan ile birlikte; Kırşehir Belediye Başkanımız Selahattin Ekicioğlu, Akpınar Belediye Başkanımız Şükrü Turgut ve Boztepe Belediye Başkanımız Hüseyin Takan'ın mazbata törenine karılarak bir açılama yaptım..

KIRŞEHİR HALKI SANDIKTA BİRLEŞEREK DEMOKRASİ DERSİ VERDİ
Kırşehir’in yiğit evlatları, üzerlerine düşen görevi fazlasıyla yaptılar. Makus talihlerini yenmek için, 31 Mart’ta sandıkta birleştiler. Selahattin Ekicioğlu’nu Belediye Başkanı seçerek, Kırşehir’e baharı getirdiler.

Kırşehir için her zaman demokrasi gazisi diyorum… Çünkü 1954 yılında yapılan seçimlerde Osman Bölükbaşı liderliğindeki Cumhuriyetçi Millet Partisi, Kırşehir’de 5 milletvekili çıkararak büyük bir başarıya imza attı. Kırşehir’de istediği sonucu alamayan Demokrat Parti ise 20 Temmuz 1954 yılında, 30 yıllık Kırşehir ilini Nevşehir iline bağlayarak ilçe yaptı. Kırşehirlilerin siyası tercihlerinden dolayı cezalandırılması, Kırşehir’i demokrasi gazisi olarak tarihe geçirdi.

Demokrasi gazisi Kırşehir, yıllardır celladına aşık olmuştu! 24 Haziran genel seçimlerinde üzerindeki ölü toprağını atarak, CHP’den bir Milletvekili seçti.
İşte o Milletvekili Dr. Metin İlhan da 31 Mart yerel seçimlerinde, Kırşehir Belediye Başkanlığının kazanılması için çok çalıştı. Şimdi Kırşehirlilere olan borcunu ödemenin onurunu ve gururunu yaşıyor.

Eski İl Başkanlarımızdan Hacı Tanrıbuyurdu da, Belediye Başkan adayı belirleme sürecinde gösterdiği fedakarlıktan dolayı aynı onuru ve gururu yaşayanlardan biri…
Demokrasi gazisi, Kırşehir halkı 31 Mart’ta yine yaptı yapacağını!
Sandıkta birleşerek, büyük bir demokrasi dersi daha verdi.
Şimdi sıra bizde…

Bugüne kadar söylediklerimizi yapmamız için artık yetkimiz var! Seçimden önce verdiğimiz sözleri yerine getirmek için kolları sıvayacağız. Hiçbir ayrım yapmadan tüm Kırşehirlileri kucaklayacağız. Çok çalışacağız! Projelerimizi büyük bir aşkla, sevgiyle, ciddiyetle hayata geçireceğiz.

Artık Kırşehir’de hiç bir çocuk yatağa aç girmeyecek. İhtiyaç sahibi vatandaşlarımıza Belediye Başkanlığımızın yapacağı yardımlarda, sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Kırşehir Halk Kart’ı çıkartarak bunu gerçekleştireceğiz.
Kırşehir Belediyesi çalışanlarının en düşük ücreti 2200 lira olacak.
Kooperatifler kurarak üretici ve tüketiciyi destekleyeceğiz. Kooperatiflerin desteğiyle, doğal tarıma yöneleceğiz. Halkın sağlıklı ürüne ucuz erişimini sağlayacağız.
Sadece tüketen değil, en kaliteli ürünü üreten olacağız. Bu sayede gençlerimize iş imkanları sunacağız.

Mahallelerimize kreşler, etüt merkezleri, sosyal tesisler, spor alanları kuracağız.
Halkın nefes alacağı, güzel vakit geçireceği alanlar yaratacağız.
Sporu, sporcuyu, amatör kulüpleri; kültürel ve sosyal aktiviteleri destekleyerek geliştireceğiz. Şampiyonluğa yürüyen Kırşehirspor’un, sporcularının ve taraftarlarının gönlü rahat olsun. Hep birlikte başaracağız.

Biz, ayrıştıran değil, birleştiren olacağız. Kutuplaşma dilini kullanmadık, bundan sonra da asla kullanmayacağız.
Türkiye’nin sorunlarını çözmek için elimizi taşın altına koymaya devam edeceğiz. Büyük bir ekonomik krizin içindeyiz. Hepimizin aynı gemide olduğunun bilinciyle, krizin aşılması için bugüne kadar verdiğimiz desteğe devam edeceğiz.

KIRŞEHİR’DE DÖRT ADAYIMIZDAN ÜÇÜ SEÇİLDİ
Kırşehir’de gösterdiğimiz dört adayımızdan üçü seçildi. Kırşehir Belediye Başkanımız Selahattin Ekicioğlu’nu, Akpınar Belediye Başkanımız Şükrü Turgut’u ve Boztepe Belediye Başkanımız Hüseyin Takan’ı tebrik ediyorum, başarılar diliyorum.
Kırşehir halkının desteğinin hakkını vereceklerine, yüzümüzü kara çıkarmayacaklarına inancın tam. Yolları açık olsun…
Kaman Belediye Başkan Adayımız Aydın Yaman’a da emeklerinden dolayı sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Kırşehir’imizde yeni seçilen tüm Belediye Başkanlarına başarılar diliyorum.

MİLLET İTTİFAKI BAŞARDI
Şimdi herkesin gözü Kırşehir’imizin üzerinde, sevincimize bütün Türkiye ortak oldu. Sevincimize ortak olan herkese teşekkür ederim.
Kazandığımız başarı tesadüf değil, “Millet İttifakı”nın ortak emeğinin sonucudur.
Bu süreçte, CHP Kırşehir Örgütümüz büyük bir özveri ve fedakarlıkla çalıştı. Kırşehir İl Başkanımıza, Yönetim Kurulumuza, İlçe Başkanlarımıza, yönetim kurularına, üyelerimize, gönüllülerimize teşekkür ediyorum.
Aynı fedakarlık ve özveriyle çalışan İYİ Parti İl ve İlçe Başkanlarımıza, Yönetim Kurullarına ve üyelerine de sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Kırşehir’imiz için taş üstüne taş koyan gelmiş geçmiş tüm Belediye Başkanlarımıza minnet ve teşekkürlerimi sunuyorum. Emek en yüce değerdir, sizlerin emeklerini yok saymayacağız…

Bizleri seçen, Kırşehir’in demokrasi kahramanlarının önünde saygıyla eğiliyorum.
Bozkırın ortasında açan karanfile su veren, Kırşehir’in yiğit evlatlarına selam olsun…
Sağ olun, hep var olun…
Attığınız her oy, Kırşehir’imize hizmet olarak geri dönecek.
Bundan hiç şüpheniz olmasın!

Başka bir Türkiye yok! Bu vatan hepimizin!
Her eve bahar gelsin diye çalışacağız…

Yıldırım KAYA
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili

3 Nisan 2019/Kırşehir

21 Mart 2019 Perşembe

SEN ATATÜRK DİYE BİR ADAMI DUYDUN MU? DİYE SORACAK MİLYONLAR VAR

SEN ATATÜRK DİYE BİR ADAMI DUYDUN MU? DİYE SORACAK MİLYONLAR VAR
Sevgili Kırklarelililer
Emperyalizme karşı verdiği mücadele karşısında dünyanın önünde saygıyla eğildiği, Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik saldırılar, 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma gününde de devam etti.
Avcılar Milli Eğitim Müdürlüğü öncülüğünde, Avcılar Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi'nin organize ettiği Çanakkale Zaferi ve Şehitlerimizi Anma etkinliğinde okunan duada, Atatürk’ün adına yer vermeyerek bir kez daha kinlerini kustular.
Törene katılanlar arasında bulunan Albay Önder İrevül yapılan saygısızlığa seyirci kalmayarak, duayı yapan öğretmene, “Mustafa Kemal Atatürk’ü duydun mu sen hiç? Ona niye Fatiha okumadın?” diyerek tepkisini gösterip, töreni terk etmiştir.
Avcılar İlçe Milli Eğitim Müdürü Emin Engin ise, yaptığı açıklamada haddini aşan ifadelerle, Atatürk’ü kastederek, “Sadece dua sırasında adı geçmedi. Okunan Kur’an’dan ve duadan mı rahatsız oldular bilmiyorum.” diyerek saldırısına devam etmiştir.
Milli Eğitim Müdürü Emin Engin, 18 Mart Çanakkale şehitlerine okunan bir duada, Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün adının geçmemesini normalleştirmeye çalışıyor.
“Keşke Yunan galip gelseydi” diyen bir vatan hainine resmi ziyaretler gerçekleştiren, Diyanet İşleri Başkanlığı da, “Çanakkale Zaferi ve Birlik Ruhu” başlıklı cuma hutbesinde, Çanakkale kara savaşlarının kahramanı, Anafartalar Komutanı, Cumhuriyetimizin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün adına yer vermemiştir. Oysaki başında bulunduğu, Diyanet İşleri Başkanlığını da Mustafa Kemal Atatürk kurmuştur.

Sevgili Kırklarelililer
Ülkesinin kurucusuna düşmanlık eden böyle bir anlayış, dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir
Şimdi, bu Albayımız hakkında idari tahkikat başlatıldığı iddia edilmektedir. Bu iddia doğruysa, böyle bir tahkikat başlatıldıysa, bunu başlatanlar Atatürk düşmanlarıdır, bu anlayışın mimarlarıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı bu tür saldırılara sessiz kalarak, saldırıların ortağı ve onay makamı olmaktadır.
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a sesleniyorum, il, il dolaşıp belediye başkan adayları için oy isteyeceğine, görevinin başına dön! Milli Eğitim Bakanlığı yap!
Görevlendirilmiş bazı sefiller; bizlere bağımsız bir vatan bırakan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e dualarda yer vermeyerek, karanlık hedeflerine ulaşacaklarını sanıyorlar.
Milli Eğitim Bakanlığını ele geçirenler, Atatürk adını silmek istiyorlar. Onlar; laik, demokratik, bilimsel eğitimin düşmanlarıdır. Eğitim sistemimizi karanlık bir yola soktular.
Şimdi de Atatürk’ün doğduğu topraklarda, yerel yönetimleri ele geçirip, yaşam tarzımıza ve tüm değerlerimize müdahale etmeye hazırlanıyor.
Buna izin verecek misiniz?
Mustafa Kemal Atatürk ülke sevdalısıydı, vatanseverdi!
O, ülkenin kurtuluşu için, üniformasını fırlatıp atmıştı.
Onun yolundan gidenler de koltukları ellerinin tersiyle iterek, ele ele, omuz omuza yürüyecektir.

Hiç kimse unutmasın!
Bu ülkede, vatanını, halkını seven, onurlu, bilinçli, cesur, Atatürk'ün askerleri var…
“Sen Atatürk diye bir adamı duydun mu?” diye soracak milyonlar var.


#MartınSonuBahar


Yıldırım Kaya
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili

21 Mart 2019/Kırklareli








19 Mart 2019 Salı

ERDOĞAN MANSUR YAVAŞ’I TEHDİT EDERKEN ONUN KAZANDIĞINI DA AÇIKLADI


31 seçim çalışmaları Adana’da devam etti. Yerel basını ziyaret ederek açıklamalarda bulundum.

ERDOĞAN MANSUR YAVAŞ’I TEHDİT EDERKEN ONUN KAZANDIĞINI DA AÇIKLADI

Türkiye tarihinde ilk defa bu kadar antidemokratik bir ortamda seçime gidiyor. AKP, akıl almaz baskı yöntemleriyle seçimleri kazanmaya çalışıyor. İnsanlar başıma bir şey gelir mi diye kime oy vereceğini dahi açıklamaktan korkuyor.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, önce İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i hapse atmakla tehdit etti. Ardından, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu İstanbul Milletvekilimiz Sezgin Tanrıkulu’yu hedef gösterdi. 6 yaşındaki çocukların, 31 Mart akşamı ellerinde silahlarla valilikleri, kaymakamlıkları basacakları yönünde ipe sapa gelmez açıklamalarda bulundu.

Havuz medyası da boş durmadı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayımız Mansur Yavaş hakkında, çocuk tacizcisi ve şizofren birinin beyanlarını bahane ederek linç kampanyası başlattı. Mansur Yavaş’ın konu hakkında yaptığı açıklamalara ise havuz medyasında yer verilmedi.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir televizyon kanalında, Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayımız Mansur Yavaş’ı hedef alarak, tutuklatmakla tehdit etti. Erdoğan,”Mansur Yavaş, seçimlere girebilse dahi, seçimden sonra bunun bedelini kendisi ödeyeceği gibi bedelini Ankaralılara da ödetme durumuna düşer" dedi.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP Ankara Büyük Şehir Belediye Başkan Adayı Mansur Yavaş'ı tehdit ederken, kurduğu cümleyle, Mansur Yavaş’ın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandığını da açıklamış oldu.

YEREL BASIN ZOR DURUMDA
Birçok hakları verilmeyen ve kısıtlanan yerelde yayın yapan gazeteler, yerel kanallar ve radyolar dövizdeki artış nedeniyle çok zor durumda. Maliyetler yükselmiş, reklam ve ilan gelirleri düşmüş. Bazı gazeteler sayfa sayılarını azaltarak, bir kısmı da tamamen siyah beyaz baskı yaparak ayakta kalmaya çalışıyor.
Ulusal medyayı havuza bağlayarak kontrol altına alan AKP, muhalif olan, yerel basını da ekonomik olarak bitirmek istiyor.
Sarı basın kartı verilirken yandaş muhalif ayrımı yapılıyor. Yerel basında çalışan muhalif gazetecilerin sarı basın kartı almaları daha da zorlaştırılıyor.
Son 3 yıl içinde farklı basın kartı türlerinden 44 bin 417 başvurunun, yaklaşık yüzde 50’sine, olumsuz yanıt verilerek muhalif gazeteciler elenmiştir.

TÜRKİYEDE ÖZGÜR BASIN YOK
Türkiye’de internet yasakları her zaman vardı. Ancak 15 Temmuz 2016 darbe girişiminde sonra gerçekleştirilen 20 Temmuz sivil darbesinden sonra daha da baskın bir hale geldi. Birçok internet sitesi özellikle de haber siteleri kapatıldı.
• “AK Troller” olarak bildiğimiz, sosyal medya tartışmalarını manipüle eden, gündem yaratan, muhalif kişilere karşılık veren, yalan haberleri yayan, sayılarının 6000 bin olduğu iddia edilen sahte hesaplar, AKP tarafından destekleniyor.
• Özgür ansiklopedi olarak bildiğimiz Wikipedia 29 Nisan 2017 tarihinden bu yana tamamen erişime engellendi
• "İnternette özgürlük 2017" raporuna göre Türkiye internetin en çok kısıtlandığı ülkeler arasında yer alıyor.
• Türkiye’de internete erişim keyfi olarak kısıtlanmakta, sık sık bilinçli olarak yavaşlatılmaktadır.
• Sınır Tanımayan Gazeteciler, 2017 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'ne göre Türkiye 180 ülke arasında 180. sırada yer alıyor.
• Türkiye 12 yılda 56 basamak gerilemiş.
• Türkiye’de son verilere göre 135 gazeteci tutuklu.
• 2016 yılından bu yana 150'den fazla basın kuruluşu kapatıldı.
• 3 bine yakın gazeteci işini kaybettiği
• Çok sayıda gazetecinin pasaportlarına el koyuldu.

ADANANIN BÜYÜK SORUNLARI VAR
• Adana’da işsizlik Türkiye ortalamasının çok üstünde. Türkiye’de resmi rakamlara göre işsizlik oranı %13,5 olmasına rağmen, Adana’da bu oran yüzde 15’lerin üzerinde.
• Şehiriçi trafik sorunu çözülememş.
• Adana’nın altyapısı yetersiz
• Adana’nın ”Enerji İhtisas Sanayi Bölgesi” ilan edilmesi, söylemden öteye gidememiş.
• Adana, çarpık kentleşmenin en fazla olduğu iller arasında yer alıyor
• Adana’ya göç eden insanların, istihdam sorunu, eğitim sorunu, barınma sorunu çözülememiş.
• Çok verimli toprakları olmasına rağmen değerlendirlemiyor. Beyaz altın diyarı olmasına rağmen pamuk ekim alanları her geçen gün biraz daha daralıyor.
Ancak bu kadar verimli topraklara ve genç işgücüne sahip Adana, 31 Mart’ta bu gidişe dur diyecek. Adana’da hak ettiği şekilde yönetilecek…
Adana Büyükşehir Belediye Başkan Adayımız Zeydan Karalar, Seyhan’da 25 yılda yapılacak hizmetleri 5 yılda gerçekleştirdi. Şimdi de bütün Adana’yı kucaklayacak. Yaşar Kemal’in Çukurova’sının beyaz altını yeniden hak ettiği değeri bulacak, Adanalının yüzü yeniden gülecek.
Ne yaparsanız yapın Adana’ya halkçı belediyecilik gelecek, Adana halkı refaha ve huzura kavuşacak.
#MartınSonuBahar

Yıldırım Kaya
CHP Genel Başkan Yardımcısı
Ankara Milletvekili

19 Mart 2019/Adana