24 Kasım 2017 Cuma

24 Kasım’ı Kutlamak…


24 Kasım’ı Kutlamak…
24 Kasım, Millet Mektepleri’nin açıldığı ve Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Başöğretmen” olduğu tarihtir. Bu nedenle, bugünün öğretmenler için anlam ve önemi büyüktür.

24 Kasım 1928’de Millet Mektepleri açılarak, büyük bir eğitim seferberliği başlatıldı. Sadece okul çağındakiler değil, genci yaşlısı herkes, Latin harfleriyle okuma yazma öğrenmeye başladı. Ancak, üzülerek söylemeliyiz ki Cumhuriyetin ilk yıllarında başlatılan eğitim seferberliği aynı heyecan, azim ve kararlılıkla yürütülemedi. TÜİK’in 2016 yılı istatistiklerine göre, erkeklerin yüzde 1,12’sı, kadınların ise yüzde 5.90’ı hala okuma yazma bilmiyor.

24 Kasım’ı “Öğretmenler Günü” ilan eden 12 Eylül darbecileri eğitime de öğretmene de en büyük darbeyi vurdu. Öğretmenlerin örgütlenmesi suç sayılarak TÖB-DER kapatıldı. Öğretmenler tutuklanıp, işkencelerden geçirildi. “Bilimsel Demokratik ve Laik” eğitim sistemine vurulan darbe etkisini tüm çıplaklığı ile hala sürdürüyor.

Darbelerin açtığı yoldan yürüyenlerin iktidarda olduğu son 15 yılda, eğitim “tek adamın” iki dudağı arasında günlük politikalara kurban ediliyor. Gün geçmiyor ki eğitimle ilgili yeni bir değişiklik olmasın. Öğretmenler mutsuz, öğrenciler umutsuz, veliler tedirgin… Herkes gelecek endişesi yaşıyor.

Öğretmenler 24 Kasım’da neyi kutlayacak?
Geçinemedikleri maaşlarını mı?
İş güvencelerinin yok edilmesini mi?
Her an ihraç edilme, açığa alınma, sürgün edilme korkusunu mu?
Sendikalarının her an kapatılabileceğini mi?
Grev ve toplu iş sözleşmesi haklarının olmamasını mı?
Barış dediklerinde terörist ilan edilip hapse atılma korkusunu mu?
Öğretmen olmak için yıllarca dirsek çürütüp, ömürlerini atama bekleyerek geçirmelerini mi?
Eşlerinden ayrı, tayın bekleyen, aile bütünlüğü paramparça olmuş hayatlarını mı?
Eğitimin içine düştüğü içler acısı durumu mu?

Dünün darbecileri “Atatürkçülük” kisvesi altında “Bilimsel, Demokratik ve Laik” eğitime darbe vurdu. Bugün de inançlar sömürülerek 20 Temmuz darbesi gerçekleştirildi.

Darbecilerin bize “Öğretmenler Günü” hediye etmesine gerek yok! Biz dün de Mustafa Kemal Atatürk’ün “ Başöğretmenliğini” tüm öğretmenlerin günü gibi kutladık, bugün de kutluyoruz.
Başöğretmenimizin günü kutlu olsun, fikirleri yolumuzu aydınlatsın…

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
24 Kasım 2017

19 Kasım 2017 Pazar

Cumhuriyet Kadınları


Cumhuriyet Kadınları
(CHP Kırşehir Kadın Kolları Cumhuriyet Kadını" bülteninde yayınlandı)
Cumhuriyet’in kadınlar için farklı bir anlamı vardır. Deyim yerindeyse “Cumhuriyet” kadınların varoluş nedenidir. Çünkü “Cumhuriyet”, kadınları özgürleştirmiştir. Eşit yurttaşlık hakkı ve birey olma bilinci vermiştir. Bu hakların mimarı da Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Atatürk, kadınlara eşit yurttaşlık haklarını vermekle kalmamış, “Kadınlarımız hatta erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar.” diyerek kadının olması gerektiği yeri ifade etmiştir.

Bu yüzdendir ki Cumhuriyet kadını, bugün demokrasinin beşiği olarak gösterilen ülkelerin kadınlarından çok daha önce çoğu hakka kavuşmuştur.

Cumhuriyet kadını; 3 Nisan 1930 yılında belediye seçimlerine katılma hakkına, 26 Ekim 1933 yılında muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakkına kavuşmuştur. 5 Aralık 1934 yılında ise milletvekili seçme ve seçilme hakkı Anayasal hak olarak verilmiştir.

Bugün bütün dünyanın gıpta ile baktığı; Fransız kadınları 1944 yılında seçme ve seçilme hakkına kavuşurken, İtalyan kadınları 1945 yılında ilk genel seçimlere katılabilmiştir. Dünyaya teknoloji pazarlayan Japon kadınları ise 1945 yılında bu haklara kavuşmuştur. İsviçre'de kadınlar seçme ve seçilme hakkını 1971 yılında kazanmıştır.

Bu örneklerin oldukça şaşırtıcı olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bu ülkelerde kadın haklarının geldiği seviyeye baktığımızda, ülkemiz açısından çok dramatik bir durum ortaya çıkıyor.

Bugün geldiğimiz noktada, Cumhuriyet kadınının kazandığı hakları yeterince kullanamadığını ve koruyamadığını görüyoruz. Atatürk’ün hayal ettiği zirvelerde olması gerekirken, sığ sularda, haklarının sinsice törpülenmesini izliyor.

Celladına aşık kadınlar, "Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz çünkü o fıtrata terstir” diyenleri destekliyor. Medeni Kanunun kendisine verdiği hakların değerini bilmeden, “kadınların insan olup olmadığının” tartışıldığı Ortadoğu’daki kadınların yaşam tarzına özeniyor.

Bütün bunlara rağmen “Cumhuriyet” kadınlarımıza aydınlık bir yol açmıştır. Kadınlarımız bu sayede büyük bir yol kat etmiş, büyük başarılara imza atmıştır. Ancak, Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği hedefe henüz ulaşamamıştır.

Haydi kadınlar!
Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiğiniz azmi, inancı ve kararlılığı, barışta da gösterin.
Eşitlikte, özgürlükte, demokraside, bilimde, eğitimde…
Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği medeniyet yolunda, bir adım öne geçin.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
Ekim-Kasım Aralık 2017

Üç ayda bir yayınlanan "CHP Kırşehir Kadın Kolları Cumhuriyet Kadını" bülteninin 1. sayısında yayınlanmıştır.












8 Kasım 2017 Çarşamba

Eğitimde Fırsat Eşitliği Tamamen Kalktı


Eğitimde Fırsat Eşitliği Tamamen Kalktı
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın TEOG’un yerine açıkladığı, “Mahalli Yerleştirme Sistemi” eğitimde fırsat eşitliğini tamamen ortadan kaldıran, yeni sistemin adıdır. 15 yıl sonra eğitimde eski sistemin de gerisine düşülmüştür. Getirilen bu sistemle, eğitimde fırsat eşitliği tuzla buz edilmiştir!

Milli Eğitim Bakanı; okulların %10'unun nitelikli, %90'ının da niteliksiz olduğunu ilan etti. “Nitelikli” okullara, “nitelikli” öğrencilerin yerleştirileceğini, “nitelikli” öğretmenlerin atanacağını; diğer “niteliksiz” okullara da “niteliksiz” öğrencilerin yerleştirileceğini ve “niteliksiz” öğretmenlerin atanacağını tüm Türkiye’ye duyurdu.

Sınavı kaldıracağız, çocuklarımızı sınav stresinden kurtaracağız diye yola çıkıp, daha acımasız bir sistemi topluma dayattılar. Okulları, öğrencileri, öğretmenleri, “nitelikli, “niteliksiz” diye ikiye ayırdılar…

Aslında sınav kalkmadı!
Bu sistemle, çocuklarımız, kaldıramayacakları büyük bir yükün altına sokulmuştur. Bakanın açıkladığı %10’luk “nitelikli” okullara girmek için yarış daha da kızışacak, rekabet daha acımasız bir hal alacak. Öğrenciler bu dilime girmek için daha büyük stres yaşayacak. Parası olan dershaneyi kendi evine taşıyarak, özel dersler alacak, diğerleri de merdiven altlarına taşınan dershanelerde umut arayacak!

Sınavda %10’luk dilime giremeyen diğer başarılı öğrenciler ne olacak?
• “Mahalli Yerleştirme Sistemi” ile “niteliksiz” okullardan birine mi yerleştirilecek?
• Kontenjanları bir türlü doldurulamayan meslek liselerine mi yönlendirilecek?
• Gelir seviyesi düşük semtlerin başarılı çocukları mahallesindeki bir okulda okumaya mecbur mu bırakılacak?
• Başarılı öğrencilerin daha iyi bir okulda okuma hakları ellerinden mi alınacak?

AKP, ne vadediyor halka! “Biz ara eleman ülkesiyiz, mucit çıkaramayız” diyor. “Ey halkım bize oy vermeye devam et. Çocuklarınızı, kaportacı boyacı, cenaze yıkayıcısı, tornacı, tasfiyeci yetiştireyim.” diyor.

Her meslek değerli ve kutsal olsa da, kendi çocuklarını bu mesleklere laik görmemeleri oldukça düşündürücüdür.

Ne diyor AKP Genel Başkanı kadınlarımıza; seçimlerde kapı kapı dolaşıp oy toplayın bize. Biz, milletvekili, başbakan, bakan olalım, kendi çocuklarımızı en iyi okullarda, yurt dışında okutalım, sizin çocuklarınızı da meslek liselerine yönlendirelim!

AKP’ye kapı kapı oy toplayan anneler, siz çocuklarınız için nasıl bir gelecek hayali kuruyorsunuz? Çocuklarınız, doktor, mühendis, avukat mı olsun? Tornacı, tesviyeci, vaiz mi? Hangisi?

Onların hayal ettiği Türkiye bu!
Ara eleman yetiştiren, bağımlı bir ülke!
Ara eleman yetiştirme hedefini önüne koyan bir iktidarla, %90’ı “niteliksiz” okullarla dünyayı yakalama şansımız olabilir mi?

Denizi doldurup dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Hollanda, Çölün ortasındaki bir İsrail, 2. Dünya Savaşı’nda atom bombalarıyla yok edilen teknoloji devi Japonya, Avrupa’nın lokomotifi Almanya… Bu ülkeleri yönetenlerin hedefi “ara eleman” yetiştirmek değildi. Önlerinde büyük hayalleri vardı, İnsana yatırım yaptılar…

Bu sistemle birlikte, eğitimde “gizli özelleştirme” planı da aleni bir şekilde uygulamaya sokulmuş oldu. Parası olan çocuğunu özel okullara, olmayan da evini, arabasını neyi varsa satıp bunu gerçekleştirme yoluna girecektir.

Parası olanın adres değişikliği ile çocuğunu iyi semtlerde, iyi okullara kaydettirme hakkının olduğu bir sistemde, "En iyi okul en yakın okul" propagandası, iyi okulların olduğu semtlerde oturanlar için geçerli bir slogandan öteye geçmeyecektir.

Diğer yandan da en başarılı öğretmenlerin seçilerek görev yaptığı, “nitelikli” olarak tanımlanan proje okullarına yandaş sendika üyeleri liyakata bakılmaksızın yerleştiriliyor.

AKP’den “Bilimsel, Laik, Demokratik” bir sistem kurmasını beklemek “eşyanın tabiatına aykırı”dır. Sanılmasın ki AKP daha iyi bir sistem kurmak isterken oldu bütün bunlar. Eğitimin düştüğü son durum, onların “fıtratına” uygundur ve planlıdır.

Biz, eğitim uzmanlarının, bilim insanlarının, öğretmen, öğrenci, veli, eğitim sendikaları ve tüm siyasi partilerin temsilcilerinin katılacağı “Demokratik Eğitim Kurultayı”nın düzenlenerek, konunun tartışılması gerektiğini söylüyoruz. Eğitimde stratejik planın, tüm bu tartışmalar ve öneriler ışığında hazırlanması gerektiğinin altını bir kez daha çiziyoruz.

Çünkü eğitim tek adamın insafına bırakılmayacak kadar hayati bir konudur.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
8 Kasım 2017

2 Kasım 2017 Perşembe

Mağdurların sessiz çığlığı ve intiharlar


Mağdurların sessiz çığlığı ve intiharlar
Tarih bugünleri, “adalet”in yok edildiği, insanların “adalet” uğruna intihar ettiği günler olarak kayda geçecek.

Diğer yargısız infaza uğrayanların intiharları gibi, İrfan Bayar’ın intiharı da adaletsizliğe karşı atılan sessiz bir çığlıktı. Sessiz çığlık olur mu demeyin? En acı çığlıklar sessiz ve derinden atılanlardır… Ama sesi kulaklardan hiç gitmez!


Jandarma Uzman Çavuş İrfan Bayar; 1997 yılında Kuzey Irak’ta “gazi” olduktan sonra, Kastamonu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nde işçi olarak çalışmaya başlamış. 2011 yılında oğlu Efe’yi “gazi” kontenjanından Kastamonu'daki özel bir koleje kayıt ettirmek istemiş. Ancak başvurduğu okul kontenjanları dolduğu gerekçesiyle Efe’yi kabul etmemiş. Devreye giren İl Milli Eğitim Müdürlüğü, gazi İrfan Bayar’ın oğlu Efe’yi cemaatin kolejine kaydettirmiş.

İrfan Bayar; 2 hafta önce, yapılan FETÖ soruşturması kapsamında, Ankara'ya ifadeye çağırılıyor. Kendisini sorgulayan müfettişe, “O okula oğlumu devletimin kontenjanından gönderdim. Benim FETÖ'ye üyeliğim, irtibatım ve iltisakım yok” diyerek kendini savunuyor.

Bu olaydan sonra, “Devletim beni vatan hainleriyle nasıl aynı kefeye koyabilir” diyerek bunalıma giriyor. Ve… 27 Ekim'de çalıştığı, Kastamonu Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü'nün bahçesinde, arabasının içinde ruhsatlı silahıyla intihar ediyor.

İrfan Bayar; 12 yaşındaki oğlu Efe’yi, 9 yaşındaki kızı Şevval Eylül’ü ve tüm sevdiklerini arkasında bırakıp, yargısız infaza isyan ederek intihar etti.

Soruyorum sizlere, İrfan Bayar’ın katili kim?
FETÖ’ün okullar, üniversiteler, yurtlar açmasına izin verenler mi?
Teşvik edenler mi?
Parsel parsel arsa verenler mi?
Efe’yi FETÖ’nün okuluna kaydettirenler mi?
İnsanları FETÖ’nün kucağına itenler mi?
Katil kim?
Hepsi mi?


Biz, gerçek sorumlulardan hesap sormaya söz veriyoruz. FETÖ’yü devletin kılcal damarlarına kadar yerleştirenlerden, çocuklarımızı FETÖ’nün yurtlarına, okullarına mahkum edenlerden hesap soracağız.

Biz, Efe’ye de, Şevval Eylül’e de sahip çıkacağız. Çocuklardan intikam alan, “ağaç kabuğu yesinler” diyen anlayışı mahkum edeceğiz. Tarihin çöplüğüne gömeceğiz. FETÖ’nün okulları, yurtları, üniversiteleri için parsel parsel arsa verenler, istifa ederek kurtulamayacaklar…

AKP bugüne kadar ne gazilere ne de şehitlere sahip çıktı. Dini siyasete alet ettikleri gibi, şehit ve gazilerin üzerinden de siyaset yapmaya devam ediyor. Bu yüzdendir ki şehitler arasında da ayrım yaptı. Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi, “yatacak yeriniz yok” sizin…

Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşı’nda, Kore’de, Kıbrıs’ta, 15 Temmuz’da ve her türlü teröre karşı verilen mücadelede, hayatını ortaya koyan şehit ve gazilerimize minnet borcumuzu ne yapsak ödeyemeyiz. Yeter artık şehitler ve gaziler üzerinden siyaset yapmayı bırakın.

Biz 15 Temmuz gazileri Kenan Konuk’a da, Alper Sarısam’a da sahip çıkacağız. İrfan Bayar’ın haklarını da, ailesinin haklarını da savunacağız. Tüm mağdurların yanında olacağız.

Bugün Efe’nin, Şevval Eylül’ün, boynu bükük kalmışsa, sorumlusu AKP’nin yargısız infazlarıdır.

Ey saraya kulluk edenler!
İrfan Bayar’a taşıyamayacağı bir yük yüklediniz.
Mağdurların ahını aldınız.
Sahte delillerle suç ürettiniz.
Hesabını soracağız.

Ey Fethullah Gülen, emperyalistlerin kucağında saklanma!
Gel hesap ver…
AKP ile nasıl işbirliği yaptığınızı…
“Kozmik Oda”ya nasıl girdiğinizi, devletin gizli bilgilerini kimlere verdiğinizi açıkla!

Ey adalet düşmanları!
Sizin de adalet arayacağınız günler yakın, yok ettiğiniz yargının önünde hesap vereceksiniz.

Yıldırım Kaya
CHP Parti Meclisi Üyesi
2 Kasım 2017/Kastamonu