15 Temmuz 2023 Cumartesi

15 TEMMUZ’UN SİYASİ AYAĞI NEREDE

 15 TEMMUZ’UN SİYASİ AYAĞI NEREDE

15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra hızla tutuklamalar, meslekten ihraçlar ve açığa almalar başladı. Hiç zaman kaydedilmeden bir hafta içinde, 21 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye genelinde OHAL ilan edildi.

Gün ışığında başlayan darbe girişimi bastırılmıştı bastırılmasına, ancak zaman ilerledikçe her şey daha da tuhaflaşıyordu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, darbe girişimini eniştesinden öğrendiğini, daha sonra da istihbarat teşkilatı ve çeşitli kaynaklardan doğrulattığını açıklıyordu.

O kadar vahim bir açıklama ki Milli İstihbarat Teşkilatını, TSK’yı İçişleri Bakanlığını, Milli Savunma Bakanlığını… vd. kamu kurum ve kuruluşlarını toplasan bir enişte etmiyordu! Bir gece yarısı işgal edilsek, enişte derin uykuya dalsa vatan elden gidecek!

Uçan kuştan haberi olan, siyasileri adım adım takip ettiren, gençlerin twitlerini kovalayan AKP iktidarı darbeden bihaber…

Erdoğan’ın o gün yaptığı açıklamanın doğru olduğunu düşündüğümüzde durum daha da tuhaflaşıyor. Çünkü 2016’da MİT Başkanı olan Hakan Fidan, bugün Dışişleri Bakanı; Genel Kurmay Başkanı olan Hulusi Akar daha düne kadar Milli Savunma Bakanıydı, bugün AKP Milletvekili; o dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala ise bugün AKP Milletvekili olarak Meclis’te.

Bu kişiler görevlerini yapmadılarsa neden hala bu makamlarda? Görevlerini yaptılarsa neden darbe girişimi engellenmedi?

Diğer bir tuhaflık da darbe girişiminin askeri ayağının bir bölümü ortaya çıkarılırken, siyasi ayağının hiç olmaması. Darbe girişimi başarılı olsaydı hangi siyasiler, hangi görevlere getirilecekti? . Siyasi ayağı olmayan darbe mi olur? Ülkeyi uzaylılar mı yönetecekti!

Normal olan AKP iktidarının darbenin siyasi ayağını ortaya çıkarmasıydı. Ancak TBMM bünyesinde kurulan “Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu”na destek değil köstek oldu.

Siyasi ayağın ortaya çıkartılması için Darbe Girişimini Araştırma Komisyonunda öncelikle dinlenmesi gereken kişiler Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan olması gerekirken, AKP buna izin vermedi!

Bu da yetmedi, TBMM Başkanlığı yaptığı açıklamayla, Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu Raporu'nun İçtüzük hükümlerine uygun olarak tüm süreçleri tamamlanmış şekilde TBMM Başkanlığına sunulmadığını, 2018'de yeni yasama döneminin başlaması nedeniyle de hükümsüz hale geldiğini bildirdi.

15 Temmuz darbe girişiminin üzerinden 7 yıl geçti, hala siyasi ayağı ortaya çıkarılmadı. AKP ve FETÖ’nün etle tırnak gibi iç içe geçtiğini düşünürsek nedenini daha iyi anlarız.  

“Darbe girişimi Allah’ın bir lütfudur” diyen Recep Tayyip Erdoğan darbe girişiminin hemen ardından ülke genelinde OHAL ilan ederek, Anayasa değişikliğini referandumdan geçirdi. Türkiye’yi demokrasi yolundan çıkararak tek adam diktatörlüğüne hayat verdi. Her darbede olduğu gibi, 15 Temmuz darbe girişiminde de en büyük bedeli demokrasi, barış, özgürlük güçleri ve emekçiler ödedi.

AKP’nin yol verdiği darbe girişiminden sonra neler oldu?

251 vatandaşımız darbeciler tarafından öldürüldü.

2 milyon 200 bin kişi hakkında silahlı terör örgütüne üye olmaktan soruşturma açıldı.

300 bin kişi gözaltına alındı. 

100 binden fazla kişi tutuklandı.

234 bin 419 kişinin pasaportuna el konuldu.

152 binden fazla kamu çalışanı meslekten ihraç edildi.

43 bin öğretmen meslekten ihraç edildi.

23 bin 364 askeri personel meslekten ihraç edildi.  

11bin 500 sağlık çalışanı ihraç edildi. 

Askeri okullar kapatıldı,  20 bin askeri okul öğrencisi tutuklandı

124 yüksek yargıç tutuklandı.

4 bin savcı ve hakim tutuklandı.  

Güvenlik soruşturması gerekçe gösterilerek 500 bin işçi işten çıkartıldı 

5728 kurum kapatıldı, 50 bin çalışanı tazminatsız işten çıkarıldı. 

406 barış imzacısı ihraç edildi.

23 bin 427 akademisyen ihraç edildi. 

1598 dernek, 560 vakıf, 29 sendika, 33 televizyon, 34 Radyo, 90 gazete ve dergi, kapatıldı.

1604 lise, ilkokul ve anaokulu kapatıldı.

360 Özel dershane ve etüt merkezi kapatıldı.

847 öğrenci yurdu kapatıldı.

15 özel üniversite kapatıldı.

985 ticari şirkete el konuldu.

30,000,000 TL şahıs ve kurumsal hesaba el konuldu.

KHK ile ihraç edilen 21 kişi ölümlerinden sonra OHAL Komisyonu tarafından işe iade edildi. 

100 kişi intihar ederek yaşamına son verdi. 

Bu liste daha çok uzayıp gidiyor…

AKP için dün FETÖ, bugün Menzil.


Yıldırım KAYA

15 Temmuz 2023/Ankara 


13 Temmuz 2023 Perşembe

HAFIZA 2016-2023 Yıldırım KAYA

HAFIZA  2016-2023  Yıldırım KAYA

Dijital Kitap Linki: HAFIZA 2016-2023 Yıldırım KAYA

14-28 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçim sonuçlarına ilişkin yaptığım değerlendirmelerden sonra, parti içinden ve dışından “Bu öneri ve değerlendirmeleri seçimden önce neden yapmadınız? eleştirileri geldi. Ancak altını çizerek söylemeliyim ki bu düşüncelerimi her zaman ısrarla dile getirdim. Partimin bana verdiği Parti Meclisi, Genel Başkan Yardımcılığı ve Milletvekilliği görevlerinde ideolojik ve örgütsel yolumuzun açılması için fikirlerimi söylemekten hiçbir zaman geri durmadım. Sözümü her platformda söyledim; değerlendirme, öneri ve eleştirilerimi kamuoyuyla da paylaştım.

 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa değişikliği referandumundan önce, Parti Meclisimizde “direnme gücümüzü” kullanmamız gerektiğini savundum. 

Adalet Yürüyüşü başlamadan 6 ay önce Parti Meclisimizde yaptığım sunumda, 81 ilimizden Ankara’ya "Demokrasi Yürüyüşü” başlatılması için ayrıntılı bir eylem planı açıkladım.

Üzülerek söylemeliyim ki bugün “değişim” tartışması yapan çoğu kişi, o dönem dönüşüm ve değişim içerikli politik önermelerimizi destekleyecek tek bir söz söylemediler. Bugün ise “değişim” tartışmaları, kimin “Genel Başkan” olacağı üzerinden yürütülüyor. Ancak dönüşüm ve değişim talebini sadece kişiler üzerinden yürütmek; CHP’ye de, Türkiye sosyal demokratlarına da, demokrasi güçlerine de fayda sağlamaz.

Dönüşüm ve değişimin elzem olduğu bu konjonktürde; 2016-2023 yılları arasında Parti Meclisimizle, CHP Örgütümüzle ve kamuoyuyla paylaştığım yazıların bir bölümünü yeniden bilgilerinize sunma ihtiyacı duydum.

Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti Türkiye Cumhuriyeti’ni ikinci yüzyılında demokrasiyle taçlandıracağımıza inancımız tamdır. 

Çünkü nehirler tersine akmaz!

Yolumuz açık olsun…


Dijital Kitap Linki: HAFIZA 2016-2023 Yıldırım KAYA

Yıldırım KAYA


26 Haziran 2023 Pazartesi

2016-2023 BAZI SİYASİ DEĞERLENDİRMELER

 2016-2023 BAZI SİYASİ DEĞERLENDİRMELER

14-28 Mayıs 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçim sonuçlarına ilişkin yaptığım değerlendirmelerden sonra, parti içinden ve dışından “Bu öneri ve değerlendirmeleri seçimden önce neden yapmadınız? eleştirileri aldım. Haklı bir eleştiri… 

Ancak Partimin bana verdiği Parti Meclisi, Genel Başkan Yardımcılığı ve Milletvekilliği görevlerinde ideolojik ve örgütsel yolumuzun açılması için fikirlerimi söylemekten hiç geri durmadım. Sözümü her platformda söyledim; değerlendirme, öneri ve eleştirilerimi kamuoyuyla da paylaştım.

 16 Nisan 2017’de yapılan Anayasa değişikliği referandumundan önce, Parti Meclisimizde “direnme gücümüzü” kullanmamız gerektiğini savundum. Adalet Yürüyüşü başlamadan 6 ay önce Parti Meclisimizde yaptığım sunumda, 81 ilimizden Ankara’ya "Demokrasi Yürüyüşü” başlatılması için ayrıntılı bir eylem planı açıkladım.

Üzülerek söylemeliyim ki bugün “değişim” tartışması yapan çoğu kişi, bizim dönüşüm ve değişim içerikli politik önermelerimizi destekleyecek tek bir söz söylemediler. Bugün ise “değişim” tartışmaları, kimin “Genel Başkan” olacağı üzerinden yürütülüyor. Ancak dönüşüm ve değişim talebini sadece kişiler üzerinden yürütmek; CHP’ye de, Türkiye sosyal demokratlarına da, demokrasi güçlerine de fayda sağlamaz.

Dönüşüm ve değişimin elzem olduğu bu konjonktürde; Parti Meclisimizle, CHP Örgütümüzle ve kamuoyuyla paylaştığım yazıların bir bölümünü yeniden bilgilerinize sunma ihtiyacı duydum.

Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti Türkiye Cumhuriyeti’ni ikinci yüzyılında demokrasiyle taçlandıracağımıza inancımız tamdır. Nehirler tersine akmaz! Yolumuz açık olsun.


Yıldırım KAYA

27. Dönem CHP Ankara Milletvekili

26 Haziran 2023



ŞİMDİ DİRENME GÜCÜMÜZÜ KULLANMALIYIZ!

8 Ocak 2017 | Yıldırım Kaya, CHP PM Üyesi

(Parti Meclisi toplantısında yaptığım konuşma)

AKP en zayıf haliyle Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya yelteniyor. Bütün antidemokratik yöntemleri kullanarak Anayasa değişikliğini TBMM’den geçirmeyi hedefliyor.  

Anayasa değişikliğinin TBMM’de reddedilmesi hayati önem taşımaktadır. Referandum aşamasına gelinmeden sorun TBMM’de çözülmelidir. Aksi halde referandumla kabul edilen “Başkanlık Sistemi” iç savaşın tetikleyicisi olabilir.  

Milletvekillerini ayrı ayrı markaja alıp ikna etmeliyiz. İkna aşamasında etkili olabilecek tüm kurum, kuruluş ve kişileri de devreye sokmalıyız. 

Milletvekilleri üzerindeki baskının azaltılması için demokrasinin gereği, gizli oy açık sayım yapılmasını sağlamalıyız. Sandıklara sahip çıkıp AKP’nin baskı ve hırsızlıklarının önüne geçmeliyiz.

TBMM’den canlı yayın yapılmasını sağlayarak halkın soruna sahip çıkmasını sağlamalıyız.

Demokrasiden yana herkes yüzünü CHP’ye dönmüş, ne yapacağını merak ediyor.  Umutla, daha çokta tedirginlikle bekliyor.  CHP umut olmalı, güven vermeli, yol göstermelidir.  

Geldikleri gibi gitmeleri için direnme gücümüzü kullanmalıyız… 

Peki, nasıl kullanacağız direnme gücümüzü?

Öncelikle CHP Örgütlerinin, üyelerimizin ve halkın neler yapması gerektiği konusunda bir plan hazırlamalıyız.

Halkın tepkisini göstermesi için,

• TBMM’de grubu bulunan partilerin milletvekillerinin telefon, fax, e-mail ve WhatsApp vb.. hesapları yayınlanmalıdır. Ayrıca TBMM’de bütün milletvekilleriyle yüz yüze görüşme kampanyası başlatılmalıdır.

CHP İl Başkanları Türkiye’nin 81 ilinden Ankara’ya "Demokrasi Yürüyüşü” başlatmalıdır.

Yürüyüşe başlamadan bir hafta önce; kamuoyu oluşturmak amacıyla toplumun her kesimiyle iletişime geçilmeli, sendikalar, dernekler, muhtarlar, sivil toplum örgütler ve basın bilgilendirilmeli.

“Diktatörlüğe Karşı Demokrasi Yürüyüşü”

Vatan İçin Ankara'ya yürüyoruz, Cumhuriyet için Ankara'ya yürüyoruz…

19 Ocak 2017 Perşembe saat 12.30'da 81 ilde ortak basın açıklaması yapılarak, il başkanları şehrin meydanından Ankara'ya yürüyüşü başlatacak.

Yürüyüşe başlayan il başkanları;

Yürüyüş güzergâhlarındaki yerleşim birimlerinde halk tarafından karşılanacak, yerleşim yerlerinden yürüyerek halkı selamlayacak, kısa açıklama yaparak, yerleşim biriminden çıktıktan sonra araca binerek yoluna devam edecekler.

İl merkezlerinde o ilin il başkanının da katılımıyla yürüyüş çoğalarak devam edecek.

Yürüyüş Kolları

Artvin yürüyüş kolu; ARTVİN, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Bayburt, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop (Samsun'a gelecek), Tokat, Amasya (Samsun kolu ile Çorum'da buluşacak), Çorum, KIRIKKALE

Ağrı/Hakkari yürüyüş kolu; AĞRI,  Iğdır, Kars, Ardahan, Hakkari, Van, Erzurum, Erzincan, Sivas, Yozgat, KIRIKKALE

Tunceli yürüyüş kolu; TUNCELİ, Elazığ, Bingöl, Bitlis, Muş, Malatya, Kahramanmaraş, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Çankırı,  KIRIKKALE

KIRIKKALE de buluşan bu yürüyüş kolları 23 Ocak saat 15.00'de Ankara'ya hareket edecekler, 23 Ocak Pazartesi günü saat 17.30'da Ankara Kızılay meydanında olacaklar.

Diyarbakır yürüyüş kolu; ŞIRNAK, Siirt, Batman, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adıyaman, Hatay, Osmaniye, Adana, Mersin, Niğde, Aksaray, Karaman, Konya Ankara/GÖLBAŞI

Gölbaşı'nda buluşacak bu yürüyüş kolu, 23 Ocak Pazartesi günü saat 16.30'da, Ankara'ya hareket edecekler, 23 Ocak Pazartesi günü saat 17.30'da Ankara Kızılay meydanında olacaklar.

İzmir yürüyüş kolu;  İZMİR, Manisa, Uşak, Muğla, Aydın, Denizli, Antalya, Burdur, Isparta, Afyonkarahisar-SİVRİHİSAR 

Çanakkale yürüyüş kolu; ÇANAKKALE, Balıkesir, Yalova, Bursa, Bilecik, Kütahya, Eskişehir, SİVRİHİSAR 

SİVRİHİSAR ‘da buluşacak bu yürüyüş kolu 23 Ocak Pazartesi günü saat 14.30'da, Ankara'ya hareket edecekler, 23 Ocak Pazartesi günü saat 17.30'da Ankara Kızılay meydanında olacaklar.

Edirne yürüyüş kolu; EDİRNE, Tekirdağ, Kırklareli, İstanbul, Kocaeli, Adapazarı, Düzce, Bolu, Gerede

Zonguldak yürüyüş kolu; ZONGULDAK, Karabük, Bartın, Kastamonu, GEREDE

Gerede'de buluşacak bu yürüyüş kolu 23 Ocak Pazartesi günü saat 14.30'da, Ankara'ya hareket edecekler, 23 Ocak Pazartesi günü saat 17.30'da Ankara Kızılay meydanında olacaklar.

Yürüyüş kollarından gelen il başkanlarını Ankara girişlerinde, parti meclis üyeleri ve milletvekilleri karşılayarak Güvenpark ta bekleyen Ankara kitlesi tarafından karşılanarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine uğurlanacak.

TBMM'de CHP'nin grup toplantı salonunda CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile buluşacaklar.

23 Ocak 2017 Pazartesi akşamı illerinden yola çıkacak olan genel kitle, 24 Ocak 2017 saat 10.00'da Ankara Kızılay meydanında ellerinde Türk bayrakları ile buluşacaklar. Burada yapılacak olan konuşmalardan sonra sessiz ve oturarak parlamentoda yapılacak oylama sonucun bekleyecekler.

Oylamada 330 oy bulunamayacak, yüz binlerle büyük bir şölen gerçekleştirilecek. Yürüyüşü gerçekleştiren il başkanları yeni bir başlangıç için büyük bir coşkuyla illerine dönecekler. 

PARTİ MECLİSİ TOPLANTISI KONUŞMA 

25 Nisan 2017 |Yıldırım Kaya, CHP PM Üyesi

Yoğun bir referandum sürecini geride bıraktık. Bu süreçte, birleştirici ve barışçı bir dil kullandık. Toplumun en sağından, en soluna, Türkünden, Kürtüne tüm kesimlerini kucakladık. Her düşünceden vatandaşımızla #Hayır da buluştuk. 

Başta Sayın Genel Başkanımız olmak üzere, Parti Meclisi Üyelerimizin, Milletvekillerimizin, tüm il ilçe örgütümüzün, yolumuza yoldaş olan #Hayır larımızı çoğaltan, geleceğe umut olan herkesin emeğine sağlık…

Tüm dünya biliyor, Türkiye biliyor, #Hayır ın kazandığını. AKP ve yandaşları da biliyor, en iyi de Recep Tayyip Erdoğan biliyor #Hayır ın kazandığını.  Bizim de şunu bilmemiz gerek; biz kazandık. Bu sonuçlarla hem seçimi kazandık, hem de geleceğe aydınlık bir kapı açtık.

Demokratik bir seçim olsaydı,

Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere, köy ve mezralardaki oylar blok olarak AKP hanesine yazılmasaydı, 

Seçim sonuçları YSK marifetiyle değiştirilmeseydi… 

Şimdi başarımızı kutluyor olacaktık.  

Şunun çok iyi bilinmesi ve altının çizilmesi gerekir; “Biz kazandık” “Hayır” diyeneler kazandı.  Oylarımız çalındı, seçim sonuçları değiştirildi. Tarihte bunu böyle yazacak.

Bizim eksikliklerimiz, hatalarımız yok mu? Tabii ki var!

Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere köy ve kırsak kesimlerde oyların çalınarak blok halinde AKP hanesine yazılmasına engel olamadığımız için kendimizi eleştirebiliriz.

YSK’nın kanunu hiçe sayarak mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayacağını öngöremediğimiz için kendimizi eleştirebiliriz…

Ancak! AKP’nin yaptığı oy hırsızlığını kendi hanemize başarısızlık olarak yazamayız.  

Çünkü ortada bir başarı var! Bu başarının mimarının Genel Başkanımız olduğunu teslim etmeliyiz. Parti Meclisi Üyelerimizin, Milletvekillerimizin, tüm il ve ilçe örgütlerimizin özverili çalışmalarını yok sayamayız. #Hayır ları çoğaltan halkımızın emeğini görmezden gelemeyiz.

AKP, devletin tüm baskı ve gücünü kullanmasına rağmen #Evet oyunu sandıktan çıkartamadı.  Hukuku yok sayarak YSK marifetiyle kılpayı sahte zaferini ilan etti. Halkımız oyuna sahip çıktı, direnme gücünü kullanarak protesto eylemleri başlattı. Halkın duyarlılığı partimiz tarafından iyi okunur ve değerlendirilirse AKP diktatörlüğünün sonu ve iktidarımızın da altın anahtarı olabilir.   

Bu referandumda halkımızla güven ilişkisinin tohumlarını attık, buna uygun bir söylem ve ilişki biçimi geliştirdik. Şimdi ise güven ilişkisini besleyip, yeşertip verimli bir mahsul elde etmek için çalışma zamanıdır. Yanlış adımların güven ilişkisinin kırılmasına neden olabileceğini asla akıldan çıkarmamalıyız.  

Mücadelemizi meşru bir zemin üzerinde, her türlü demokratik hakkı kullanarak yapmalıyız. Hukuki mücadelemizi de buna paralel olarak yürütmeliyiz. 

Kısa vadede gündem oluşturacak, ancak uzun vadede, aleyhimize işleyecek kararlar almamalıyız. Sine-i millete dönmekte bunlardan biridir. Sine-i millete dönelim diyorsak sonuçlarını da öngörüyor olmamız gerekir. 

Sıcağı sıcağına meclisi terk etmek büyük ses getirebilir, ancak meclisin AKP’ye terkedilmesinin bedeli çok ağır olabilir. Parlamenter demokrasiyi savunuyorsak sonuna kadar TBMM’de mücadelemizi vermeliyiz. Gazi meclisimizi ne pahasına olursa olsun terk etmemeliyiz.

Dünya baş döndürücü bir şekilde teknoloji çağını yaşarken, ekonomik rekabet ve enerji savaşları da acımasız bir şekilde devam ediyor. Özellikle de yakın coğrafyamızda büyük katliamlar ve acılar yaşanıyor.

Ortadoğu’da enerji savaşları din ve mezhep üzerinden örgütlenen ve silahlandırılan terör örgütleri marifetiyle yürütülüyor. Ortadoğu’yu işgal eden emperyalist güçler Türkiye’yi de bu savaşın içine çekmek istiyor.  

Türkiye, ne yazık ki çıkarlarını koruyabilecek politikaları uygulayamıyor. ABD ve Avrupa bloğunda yer almasına rağmen hep kaybeden taraf oluyor. Emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda oradan orya savruluyor.  

Türkiye’nin hem uluslararası alanda hem de ulusal alanda içine düştüğü çıkmazdan kurtulması için, bizim dünyayı ve içinde bulunduğumuz durumu iyi okumamız gerekir.  Kendi iktidarlarının devamı, hatta kişisel çıkarları için, ülkeyi ateş çemberinin içine sürükleyenlere dur demenin zamanıdır. 

35. Olağan Kurultayımızda Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun da söylediği gibi; “Dördüncü Devrim”i yani “Özgürlükçü Demokrasi”yi gerçekleştirmekten başka çıkış yolumuz yoktur. Ancak o zaman bu topraklarda eşitlik, özgürlük, adalet ve barış hayat bulabilir. 

CHP’nin ivedilikle tüm Türkiye’yi kucaklayacak ve dünya soluna da ışık tutacak politik bir “Parti Programı” hazırlaması gerekir. Çünkü Türkiye’nin ve partimizin hiç olmadığı kadar buna ihtiyacı vardır. Program kurultayı tamamlandıktan sonra, buna uygun olarak tüzük değişikliğinin gerçekleştirilerek, yeni örgütlenme modelinin, çalışma tarzının ve mücadele anlayışının net bir şekilde ortaya koyulması gerekir. 

Bunu ivedilikle yapamazsak asıl o zaman “Rejim” değişecektir.  

Yeni “Parti Programı”nı hayata geçirmezsek; Genel Başkanın kim olduğunun, Parti Meclisi üyelerinin kimlerden oluştuğunun ya da MYK üyelerinin kimlerden oluşacağının hiçbir önemi yoktur. Siyasette başarının yolu doğru politik program ve bunu hayata geçirecek kadroları yaratmaktan geçer. 

Bunları yapmadan gerçekleştirilecek seçimli bir kurultay sorunun çözümüne hizmet etmeyecektir. 

Değişen koşullar CHP’nin %50+1’in politik önderliğini yapmasını zorluyor. İktidar olmanın tek koşulu budur. En kısa zamanda bu gerçeği görüp ona göre politika belirlememiz hayati önem taşımaktadır. Bizim artık, %25, ya da %30’un politik önderliğini yapma ve buna göre söylem geliştirme lüksümüz yok.

Toplumsal muhalefeti geliştirip, referandum sürecinde kurduğumuz ilişkileri daha örgütlü hale getirmeliyiz. Herkesi kucaklayacak politikalar ve söylemler üretmeye devam etmeliyiz.   

Demokratik bir anayasa hazırlamak için toplumun her kesimiyle diyalog halinde bir çalışma başlatmalıyız.  

Ancak bu şekilde iktidar olabilir, Türkiye’yi yönetebilir ve geleceği birlikte kurabiliriz.   İktidar olursak; Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyeti koruyabilir ve geliştirebiliriz.

Bütün bunları ivedilikle yapamazsak baskın bir erken seçimde ya da 2019 yılında yapılacak yerel, genel ve “Başkanlık” seçimlerinde başarılı olama şansımız yoktu.

Sonuç olarak; geleceğimizi tüm Türkiye halkıyla birlikte kurmamız gerektiğinin bilinciyle hareket etmeliyiz. 

Çünkü biz Türkiye’yiz


CHP’DE BİRLİK ZAMANI

8 Mayıs 2017 | Yıldırım Kaya, CHP PM Üyesi

AKP devletin tüm baskı ve gücünü kullanmasına rağmen #Evet oyunu sandıktan çıkartamadı. Hukuku yok sayarak YSK marifetiyle kıl payı sahte zaferini ilan etti.

Herkes biliyor…

Tüm dünya biliyor, Türkiye biliyor, #Hayır ın kazandığını.

AKP ve yandaşları da biliyor…

En iyi de Recep Tayyip Erdoğan biliyor #Hayır ın kazandığını.

Bizim de şunu bilmemiz gerek…

Biz kazandık!

Bu sonuçlarla hem seçimi kazandık, hem de halkımızın güvenini kazanarak, geleceğe aydınlık bir kapı açtık.

Ancak herkesin gördüğü başarıyı görmek istemeyenler de var! AKP’nin YSK marifetiyle yaptığı oy hırsızlığını kendi hanemize başarısızlık olarak yazdırmak istiyorlar…

Sonuçları başarısızlık olarak ilan edip parti içi tartışmalar başlatmak, AKP’nin YSK marifetiyle oylarımızı gasp etmesini görmezden gelmek değil midir? Yakaladığımız başarının üzerine binayı dikmemiz gerekirken, atılan temelleri dinamitlemenin mantığı nedir?

Genel Başkanımız; referandum sonrası Parlamento Grubumuzla, Parti Meclisimizle, İl Başkanlarımızla, Belediye Başkanlarımızla #Hayır kampanyasında çalışma yapan STK’lar, sendika ve siyasi partilerle değerlendirme toplantıları yaptı.

Örgüt toplantılarının hiç birinde olağanüstü kongre talebi yapılmadı. Yeni döneme ilişkin önümüze %50+1’i arttırma hedefini koyduk. Ayrıca İl ve İlçe Örgütlerimizin 2 ay süreyle #Hayır larımızı çoğaltan halkımıza teşekkür ziyaretleri yapmalarını kararlaştırdık.

İl ve İlçe Örgütlerimizin çalışmaları devam ederken, #Hayır bloğunu dağıtmaya yönelik sanal gündem yaratılarak, CHP tartışmaların merkezine koyuldu.


AKP’nin kongreler partisine dönüştüğü bir dönemde, CHP’yi kongreler partisi olarak göstermeye çalışanların operasyonları hız kazandı. Enerjimizin parti içi mücadelede tükenmesi için yoğun bir antipropaganda başlatıldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP’ye üye olduğu bir günde, Partimiz “havuz medaysı”nın saldırısına uğradı. Recep Tayyip Erdoğan’ın partili Cumhurbaşkanlığını ve tek adamlığını tartıştırmak istemeyenler CHP’yi hedef aldı.

Ama biz bu oyunu gördük! Ve bozduk…

Tuzağa düşmeyeceğiz.

AKP’nin hukuk tanımazlığını kendi hanemize hezimet olarak yazdırmayacağız!

AKP’nin iktidar olduğu 2002 yılında 3 yaşında olan çocuklar, bugün oy kullanıp %58 oranında #Hayır dedi. Orta sınıf #Hayır dedi, büyükşehirler, Ankara, İstanbul #Hayır dedi. Bütün bu sonuçlar geleceğin #Hayır lı olacağının göstergeleridir.

Biz AKP; YSK ortak operasyonu ile değiştirilen sonuçları kabul etmiyoruz!

Çünkü ortada bir başarı var!

Bu başarının mimarının Genel Başkanımız olduğunu herkes bilmeli ve hakkını teslim etmelidir. Parti Meclisi Üyelerimizin, Milletvekillerimizin, tüm il ve ilçe örgütlerimizin özverili çalışmalarını yok sayamayız. #Hayır larımızı çoğaltan diğer siyasi partilerin, STK, sendika ve halkımızın emeğini görmezden gelemeyiz.

Kamuoyu önünde yapılan kısır tartışmalar partimizi büyütmez, aksine kan kaybetmemize sebep olur. Oylarımızı çalanların köşeye sıkıştığı bir anda onlara can simidi olmaktan başka bir sonuç doğurmaz.

35. Olağan Kurultayımızın önümüze koyduğu, “Özgürlükçü Demokrasi”yi gerçekleştirmekten başka çıkış yolumuz yok.

CHP’nin ivedilikle tüm Türkiye’yi kucaklayacak ve dünya soluna da ışık tutacak politik bir “Parti Programı” hazırlaması gerekir. Çünkü Türkiye’nin ve partimizin hiç olmadığı kadar buna ihtiyacı var. 

Program kurultayı tamamlandıktan sonra, buna uygun olarak tüzük değişikliği yapılarak, yeni örgütlenme modelinin, çalışma tarzının ve mücadele anlayışının net bir şekilde ortaya koyulması gerekir. Önümüzdeki süreçte öncelikli görevimiz bu olmalıdır.

Herkes bilsin!

Hiç kimse kendi geleceğini Türkiye'nin geleceğinin önüne koyamaz. CHP içinden gedikler açarak güç devşiremez.

Herkes duysun!

Oylarımız AKP ve YSK ortak operasyonu ile gasp edildi.

Bu durum Türkiye halkı için onur meselesidir.

Demokrasi sorunudur!

Hukuk sorunudur!

İnsan hakları sorunudur!

#Hayır larımızın ortak emeğin ürünü olduğunun bilincindeyiz!

Halkımıza sözümüz var!

#Hayır larımızı çoğaltarak “Güçlendirilmiş Demokratik Parlamenter Sistem”i işler hale getireceğiz.


CHP PARTİ MECLİSİ TOPLANTISI KONUŞMASI

9 Eylül 2017 |Yıldırım Kaya, CHP PM Üyesi

Sayın Genel Başkanım

Değerli Arkadaşlarım

Bugün 9 Eylül 2017, Cumhuriyet Halk Partisi’nin kuruluşunun 94. yıldönümü. Partimizin kuruluşuna öncülük eden, Cumhuriyetimizin kurucusu, İlk Cumhurbaşkanımız, Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ü ve emeği geçen herkesi saygıyla ve minnetle anıyorum. Partimizin kuruluş yıldönümü kutlu olsun.

Ayrıca İzmir’in kurtuluşunun 95. Yıldönümünü. İzmir’in dağlarında çiçeklerin açtığı bugünü de kutluyorum. Tüm şehit ve gazilerimizi saygıyla anıyorum.   

Bugün Türkiye’nin, hiç olmadığı kadar CHP’ye ve CHP’nin ilkelerine ihtiyacı var. “Darbe Oyunları” ile Cumhuriyet tarihi boyunca elde edilen kazanımlar hızla yok ediliyor. Türkiye artık “çağdaş uygarlık seviyesine ulaşma” yolundan çıkartıldı, karanlıklara doğru sürükleniyor.

Bu sürüklenme OHAL ortamında zorla, zorbalıkla ve hileyle yapılıyor. AKP iktidarı rejimi yıkmak için amansız bir mücadele içinde... 

Bu süreçte, AKP zorbalığına karşı çıkabilecek tek örgütlü gücün CHP olduğu da ortaya çıktı. “Adalet Yürüyüşü” ve “Adalet Kurultayı” bunun somut göstergesi oldu. Yandaş medyanın saldırısı, sözde gazetecilerin, köşe yazarlarının mesaisini bize ayırmasının sebebi de bundan kaynaklanıyor.  

Mücadelemizi toplumun tüm kesimlerini kucaklayarak, hem TBMM’de hem de sokakta fiili ve meşru mücadele yöntemlerini kullanarak yapıyoruz. “Adalet Yürüyüşü”müzün başarısının altında yatan temel gerçek de budur. 

“Adalet Kurultayı”nın bu kadar ilgi görmesinin nedeni ise halkın adalet arayışı ve farklı düşüncelerde de olsak, adil bir geleceği birlikte kurma isteğidir. 

“Adalet Yürüyüşü” ve “Adalet Kurultayı” eksikliklerimizi görme fırsatı da verdi bize. İl ve ilçe öğütlerimizin gençlik ve kadın örgütlenmesinin zayıf ve yetersiz olduğunu gördük. 

“Adalet Yürüyüşü ve “Adalet Kurultayı” yeni kadroların ortaya çıkmasına hizmet etmeliydi. Örgüt yöneticilerimiz ve kadrolarımıza aktif görevler verilmeliydi. Üzülerek söylemeliyim ki bu fırsatı yeterince iyi değerlendiremedik.  

Referandumda %60 oranında #Hayır diyen gençlik, aynı oranda eylemlerimize katılmadı. Gençliğin heyecansız, etkisiz ve örgütsüz olduğunu gördük. Gençliği harekete geçirecek, örgütleyecek, partimize kazandıracak niteliklere sahip gençlere görev ve sorumluluk vermeliyiz.  Gençlerin sadece yaşı değil, kafası da genç olmalıdır. 

İl ve İlçe örgütlerimiz, bilinçli, çalışkan, örgütçü ve disiplinli kadın ve gençleri yönetimlere almalı, onlara sorumluluk vermelidir. Gençliğin önü açılmalı, kadınlar mücadelenin ön saflarında yer almalıdır. Kadınların ve gençlerin olmadığı örgütlü bir yapının geleceği yoktur. İktidar hedefine ulaşamaz!

Başarıya ulaşmanın örgütlü, disiplinli, devamlı ve uzun soluklu bir çalışmayla mümkün olacağının bilincinde olmalıyız. Eksiklerimizi görmeli, eleştiriye açık ve özeleştiri yapabilmeliyiz. 

Muhtarlık bölgesi delegeleri ve parti içi ön seçmen seçimleri, il ve ilçe kongreleri demokrasi şölenine dönüştürülerek, mutlaka sandık kurulmalıdır. Seçimler demokrasi ve adalet yaklaşımımızı ortaya koyacak anlayışta gerçekleştirilmelidir. 

İl ve ilçe kongrelerimiz, yerel ve genel seçimlerde iktidara giden yolun ilk adımları olmalıdır. Kongrelerde, Türkiye ve dünya gündemiyle birlikte “Adalet Kurultayı”nda tartışılan sorunlar gündeme getirilmelidir.  

“Adalet Yürüyüşü”müz Türkiye genelinde devam etmeli. İl ve ilçe örgütlerimiz “Adalet Kurultayı”nda ele alınan 8 başlık altıda paneller ve çalıştaylar düzenleyerek, halkla ilişkilerini sıcak tutmalı, geliştirmeli ve yeni kadrolar kazanmalıdır.

Bizim yeniden, “Parlamenter Demokratik Sistem”i işler hale getirmemiz için 2019 yılında adına “Başkanlık Sistemi” dedikleri seçimde %50+1 oy almamız gerekiyor. Hazırlıklarımızı buna göre yapmalıyız. 

CHP artık küçük olsun benim olsun anlayışından çok uzaktadır. İktidara yürümek için toplumun tüm kesimlerine ulaşmak ve kucaklaşmak zorundadır. Örgütlenme anlayışını, dilini, çalışma tarzını buna uygun hale getirmek zorundadır.

Tek hedefimiz iktidar olmalıdır! Parti içi iktidar değil, ülke için iktidar mücadelesi yürütmeliyiz. Büyük kurultay hazırlıklarını “İKTİDAR KURULTAYI” başlığı ile yapmalıyız. Yeni bir politik program ve yeni bir tüzük kurultayı ile iktidara giden yolumuzu aydınlatmalıyız.

Halkımızla kucaklaştık, el ele verdik…

İktidara yürüyoruz!

Gelecek bizim!


“BİZ İSTERSEK TÜRKİYE DEĞİŞİR”

3-4 Şubat 2018 | Yıldırım Kaya, CHP PM Üyesi

(35. Dönem PM Faaliyet Raporu “Sunum”)

Sevgili Yol Arkadaşlarım, Yoldaşlarım, Dostlarım;

18 Ocak 2016 tarihinde Cumhuriyet Halk Partisi 35. Olağan Kurultayı’nda sizlerden aldığım destekle, Parti Meclisi üyeliğine seçilerek onurlu bir görevi üstlendim.  

Kapitalizmin en vahşi yüzünü gösterdiği, emperyalistlerin paylaşım savaşını harladığı, Ortadoğu halklarını ölüme boğduğu bir dönemden geçiyoruz. AKP hükümetinin tutarsız politikaları yüzünden Türkiye’nin de bu karanlığa hızla sürüklendiğini görüyoruz. İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk had safhada. Can güvenliğimiz yok!   

Mustafa Kemal Atatürk, “'Yurtta barış, dünyada barış” diyerek; hem bize, hem de dünya halklarına karanlıktan aydınlığa gidiş yolunu göstermiştir. Bize düşen görev de barışa giden yolu aydınlatmaktır. 


Bu gidişata dur demek için solun yeni bir programa, örgütlenme modeline, mücadele anlayışına ve çalışma tarzına ihtiyacı var. Bunu ancak ve ancak Türkiye’deki demokrasi güçleri yapabilir. Biz yapabiliriz!

O dönem, “1 Mayıs ruhu ile 19 Mayıs ruhunu birleştirerek” sol bir yükseliş için aday olduğumu açıklamıştım. Aldığım sorumluluğu da bu bilinçle yürüttüm. 

Çalışmalarımı; halkın çıkarları için emeğin yanında, savaş kışkırtıcılarına karşı barıştan yana, halkların kardeşliğini savunarak yürüttüm. Mücadelenin her anında, Türkiye’nin geleceği için partimizi iktidara taşımanın heyecanını/telaşını ve sorumluluğunu yaşadım. 

Emeklinin, işsizin, öğrencinin, taşeron işçinin, asgari ücretlinin; öldürülen, şiddet gören kadınların; ihraç edilen, açığa alınan KHK mağdurlarının; cezaevindeki gazetecilerin; milletvekillerinin, belediye başkanlarının; şehitlerin, ailelerinin, terör mağdurlarının…

Dertleri benim de derdim oldu, onlarla üzüldüm, onlarla ağladım… Ama hep mücadele etim, çözüm üretme gayreti içinde oldum! 

İki yıllık çalışma süresi içinde öncelikle örgütlenme alanında Türkiye’nin dört bir yanını; il il, ilçe ilçe, köy köy dolaştım… İl ve ilçe örgütlerimizde seçim çalışmaları, propaganda, panel, gösteri, basın açıklaması radyo ve TV programlarına katıldım.

Sendikal alandan gelen birikimimi, emek bürosuna ve sendikal faaliyetlere destek vererek, çalışmalara katılarak ve tecrübelerimi paylaşarak değerlendirdim.

Eğitimci kimliğimi ve birikimimi; siyasal eğitim, sandık çevresi eğitimi, yöneticilerinin eğitimi konusunda çalışma yürüten Parti Okulu’nda, “Parti İçi Eğitim Birimi”nde görev alarak paylaştım. 

15 Temmuz darbe girişimi sonrası, 20 Temmuz sivil darbesinin yaşandığı süreçte, partimiz tarafından oluşturulan OHAL Komisyonu’nda görev aldım. 

Parti Genel Merkezine gelen yaklaşık 20.000 kişiyle yüz yüze görüştüm. 70.000 kişinin sorununu bizzat dosyalarından inceledim. 12 Eylül 1980 faşist darbesinde bizim yaşadıklarımızı aratmayacak derecede, belki de fazlasını AKP iktidarının darbeyle ilişkisi olmayan mağdurlara yaşattığına tanıklık ettim.

Bugüne kadar dokunamadıklarımıza dokunmanın, sorunlarına sahip çıkmanın, sihirli gücüne inandım hep… Bunun en çarpıcı örneğini 16 Nisan referandumunda yaşadım.  Köy köy dolaştığımızda “oradan bize oy çıkmaz” denilen Hatay Yayladağı  Sebenova köyüne giderek halkla kucaklaştık. Kahvehanede çay içip, sohbet ettik. Referandum sonuçları açıklandığında hiç oy çıkmaz dediğimiz köyümüzden 27 “koca”  oy aldığımızı gördük.  Daha önce 4 oy aldığımız, Ankara Çubuk Yukarı Çavundur köyümüzden de 37 oy alarak, halka dokunmanın ne denli etkili olduğunu bir kez daha “halktan” öğrendik. 

Gitmediklerimiz, görmediklerimiz bize gelmez… Yüreğine dokunmadıklarımız, yarasını sarmadıklarımız yüreğini bize açmaz!  

Halk ozanımız Neşet Ertaş’ın dediği gibi;

“Kalpten kalbe bir yol vardır görülmez

Gönülden gönüle gider 

 Yol gizli gizli”

Halkın gönül yolları sonuna kadar bize açık, yeter ki o yollardan halka ulaşma çabası içine girelim.

Hafızalarımızdan “oradan bize oy çıkmaz”ı silip, halka dokunacağız. Projelerimizi, planlarımızı anlatacağız; tutmadığımız el, dokunmadığımız gönül kalmayacak. Projelerimizin ayakları yere basacak, boşa hamaset yapmayacağız.  Yazıp, çizip, anlatacağız; ama en çok da sahada olacağız. 2019’a hazırlanırken bizim manifestomuz bu olacak! 

AKP’nin Kürt sorununu siyasi manevraları için kullandığının anlaşılmasından sonra, halkın CHP’den beklentisi artmıştır.  CHP Kürt sorunu çözebilecek tek “birleştirici güç” olarak ortada durmaktadır.

Kürt sorunu Türkiye’nin sorunudur. Toplumsal mutabakatla, tüm siyasi partilerin katılımı sağlanarak TBMM’de çözülmelidir. Halkın benimsemediği hiçbir çözüm kalıcı barışı sağlayamaz.

AKP iktidarı, Kürdü, Türkü, Alevi’yi, Sünni’yi birbirinden ayıran bir politika izlenmektedir. Biz özgür ve demokratik bir Türkiye’de yaşamak için eşit koşullarda, bir arada yaşamayı savunmak zorundayız. 

Türkiye’yi OHAL ile yöneten, KHK’larla toplumu bölen, iç çatışmayı körükleyen anlayışa karşı, artık fiili ve meşru mücadeleyi önümüze koymak zorundayız. Bu da hem mecliste hem de sokakta yürüteceğimiz örgütlü mücadele ile mümkün olacaktır.

Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı 25 gün süren Ankara’dan İstanbul’a “Adalet Yürüyüşü”müzde, hak, hukuk, adalet diyerek toplumun çok farklı kesimlerinin bir araya geldiğini gördük.  

Çanakkale’de düzenlediğimiz Adalet Kurultayı’nda da farklı düşüncelerin “Adalet” çatısı altında nasıl bir araya geldiğine tanıklık ettik. 

Önümüzdeki süreç üç seçimi birlikte yaşayacağımız bir dönem olacaktır. Mevcut örgütlü yapımız ve parlamentoda yürüteceğimiz mücadele, güçlendirilmiş “demokratik parlamenter sistem”i kurmamız için yeterli olmayacaktır.

Bu nedenle toplumun tüm kesimleri ile buluşarak bu mücadeleyi birlikte yürütmek zorundayız. Demokrasi güçlerini yan yana getirmeden bu karanlık süreçten çıkmamız mümkün değildir.

Elinizdeki kitapta, iki yıllık çalışmalarımdan bir kısmını bulacaksınız. Türkiye’deki temel sorunlara ilişkin yaptığım basın açıklamalarını, il ve ilçelerde yaptığım toplantıları, parti meclisi konuşmalarımı ve önerilerimi sizlere hesap verme anlayışı ile eleştiri ve katkılarınıza sunmaktan büyük bir onur duyuyorum.

Birlikte çalışmaktan onur duyduğum Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, MYK, PM, YDK üyelerine, kurultay delegelerimize; tüm il, ilçe, belde başkanlarımıza, milletvekillerimize, belediye başkanlarımıza, yolumuza yoldaş olan üyelerimize ve halkımıza teşekkür ederim.

Bizim yürüyüşümüz bitmedi! O gün, adalet için Genel Başkanımızın yanında yürüdük, yoluna yoldaş olduk.  Bugün de birlikte yürüyeceğiz…

Önümüzdeki dönemde de yolunuza yoldaş olacağım.

Türkiye bu karanlık gidişe mahkum değildir!

Biz istersek Türkiye değişir!


TÜRKİYE'DE SOL SİYASET VE 

MÜCADELE OLANAKLARI

14 Temmuz 2018-Samandağ | Yıldırım Kaya, 

CHP PM Üyesi, Ankara Milletvekili

Türkiye’de demokrasi mücadelesi her dönem çok zor ve acılı oldu. İktidarlar demokratik parlamenter sistemin tam anlamıyla uygulanması ve yerleşmesi için ellerini taşın altına koymadı. Darbeler dönemi de demokrasinin kök salmasına izin vermedi.

AKP 2002’de iktidara geldiğinde, tam anlamıyla yerleşmeyen parlamenter sistemi rayından çıkartarak, yeni bir yola soktu. Yürütme organı, yasamanın denetiminden çıkartıldı. Bağımsız olması gereken yargı da yürütme organının denetimine sokuldu. Yargı bağımsızlığını kaybederken, TBMM’de devre dışı kaldı.

“Bizim ülkemizde neden tam demokrasi yok”, “neden huzur yok”, “neden adalet yok”, “neden barış yok” diye sorgularken, keskin bir dönüşle antidemokratik bir yönetim anlayışıyla yüz yüze kaldık…


Tüm bu yaşananlardan, AKP hükümetiyle birlikte, darbeler hukukunu değiştirmeyen, ondan yararlanmaya kalkan, gelmiş geçmiş tüm hükümetler ve anlayışlar da sorumludur.

Yüzde 10 Seçim Barajı AKP’ye Hak Etmediği Temsil Gücü Verdi

12 Eylül darbe hukukunun %10’luk seçim barajı mecliste adaletsiz temsiliyeti de beraberinde getirdi. 2002 seçimlerinde %34,3 oy alan AKP, mecliste %66 temsil oranına ulaştı. Darbe hukuku, AKP’ye mecliste halkın desteğinden çok daha fazla temsil gücü verdi.

Hak etmediği temsil gücünü kullanan AKP’ye karşı, demokrasi güçleri darbe hukukunun değiştirilmesi için birlikte mücadele edemedi. Haksız temsil için ciddi bir mücadele anlayışı ortaya koymadı/koyamadı. Yaşananlara seyirci kaldı.

24 Haziran seçimlerinde, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun politik çıkışıyla, “millet ittifakı”nın önü açılarak, %10 barajı yıkıldı. %10 seçim barajının yıkılmasıyla, 8 siyasi partinin TBMM’de temsili sağladı.

İttifaklar yoluyla %10 seçim barajı aşılmamış olsaydı, AKP tek başına iktidar olacak, MHP ile baş başa verip, Anayasayı istediği gibi değiştirebilecekti…

Geldiğimiz son noktada, demokratik parlamenter sistemden tek adamın yönettiği “baskıcı” sisteme geçildi, demokrasi rafa kaldırıldı. Şimdi hedefleri, rejimi tam anlamıyla değiştirecek adımların atılmasında…

Tek adam diktatörlüğü için sistem değişikliği yapanlar, planlı ve programlı bir çalışma yürüttü. Parlamenter sistemi işlemez hale getirdiler. Şimdi de kafalarındaki rejim değişikliğini gerçekleştirmek için atağa kalktılar.

Gelinen bıçak sırtı durumda, ibre onlardan yana kaydırılsa da, yapılan sistem değişikliğini toplumun yarısı onaylamıyor. Toplumun en eğitimli, mücadeleci ve örgütlü kesimi sistem değişikliğine karşı… Bu bizim avantajımız olsa da gücümüz örgütlü değil… Çok dağınık!

Türkiye Solu Örgütlü Hareket Edemiyor

Türkiye solunun en büyük problemi örgütlü hareket edememesi, “kendi içinde kendi kendine propaganda yapması” ve içe dönük olmasıdır…

Bizim artık yeni bir mücadele anlayışını önümüze koymamız gerek. Eski mücadele tarzının yetersiz olduğu ortaya çıktı. Fiili ve meşru mücadelemizi sadece mecliste değil, hayatın her alanında hayata geçirmemiz gerekir. Tarlada, sokakta, fabrikada, işyerlerinde, mahallelerde halkla iletişime geçip, yaralarına merhem olmalıyız. Bilinçli bir örgütlenme seferberliği başlatmalıyız.

Türkiye solunu ayağa kaldırmayı hedefleyenler, dünya solunu da ayağa kaldıracak bir örgütlenme modelini önüne koymalıdır. Türkiye’deki emek ve demokrasi güçleri, Ortadoğu’ya, Avrupa’ya, Balkanlara ve Kafkaslara örnek olacak bir mücadele tarzını hayata geçirmesi gerekir. Çünkü Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar ve Avrupa solunun önünü açmak, Türkiye devrimcilerinin görevidir. Çünkü huzurun, adaletin, barışın, demokrasinin yolu örgütlü toplumdan geçer.

Çalışmalarımızı parti kimliklerimizi ön plana çıkartarak değil, ortak paydalarda buluştuğumuz konularda, toplumun her kesimini kucaklayan mücadele alanlarında yoğunlaştırmalıyız. Bizleri ayrıştıran değil birleştiren politikalar geliştirmeliyiz.

• Demokrasinin vazgeçilmez koşullarından biri de örgütlenmedir. Demokrasiler örgütlü toplumlarda gelişir. Örgütler, toplumsal taleplerin dile getirilmesinde önemli rol üstlenir. Siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda örgütlülüğü hayata geçirmeliyiz.

• Yaşama ortak olarak, yan yana durarak, omuz omuza olduğumuzu hissettirerek, “önderlik etmeden” yatay örgütlenmeyi hayata geçirmeliyiz.

• Halkın temel ihtiyaç ve sorunlarının çözümü için, ayrım yapmadan tüm yurttaşlarla ilişki kurmalıyız.

• Hedefimiz, mevcut örgütlü yapıları ele geçirmek olmamalı. Hedef, ilişki kurup geliştirmek olmalıdır. Mensubu olduğumuz partinin, bu örgütlü yapılar üzerinde bir organ olmadığı bilinciyle hareket etmeliyiz.

• Derneklerin kurulmasına destek verilmeliyiz. Kadın çalışması, gençlik çalışması, meslek edindirme kursları kurulmasına destek olmalıyız, teşvik etmeliyiz.

• Belediyelerin olduğu yerlerde “Kent Konseyleri” kurulmasına destek olmalıyız. Kent Konseyleri aracılığı ile yöre dernekleri, sendika, meslek örgütleri vd… ile genel örgütlenmeyi hayata geçirmeliyiz.

• Sendikalar, odalar, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve yöre dernekleri ile sistematik ilişkiler kurmalıyız. Çalışmalarına katılarak, birlikte faaliyet yürütmeliyiz.

• Her il, ilçe ve köyde; kadın emeğini değerlendirme birimleri kurulmalı, şiddette uğrayan kadınlara hukuki destek sağlanmalı, yoksul ve kimsesiz çocuklara/kız çocuklarına destek birimleri oluşturulmalıdır.

• Gençler, gençlerle iletişime geçmeli; işyeri gençlik meclisleri, köy gençlik meclisleri, liseli gençlik meclisleri, üniversiteli gençlik meclisleri kurulmalıdır.

• Üretici ve tüketici örgütlenmesi için destek olmalıyız. Gıda bankaları, halk butikler, kooperatifler, birlikler kurulmalı. Hizmet ve afetlere karşı semt, mahalle, sokak örgütlenmesi… Engelli, yaşlı, kadın ve genç meclisleri ve kent konseyleri kurulmalıdır.

Yerel Seçimlerde Demokrasi İsteyenler Birlikte Hareket Etmeli

Tabanlarının asla bir araya gelemeyeceği düşünülen kesimler, demokrasi mücadelesinde bir araya geldiler. Siyasilerin başaramadığını halk tabanda birleşerek başardı.

Önümüzde yerel seçimler var. Demokrasi güçlerinin birlikte yürümesi için, büyük bir olanak önümüzde duruyor… Bu fırsatı heba etmeden çok iyi değerlendirmemiz gerek.

Gezi gibi barışçıl bir eylemde halkın birleşmesi, adalet yürüyüşünde toplumun her kesiminin adalet için yürümesi, 16 Nisan referandumunda demokrasiden ve parlamenter demokratik sistemden yana olanların sandıkta birleşmesi bizim en büyük umudumuz.

Umutsuz değiliz!

Kazanacağımızı biliyoruz.

Aydınlık bir gelecekten, eşitlikten, özgürlükten, adaletten, demokrasiden yana olanların, savaşa karşı olanların tükenmez gücü ve umudu var!

Gelecek bizden yana…


HALK CHP’DEN NE BEKLİYOR

20 Temmuz 2018| Yıldırım Kaya, 

CHP PM Üyesi, Ankara Milletvekili

CHP’nin birinci görevi sistem değişikliğini geriye sarmak, AKP’nin rejim değişikliğine giden yoluna engel olup, “Parlamenterler Demokratik Sistemi” işler hale getirmektir. Halkımızın kaygısı Cumhuriyet rejiminin değiştirilmesidir. CHP’den beklentisi de, büyük hayal kırıklığının nedeni de budur.

CHP’nin ihtiyacı, kesinlikle seçimli bir kurultay değildir. Kişilerin ön plana çıkartılıp, kurtarıcı olarak sunulması da doğru bir siyaset tarzı değildir. Bizim örgütlü toplumu yaratma mücadelesine ihtiyacımız var. Bu mücadeleyi öncelikle parti içinde başlatıp örgütlü bir parti olmayı hedeflemeliyiz.  Çünkü halktan kopuk parti iktidar olamaz, örgütlü olmayan parti de halka ulaşamaz…  

Diğer yandan, yıllardır iktidar olmamasına, örgütlenme sorunlarına rağmen, halkımızın en zor zamanlarında kapısını çaldığı umudun adıdır CHP.  

Oy oranı ne olursa olsun partiler üstüdür.

 81 milyonun partisidir.   

Çünkü kökleri Kuvayı Milliye’ye dayanır.

Cumhuriyetimizi kuranların kurduğu tek partidir! 

Çok partili sisteme geçişin ilk adımını atandır. 

Demokrasi geleneğinin olması, diğer siyasi partilerden ayrıldığı en önemli özelliğidir.

Tam bağımsız Türkiye diyenlerin partisidir!

Ne büyük onur! 

CHP Mandacıların Dizayn Edebileceği Bir Parti Değildir

Mandacıların dizayn edebileceği, darbe hukukuna sarılarak iktidar olanların dil uzatacağı, darbeci artıklarının söz söyleyebileceği bir parti değildir CHP.  

CHP’de kurultay talep edenler de, etmeyenler de oynanan oyunun farkındadır. 

Önümüzde yerel seçimler var. 

Demokrasi güçleriyle birlikte, biz bu oyunu bozarız! 

Bunun için örgütlerimizin önünde duran ve hemen hayata geçirilmesi gereken temel konular şunlardır: 

1- İl ve İlçe Danışma Meclislerini toplayarak seçim sürecini değerlendirmek.

2- Yerel seçimlere hazırlık için, “sokak örgütlenmesi” çalışmalarına hemen başlamak.

3- Sandık görevlilerindeki aksaklıkları tespit ederek,  görevlendirmeleri hemen yapmak. 

4- Yerel yönetim adaylarının hangi yöntemlerle ve ne zaman belirleneceğine, örgütlerde yapılacak toplantılarla karar verip, vakit kaybetmeden çalışmalara başlamak.

Merkez AKP tarafından kuşatılmıştır. Biz bu kuşatmayı çevreden başlayarak dağıtabiliriz. Bunun yolu da bulunduğumuz yerlerde Belediyeleri, Muhtarlıkları, Belediye ve İl Genel Meclislerini kazanmaktan geçiyor...

Üretenlerin yöneteceği bir CHP mümkün! 


KILIÇDAROĞLU DOKTRİNİ

20 Nisan 2019 |Yıldırım Kaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mazbata törenini televizyondan izlerken, "Çok mutluyum, huzurluyum, duyguluyum.” dedi. Duygularını ifade ederken sesi titriyordu…

CHP, Millet ittifakı ile girdiği 31 Mart yerel seçimlerinde büyük bir başarıya imza attı. Bu başarının baş mimarı tartışmasız CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Yıllardır uyguladığı strateji ve taktiklerle, ilmik, ilmik dokuduğu ilişkilerle, izlediği politikalarla sonuca ulaştı.  

31 Mart 2019 yerel seçimleri, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, politik kararlarının sonucunun alındığı bir seçim oldu.  Bu düşünce Kılıçdaroğlu Doktrini olarak tarihe geçti.

Kemal Kılıçdaroğlu, bu süreçte çok eleştirildi, aldığı kararlar hep tartışma konusu oldu. Girdiği bütün seçimleri kaybeden kişi ilan edilip, hem parti içinde hem de muhalefet tarafından adeta linç edildi. 

Kılıçdaroğlu Doktrini Nasıl Başarıya Ulaştı?

Kılıçdaroğlu Dotrininin Türkiye’de başarıya ulaşacağına inananlardan biriydim. Anadolu’yu karış karış gezerken, onun bizlere verdiği inanç, kararlılık ve yol göstericiliği, bugün Türkiye’nin önünü açtı. 

Kemal Kılıçdaroğlu; 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu MHP ile ortak aday göstererek büyük bir risk aldı, ihanetle suçlandı. O gün Cumhurbaşlanlığı seçimini kaybettik. Ancak bugün, 31 Mart seçimlerinde, MHP’lilerin büyük bir bölümü, başta Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayları olmak üzere; “Cumhur İttifakı” adaylarını değil, Millet İttifakı adaylarını desteklediler.   

Kemal Kılıçdaroğlu; 15 Haziran 2017’de Ankara Güvenpark’tan, İstanbul’a başlatılan adalet yürüyüşünde, toplumun bütün kesimleriyle, 25 gün boyunca,  kol kola, omuz omuza hak, hukuk, adalet diyerek yürüdü.  

Kemal Kılıçdaroğlu; 24 Haziran 2018 seçimlerinde, İYİ Partiye 15 Milletvekili gönderme cesaretini gösterdi. İYİ Parti’nin seçime girmesini sağlayarak, demokrasinin önünü açtı.  İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti ile  “söz konusu vatansa gerisi teferruat” diyerek, Millet İttifakını kurdu.  Bu kararıyla, İYİ Parti’nin, Saadet Partisinin ve Demokrat Partinin parlamentoda temsil edilmelerini, AKP’nin TBMM’deki çoğunluğunu kaybetmesini, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın deyişiyle;  “topal ördek” olmasını sağladı.  

Kemal Kılıçdaroğlu’nun; barış dilini kullanması, her siyasi partinin TBMM’de temsil edilmesi gerektiği görüşünü savunması, CHP seçmeninin ve toplumun farklı kesimlerinin, 24 Haziran seçimlerinde HDP’nin baraj altında kalmaması için destek vermesinin yolunu açtı. HDP’nin barajı aşarak Meclise girmesini sağladı. 31 Mart yerel seçimlerinde ise, Türkiye’nin dört bir yanında halk sandıkta birleşti, HDP seçmeninin ezici çoğunluğu CHP adaylarını destekledi. 

Kemal Kılıçdaroğlu; 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, çok az siyasetçinin yapabileceği bir şeyi yaparak ezberleri bozdu. Genel Başkanlıkta rakibi olan yol arkadaşı, Muharrem İnce’yi Cumhurbaşkanı adayı göstererek, siyasete yeni bir anlayış kazandırdı.  

Kemal Kılıçdaroğlu’nun; 31 Mart yerel seçimlerinde başarı hikayesi olan ilçe belediye başkanlarını aday göstermesi, hem sağdan, hem de soldan farklı siyasal gelenekten gelenlerle birlikte politika belirlemesi, parti içinden çok ciddi eleştirilerin gelmesine neden oldu. 

Nasıl ki Mustafa Kemal Atatürk, hakkında alınan idam kararına rağmen yolundan dönmedi; onun açtığı aydınlık yoldan yürüyen Anadolu’nun Kemali de yolundan dönmedi. Kararlarının arkasında durdu, iğneyle kuyu kazar gibi çalıştı. Tüm Türkiye’yi kucakladı. Barışı, kardeşliği, huzuru, birlikte yaşamı savundu. Evrensel değerlere sahip çıktı. Bağımsız yargıyı, insan haklarını, özgürlükleri rehber edindi. Örgütünü ve Millet İttifakı sürecini, adeta bir orkestra şefi gibi, uyumlu bir şekilde yönetti 

Merkez Yönetim Kurulumuz, Parti Meclisimiz, Milletvekillerimiz, parti çalışanlarımız, üyelerimiz, gönüllülerimiz Genel Başkanımızın yanında tek yürek oldu. 

Kılıçdaroğlu Doktrini; 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde, İYİ Parti ile kurulan Millet İttifakıyla birlikte aldığı sonuçlarla ete kemiğe büründü. 

Bundan sonra yapılması gereken, topluma verdiğimiz sözleri adım adınım yerine getirmektir. Ankara’da, İstanbul’da, Tekirdağ’da Hatay’da, Antalya’da İzmir’de, Muğla’da Aydın’da Mersin’de Eskişehir’de Adana’da ve Türkiye’nin dört bir yanında, Millet İttifakıyla kazandığımız belediyelerde hizmet etme aşkıyla yanıp tutuşmamız gerek. 

Şimdi halkın iktidarını kurma zamanıdır.  Bunu için örgütlenmeliyiz. Artık sadece yukardan aşağıya dikey örgütlenmeyle değil, yatay örgütlenmeyle geniş kitlelere ulaşmalıyız. Bir “Halk Sarmaşığı” gibi, Türkiye’nin dört bir yanına yayılmalıyız. Her birimiz “Halk Sarmaşığı”nın bir dalı, bir çiçeği olmalıyız...

Toplumcu belediyecilik anlayışının hayata geçirilmesinde, sadece CHP örgütlerinin yeterli olmadığını görüyoruz.  Bunun için de “Halk Sarmaşığı” örgütlenme modelini uygulamaya sokmalıyız.  

Belediyelerimizde sendikasız işçi kalmamalıdır. Sendikaların yanında yer alarak, sendikal örgütlenmelerin önünü açmalıyız. Demokratik Kitle Örgütlerinin çalışmalarını desteklemeliyiz, bu örgütlerde görev alarak politik önderlik yapmalıyız. 

31 Mart seçim sonuçları, hem Türkiye hem de dünya emekçilerine moral verdi. Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Avrupa’da, Latin Amerika’da… Emekçilerin umutlarını yeşertti. 

31 Mart seçimleri, tek adam yönetimlerinin, diktatörlük heveslilerinin, halkın kurduğu sandıklara gömülebileceğini; demokrasi ve barış yolunun seçimlerdeki tercihlerimizle açılabildiğini gösterdi bizlere.  

Kılıçdaroğlu Doktrini; Türkiye’nin kapatılmak istenen aydınlık yolunu yeniden açtı. 

Kılıçdaroğlu Doktrini; CHP’nin toplumun farklı kesimleriyle bağ kurmasını, kucaklaşmasını, önyargıların büyük ölçüde yıkılmasını sağladı. CHP’nin kendini halka anlatmasına fırsat yarattı. AKP’nin yürüttüğü ötekileştirici, ayrımcı propaganda anlayışı bu sayede kırıldı.  

Kılıçdaroğlu Doktrini; 31 Mart’tan sonra çok okunacak, çok tartışılacaktır. Yerel seçimlerde olduğu gibi, genel seçimlerde de bizi iktidara taşıyarak, gelecek nesillere rehber olacaktır.  

 

ÇUBUK PROVOKASYONU BİR KIRILMA ANIDIR

3 Mayıs 2019| Yıldırım Kaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili

Çubuk provokasyonu iddia ettikleri gibi bir tepki eylemi değil; iki farklı anlayışın karşı karşıya geldiği tarihi bir kırılma anıdır.

Bu iki farklı anlayıştan birisi Millete zillet diyen ayrıştırıcı, kibirli ve kutuplaştırıcı anlayıştır. Karşısında ise Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olduğu günden itibaren adım adım sabırla uyguladığı 82 milyonun bir arada barış içinde yaşayacağı, özgürlük ve demokrasinin hakim olacağı Türkiye anlayışıdır.

AKP, iktidarı boyunca, elindeki tüm propaganda aygıtlarını kullanarak saldırdı. Pervasızca kullandığı devlet olanakları ile kendi dışındakileri dar bir cendereye hapsederek iktidarının sürekliliğini sağlamaya dönük bir strateji izledi. Bu strateji, 7 Haziran genel seçimlerinin ardından dozunu arttırarak, kendinden olmayanı hain ilan edecek seviyeye geldi.

Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, uzun yıllardır uyguladığı yapıcı, kapsayıcı, kararlı, birleştirici ve sabırlı siyaset yöntemi ile bu anlayışa karşı demokrasi mücadelesini ilmek ilmek ördü.

Kılıçdaroğlu Doktrini; milliyetçileri, muhafazakarları, sosyal demokratları, sosyalistleri, Kürtleri; toplumsal barış ikliminde yaşanacak bir ülke ideali etrafında kendi özgünlüklerini kaybetmeden ve iktidarın tüm ayrıştırma hamlelerine karşı dağılmadan bir arada tutmayı başardı.

Kılıçdaroğlu Doktrini, 16 Nisan referandumunda demokrasi cephesini yaratmış, ‘Adalet Yürüyüşü’nde kendi dışındaki özneleri de yanına alarak toplumsallaşmış, 24 Haziran’da Millet İttifakı ile AKP’nin meclis çoğunluğunu elinden almış ve nihayetinde 31 Mart seçimleriyle üç büyükşehir başta olmak üzere, Türkiye’nin dört bir yanında yerel yönetimleri kazanmıştır.

Bu stratejinin sonucu olarak, 31 Mart seçimlerinde CHP ve İYİ Parti’nin seçim öncesinde gerçekleştirdiği Millet İttifakı’nı seçmenler sandıkta geniş bir demokrasi ittifakına dönüştürmüştür.

Bugün CHP, belediye sınırları içinde yaşayan nüfusun yüzde 54’ünün yönetiminin başındadır.

Zorbalar Sandığın Rövanşını Sokakta Almak İstediler

Diktatörlük heveslileri 31 Mart’ta sandıkta yedikleri yumruğun rövanşını almak için kirli bir tezgaha başvurarak tehlikeli bir oyuna giriştiler. Çubuk’ta yaşanan olayın arka planı budur.

O yumruk “benim farklı mezheplerle bir problemim yok, bir arada yaşayacağım” diyen muhafazakara atılmıştır.

O yumruk, “Benim Kürt kardeşimle derdim yok.” diyen milliyetçilere atılmıştır.

O yumruk, “Ben bu ülkenin her rengiyle bir arada mutluyum.” diyen sosyal demokratlara atılmıştır.

O yumruk, “Biz bölünmek değil, bir arada yaşamak istiyoruz.” diyen Kürtlere atılmıştır.

O yumruk, “Ekonomik krizden bir arada çıkmalıyız.” diyen işveren ve işçilere atılmıştır.

O yumruk Türkiye’nin birliğine ve huzuruna atılmıştır.

İktidarları uğruna bu ülkeyi parçalanmanın eşiğine getirenlere karşı kurulan, 21. Yüzyılın Kuvayı Milliye barikatını sarsmak için atılan yumruğa karşı, sağduyu galip gelmiştir. Bundan sonraki süreçte bu barikat daha da sağlamlaşmak zorundadır.

Şimdi Ne Yapmalı?

Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu, önümüze yol haritasını ve izlenecek yöntemi tüm berraklığı ile siyaset pratiği içerisinde göstermiştir. Bizlere düşen bu siyaset pratiğini ve Kılıçdaroğlu Doktrini’ni kurumsallaştırmaktır.

Bu kurumsallaşmanın üç temel sacayağı bulunuyor:

-Ülkemizi bir arada tutacak ve AKP’nin iki kutuplu paradigmasını çöpe atacak yeni bir mücadele anlayışı: Artık Türkiye’de Kürt-Türk, Laik-Muhafazakar, Alevi-Sunni gibi ayrımlar üzerinden değil, farklılıkları zenginlik kabul eden zengin bir mücadele anlayışı ve zamanın ruhuna uygun bir program geliştirmeliyiz.

- Bu mücadele anlayışına uygun dinamik ve ezber bozan bir çalışma tarzı: Bu aşamadan sonra yapmamamız gereken Kılıçdaroğlu Dokrinini ete kemiğe büründürmek olmalıdır. Politik hattımızı daha da derinleştirmeliyiz. Toplumun tüm kesimleriyle temasa geçmeliyiz. Siyasi partiler, sendikalar, dernekler, STK’lar ve birliklerle güç birliği yaparak yolumuza devam etmeliyiz. 

- Bu çalışma tarzına uygun yeni ve yatay bir örgütlenme modeli: Artık klasik dikey ve hiyerarşik örgütler ihtiyaçlarımızı karşılamıyor. Bizim ihtiyacımız olan yatay biçimde bir araya gelen, “Halk Sarmaşığı” gibi birbirini saran yeni bir örgütlenme modelidir. Tüm halkı kapsayacak bir “Halk Sarmaşığı”nı örecek doğru örgütlenme modellerini hayata geçirmeliyiz.

CHP iktidarı, Genel Başkanımızın gösterdiği hedefe yürürken yerel yönetimlerin birer araç olduğunu unutmadan geliştirilecek bir siyasi iktidar programı ile mümkündür. İktidar yürüyüşümüz, en zorlu düzlüğüne girmiştir.

Kışı bahara çevirenler, güneşli günleri getirmek için mücadele ederken, yeniden kara kışa dönmek isteyenlerin kirli tezgahları ve ülkeyi uçuruma sürükleyecek karanlık planları bozmak zorundadır. 

Çubuk sınavından başarıyla çıktık, ancak bundan sonra da benzer girişimlere maruz kalmayacağımızı düşünmek, en hafif tabirle saflık olacaktır. 31 Mart 2019, bu uzun yürüyüşün sonu değil, yeni başlangıç noktasıdır.

Emeklemeyi öğrendik, yürümeyi öğrendik, şimdi koşma zamanı. Durduğumuz an geri dönüşü olmayan şekilde tökezleriz. Milyonlarca insan yerel seçimlerde verdiği oylarla bize “iktidara yürüme” görevi vermiştir.

Asıl iş şimdi başlıyor, yerel yönetimlerle de güçlenmiş halde, bir adım bile geri atmadan, dikta heveslilerinin üstüne üstüne yürüyerek karanlığı parçalayacağız. 

Çubuk’ta genel başkanımızı linç etmek isteyen o figüranları da şovenizmin, ırkçılığın ve mezhepçiliğin pençesinden kurtaracağız. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!  


HALKIN İKTİDARI İÇİN

30 Mayıs 2020 | Yıldırım Kaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili

Yüksek bütçeli  bilimkurgu film senaryolarında yer bulabilecek bir olay gerçekleşti. 2020 yılına girer girmez, insanların hayatını yok eden ölümcül bir virüs hızla dünyayı sardı. Aynı hızla da öldürmeye başladı.

Çin’in Wuhan kentinde tüm dünyaya yayılan, Covid-19 (Koronavirüs) olarak adlandırılan virüse karşı insanlığı koruyacak ne bir aşı, ne de bir ilaç vardı. Evreni keşfe çıkan insan, ölümcül bir virüs karşısında korumasız ve çaresiz kaldı. Dünyanın tek hakimi olduğu bencilliğiyle, doğaya hükmettiğini düşünen insan, kendi neslinin bir virüsle yok olabileceği gerçeğiyle yüzleşti.

Virüsten korunmanın ve yayılma hızını kesmenin tek bir yolu vardı; o da herkesin kendini izole etmesiydi. Okullar, işyerleri, ibadethaneler, eğlence yerleri kapatıldı. Fiziksel mesafe kuralları koyuldu, dışarı çıkma yasağı getirildi; uçuşlar durduruldu, şehirlerarası ulaşım yasaklandı. Ve sonunda herkes en korunaklı yer olarak evlerine kapandı.

Ocak-Mayıs 2020 tarihleri arasında koronavirüs vaka sayısı dünya genelinde 6 milyonu aştı. Vakaların yaklaşık 366 bini ölümle sonuçlandı. Gelişmiş dediğimiz ülkelerde bile ölümlerin önüne geçilemedi. Sağlık sistemlerinin neoliberal politikalarla çökertildiği, halk sağlığının piyasalaştırıldığı gözler önüne serildi. Ticarileştirilen sağlık sistemlerinin beklenmedik salgınlara karşı aciz kaldığı görüldü.

Koronavirüs aşısı bulunana kadar belirlenen kurallar çerçevesinde yaşayacağız. Klasik olmakla birlikte bugün için söylenebilecek en doğru söz, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıdır. Çünkü Koronavirüs aşı bulunsa bile, hayata eskisi gibi bakamayacağız.

İnsana, doğaya, hayvana farklı bir gözle bakacağız. Eğitimden sağlığa, beslenmeden barınmaya, politikadan, ekonomiye, üretimden tüketime; hayattaki sıralamalarımızı az ya da çok ama illaki değiştireceğiz.

Sosyal Devletin Olmadığı Ülkelerde Hüsran

Pandemi sürecinde üretmenin, paylaşmanın, dayanışmanın erdemini ve zorunluluğunu öğrendik. Devlet bütçelerinin aslan payıyla üretilen silahların hiçbir işe yaramadığını gördük. Dünyayı yok edebilecek silah gücüne sahip ülkelerin kedilerini koronavirüsün ölüm çemberinden koruyamadıklarına tanıklık ettik.

Koronavirüs ölüm dağıtırken eşit davransa da, sonuçları adaletli olmadı. Yine en büyük bedeli emekçiler ödedi. İşsiz kalan da, gelir kaybına uğrayanlar da, açlığa mahkum olan da emekçiler oldu.

Sosyal devletin geliştiği ülkeler vatandaşlarına ekonomik paketlerle destek sunup, ihtiyaçlarını karşılarken; sosyal devletin olmadığı, gelir dağılımının bozuk olduğu, sömürü düzeninin en acımasız şekliyle devam ettiği toplumlarda sonuç can yakıcı boyutlara ulaştı.

Aile Sigortası Hayata Geçirilmeli

Koronavirüsün ekonomik boyutları, dünyanın büyük bir bölümünde olduğu gibi Türkiye’de de yıkıcı oldu. İşsiz sayısı 8 milyondan, 16 milyona yaklaştı. Ticaret Bakanlığı’nın verilerine göre

01 Mart- 30 Nisan 2020 tarihleri arasında, 15 bin 948 işyeri kapısına kilit vurdu. Ekonomimizin can damarı İstanbul’da, her 4 çalışandan biri işsiz kaldı; çalışanların yüzde 66’sı gelir kaybına uğradı.

Temel görevlerinden biri yoksulluğu ortadan kaldırmak ve sosyal güvenlik sistemini kurmak olan sosyal devlet işlevsiz hale getirildiği için ihtiyaç sahiplerine gerekli destek sağlanamadı. AKP’nin pansuman tedbirleri bu süreçte yeterli olamadı. İşverenin başvuru ve beyanı ile İş Kur üzerinden ödenen kısa çalışma ödeneği de kapsamının darlığı ve ücretin düşüklüğü nedeniyle amacına ulaşamadı. İşverene nefes aldıran kısa çalışma ödeneği emekçiyi mağdur etti. Sosyal devletten destek göremeyen milyonlar, belediyelerden yardım talebinde bulundu.

Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2012 yılından bu yana  her fırsatta gündeme getirdiği, “Aile Destek Sigortası” ve “Gıda Bankası” aracılığı ile “Halk Kart” uygulaması hayata geçirilmiş olsaydı, milyonlarca aile açlıkla karşı karşıya kalmayacaktı. , “yardım kolileriyle” incitilmeyecekti.

İhtiyaç sahibi ailelere yapılacak yardımlar incitmeden, kapı kapı dolaştırmadan her ay evin kadını adına açılan hesaplara yatırılarak ya da “Halk Kart” uygulaması ile karşılanacaktı. Bunu gerçekleştirmek için 2 Haziran’da açılacak olan TBMM’nin ilk görevi, “Aile Destek Sigortası’nı uygulamaya sokmak olmalıdır.

Düzeni Değiştirecek Politikalar Hayata Geçirilecek

Pir Sultan Abdalın da dediği gibi “Bozuk düzende sağlam çark olmaz.” AKP var olan düzeni bir adım ileri taşımayı değil, yıkma yolunu seçti. CHP olarak bozuk düzeni değiştirme görevi bizdedir.

Pandemi sürecinde insanlık çok acı çekti; sevdiklerimizi kaybettik, işyerlerimizi kapattık, işimizi, gelirimizi kaybettik. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen bir çıkış yolu her zaman vardır. Bu çıkış yolunu CHP olarak biz bulacağız. En başta sosyal devleti biz yeniden kuracağız. Sosyal devlet, herkesi şemsiyesi altına alarak sorunlarını çözecek.

Tarım politikamızı sil baştan değiştireceğiz. Dört mevsim her türlü ürünün; meyvenin, sebzenin yetiştiği ülkemizde çiftçiye destek vereceğiz. Üretebildiklerimizi ithal değil, ihraç edecek politikaları hayata geçireceğiz. Halka sağlıklı ve ucuz ürün sunan üretici ve tüketici kooperatiflerinin kurulmasına öncülük ederek, tüm ülkeye yayılmasını sağlayacağız. Kooperatifler eliyle hem üreticiler, hem de tüketiciler yeni bir yaşamın olanaklarına kavuşacak.

Sosyal devlette sağlık en temel haktır. Sağlık sistemini herkesin parasız yararlanabileceği şekilde yeniden düzenleyeceğiz.  Pandemi sürecinde sağlıkçılarımızın ölümle yüz yüze insanüstü çalışmalarına tanıklık ettik. Sağlık emekçilerinin çalışma şartlarını, ücretlerini, sosyal haklarını, örgütlenme haklarını iyileştirecek ve güvence altına alacak politikaları hayata geçireceğiz. Toplum sağlığını korumak için Sağlık sistemini olağanüstü durumlara hazır hale getirecek çalışmalara ivedilikle başlayacağız.

 Eğitim politikamızı laik, demokratik ve bilimsel temellere oturtacağız. Eğitim hizmeti herkes için parasız ve adaletli olacak. Herkesin eğitime kolaylıkla erişmesi için gerekli koşullar oluşturacağız. Bütçeden eğitime daha fazla pay ayıracağız. Eğitim emekçilerine hak ettikleri ücret, sosyal haklar, iş güvencesi ve örgütlenme hakkını sağlayacağız.

Saray Hükümeti pandemi sürecinde uzaktan eğitimi herkese ulaştırma konusunda sınıfta kalmıştır. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk EBA üzerinden uzaktan eğitime aktif katılan öğrenci sayısının 6 milyon 90 bin 383 kişi olduğunu açıkladı. Bu verilere göre, öğrencilerin sadece üçte biri, yani yaklaşık yüzde 33’ü uzaktan eğitime erişebilmiş, yüzde 66’sı ise EBA üzerinden uzaktan eğitime erişememiştir.

Bu sonuçlar eğitimde fırsat eşitliğini sağlayamadığımızı ve teknolojiden yeterli düzeyde faydalanamadığımızı ortaya koymaktadır.

Pandemi süreci bilimsel eğitimin önemini bir kez daha göstermiştir. Çünkü koronavirüse çareyi bilim insanları bulacaktır. Herkes bilim insanlarından insanlığı kurtaracak o güzel haberi beklemektedir. CHP olarak eğitimin plan ve programını bu çerçeve doğrultusunda yeniden düzenleyeceğiz.

Halkçı Belediyeler Tarih Yazdı

Halkçı belediyelerimiz pandemi sürecinde hizmette kendilerini de aşan bir başarıya imza attılar. Devlet kurumlarının ve saray hükümetinin yapamadığını hakkıyla yerine getirdiler. AKP’nin tüm engellemelerine rağmen yardım talebinde bulunan herkese, hiçbir ayrım yapmadan, her türlü desteği ve hizmeti sundular. Bir yandan da sokakları, işyerlerini, ulaşım araçlarını, park ve bahçelerimizi dezenfekte ettiler.

CHP’li belediyeler sosyal devletin ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırlattı. İhtiyaç sahiplerine desteklerini sunarken gösterişten uzak, insan onuruna yakışır örnek davranış sergilediler. AKP’nin halkı inciterek yardım dağıtan gerçek yüzünü ortaya çıkardılar.

AKP Halka Hizmeti Engelleyerek İktidarda Kalamaz

CHP’li halkçı belediyeler; hem koronavirüsle mücadele etti, hem de halka hizmet sundu, hem de AKP’nin yasa dışı engellemelerini aşmak için olağanüstü çaba harcadılar.

Saray iktidarı, CHP’li belediyelerin halka destek olmasına, halkla bütünleşmesine engel olmak için bağış toplamalarını yasakladı, topladıkları bağışlara el koydu. Daha sonra ücretsiz ekmek dağıtmalarını yasakladı. Çoğunlukta oldukları belediye meclislerinde borçlanmalarına izin vermediler; son olarak da İstanbul Büyükşehir Belediyesinde halkın beyanı karşılığında yapılan destekleri engellediler.

Engellemelerin nedenini biliyoruz. Kendi yapmadıkları destekleri CHP’li belediyelerin yapmasını kabullenemiyorlar. Halkın CHP ile bütünleşmesini, kucaklaşmasını istemiyorlar. Oy karşılığı yardım paketi dağıttıkları insanların desteğini kaybetme riskini ortadan kaldırmak için çırpınıyorlar. Ancak artık halk gözünü açtı, uyguladıkları çirkin politika ellerinde patladı.

AKP İktidarı Bitiyor

AKP iktidar ömrünü tamamlamıştır. Türkiye’yi uçurumun kenarına getiren politikaları sonucunda oy oranları son kamuoyu araştırmasına göre yüzde 35’lere kadar düşmüştür.

AKP'nin Meclis çoğunluğu yoktur. Kendi ifadeleriyle topal ördek konumundadırlar. MHP desteği olmazsa Meclis’ten halkın yararına olmayan tek bir kanun maddesi bile geçiremezler. İktidar gücünü MHP’nin desteğiyle sürdürebilmektedirler.

Başta CHP olmak üzere, tüm muhalefetin iktidar yolunu kapatmak ve parlamenter sistemi rafa kaldırmak için getirdikleri yüzde 50+1 “tek adam sistemi” ellerinde patlamıştır. Çünkü AKP ve MHP oylarının toplamı yüzde 40’ın altına düşmüştür.

Yapılacak bir seçimde Recep Tayyip Erdoğan’ın ya da Cumhur İttifakının desteklediği adayın Cumhurbaşkanı seçilme ihtimali  artık kalmamıştır. Çok açık görülmektedir ki yapılacak ilk seçimde Millet İttifakının adayı Cumhurbaşkanı  seçilecektir.

Son günlerde AKP ve MHP, Cumhur İttifakının iktidarda kalmasını garantileyecek yeni arayışlar içine girmiştir. Bu arayışlara, parlamenter sistemin yeniden getirilmesi de dahildir. AKP’nin yapacağı düzenlemelerde, kendi iktidarını garantileyecek hamleler yapacağı görülmektedir.  20 Temmuz sivil darbesine ve bütün yetkileri tek elde toplamalarına rağmen yönetemediler. Tüm başarısızlıklara rağmen, iktidarı bırakmamak için her türlü girişimi yapmaya hazır olduklarını da görüyoruz.

Yeni Bir Örgütlenme Modeli İle Halkın  İktidarı Yakın

Bu koşullarda iktidara en yakın parti CHP’dir. Millet İttifakının motor gücünü oluşturan CHP’nin süreci rehavete kapılmadan iyi değerlendirmesi ve yönetmesi gerekir.

Bunu gerçekleştirmenin yolu; yeni bir çalışma tarzını, örgütlenme modelini ve mücadele anlayışını hayata geçirmekten geçmektedir.

31 Mart Yerel Seçimlerinde yürüttüğümüz siyaset tarzını daha da yukarılara taşımalıyız. Toplumun her kesimine ulaşmalı; ittifak partileriyle ve halkla, halkın yaşadığı sorunlar doğrultusunda ilişkilerimizi geliştirmeliyiz.  

Artık klasik dikey ve hiyerarşik örgütlenmeler bugünün ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bugün ihtiyacımız olan, yatay örgütlenmeyle bir araya gelen, sarmaşık gibi birbirini saran örgütlenme modelidir.  Sendikaların, odaların, derneklerin, kooperatiflerin, meslek kuruluşlarının, sivil inisiyatiflerle partimizin kuracağı ilişkilerle tüm halkımızı kucaklayacak, “Halk Sarmaşığı” örgütlenme modelini hayata geçirmeliyiz.

CHP iktidara yürürken, pandemi sürecinde çok iyi sınav veren belediyelerimizin de dolaylı yollardan iktidar mücadelesinin içinde yer alması sağlanmalıdır. Yerel yönetimler eğitimde, üretimde, sosyal devlet politikalarının uygulanmasında daha fazla sorumluluk almalıdır.

CHP’nin zaman kaybetmeden yarın seçim olacakmış anlayışıyla yola koyulması gerek. Millet İttifakı, Demokrasi güçleri ve yerel yönetimlerimizle koordineli çalışmayı şimdiden örgütlemeliyiz.

İktidar odaklı düşünce geliştirmeli ve kararlarımızı iktidarı hedefleyerek almalıyız. Kadınlarımızı, gençlerimizi ve emekçilerimizi üretim ve yönetim alanlarında söz ve karar sahibi yapmalıyız. Pandemi sürecinde de gördük ki kadınların yönettiği ülkelerde koronavirüsle mücadelede diğer ülkelere göre daha başarılı sonuçlar alındı. Biz de kadınlarımızın ve gençlerimizin daha fazla sorumluluk almaları için yollarını açmalıyız.

Eşit Koşullarda Bir Arada Yaşamak İçin

Demokrasi, insan hakları, barış, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel değerler insanlığın ortak paydalarıdır. AKP’nin Kürtleri ötekileştiren, terörist ilan eden, seçtiği milletvekillerini hapse atan, belediye başkanlarını ve muhtarları görevden alıp yerine kayyum atayarak, tutuklayan politikaları, Türkiye’nin barışına saplanan bir hançerdir.

AKP, MHP’nin desteğini kaybetmemek için Kürtlerin  özgür iradesiyle seçtiklerini yok saymaktadır. Seçimde halkın desteğiyle alamadığı belediyelere, kayyum atayarak darbe yapmaktadır. AKP halkın seçtiği belediyelere  kayyum atayarak, halkçı politikalar uygulayan belediyelerimizi de tehdit etmektedir.

AKP’nin tek adam diktatörlüğüne karşı, demokrasi güçlerinin birlikte mücadeleyi önlerine koymaları bir zorunluluktur. Çünkü demokrasi yoksa özgürlük de, barış da, huzur da yoktur.  Demokrasi yoksa Cumhuriyet tehlikededir.

Demokrasiden yana olanların birlikteliği sağlandığında, başarının kaçınılmaz olduğunun en güzel örneği, 31 Mart Yerel Seçimleridir. Millet ittifakı ile demokrasi güçleri yan yana geldiğinde, iktidar da gelmektedir.

Genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadece ülkemiz için değil, aynı zamanda dünya demokratlarına yapmış olduğu birlikte mücadele çağırısının ne kadar gerekli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Dünyayı etkisi altına alan kapitalist sömürü sistemine karşı kazanmanın yolu; emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin mücadelesini örgütlemek ve demokratların mücadele ve birlikte yönetme birliğini sağlamakla mümkündür.

Kılıçdaroğlu Doktrini Bizi İktidara Taşıyacak

Türkiye’nin kangrenleşen sorunlarının çözüm yolu Kılıçdaroğlu Doktrininde gizlidir.

Nasıl ki 31 Mart Yerel Seçimlerinde Kılıçdaroğlu Doktrinini uygulayarak sonuç aldık; toplumun her kesimiyle bağ kurduk, önyargıları büyük ölçüde yıktık.

Bugün de Kılıçdaroğu Doktrini ile halk için, halkla birlikte mücadele ederek, halkın İktidarını kuracağız.


PARTİ YÖNETİCİ VE ÜYELERİNE

ÜNİVERSİTE GENÇLİĞİNE VE KENTLİ MUHAFAZAKARLARA ULAŞMA YOLUNDA

CHP PARTİ OKULU

25 Ekim 2020 |CHP Ankara Milletvekili

Hedef:

Başta “Örgüt ve Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı” ve Eğitim Politikalarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olmak üzere, ihtiyaç duyulduğunda da diğer Genel Başkan Yardımcılarıyla birlikte ortak kararlar alarak çalışmak.

Yapılacak çalışmalarda Parti Meclisi üyeleri ve milletvekillerini uzmanlık alanlarına ihtiyaç duyulduğunda sürece katmak.

Cumhuriyet Halk Partisini iktidara taşımayı amaç edinmiş üyelerimizle birlikte çalışmak.

Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun tespit ettiği “Türkiye'nin 5 Temel Sorunu” konusunda parti içinde uzman kişilerin ve akademisyenlerin sürece dahil edildiği, günümüz teknolojilerinden faydalanarak eğitimlerin verildiği yeni bir Parti Okulu yapısı inşa etmek.

CHP Parti Okulu’na Yapılan Eleştiriler

CHP Parti Okulu çalışmalarına ilişkin genel olarak; partiyi iktidara taşıyacak bakış açısından yoksun, içerik ve teknik olarak hantal, parti içindeki uzmanlardan ve örgütten uzak, kendi içinde kapalı bir yapı olduğu eleştirileri yapılmaktadır.

Hedefe Götürecek Seçenekler

Özellikle kentlerde üniversite gençliği başta olmak üzere, yoksullar, dar gelirliler, işsizler ve muhafazakarlarla güçlü iletişim kurulması sağlanacak. Bu hedefe yönelik sosyal projeler üretilmesini destekleyecek eğitimler verilecek. Cumhuriyet Halk Partisi'nin politikaları sahaya çıkılarak anlatılacak. Bu süreçte hedef kitlelerle güçlü ilişkiler kurabilecek üyelerimize eğitimler verilerek destek olunacak.

“Demokrasi”, “eğitim”, dış politika”, “toplumsal barış” ve “ekonomi” başlıklarında alanında uzman kişi ve akademisyenlerle çalışmalar yapılacak, üyelere ve topluma dönük ürünler ortaya koyulacak.


Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun açıklamış olduğu “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nin Merkez Yönetim Kurulu, Parti Meclisi, Kadın Kolları, Gençlik Kolları, il ve ilçe yönetimleri tarafından öğrenilmesi ve öğretilmesi için eğitimler planlanacak.

Her eğitim başlığı için 10 kişi, her ilimizde de propaganda dilini ve kültürünü iyi bilen 50 “ajitatör” yetiştirilecek.  

İl Örgütlerimiz ile Örgüt ve Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı aracılığı ile bağlantı kurulup, Cumhuriyet Halk Partisini iktidara taşımak için neye ihtiyacı olduğu tespit edilerek, o ilin özgün koşullarına göre özel eğitim kiti hazırlanacak.

Öbek örgütlenmesinin inşası için Örgüt ve Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı tarafından hazırlanacak kadroların eğitimi Parti Okulu tarafından verilecek.

Kadınların ve gençlerin Parti Okulu içinde aktif olmaları ve daha fazla projede yer almaları için uygun projeler gerçekleştirilip onlara çalışma alanları yaratılacak.

Güncel etkili iletişim ve diksiyon dersleri yeni yapı içerisinde başlı başına bir birim olarak çalışacak.

Sürekliliği olan dersler; Sandık Görevlileri Eğitimi, ÜTSE (Üyelerin Temel Siyasi Eğitimi), Parti Tarihi eğitimleri verilmeye devam edilecek.

Tüm eğitim programlarında üniversitelerden de destek alınacak.

Covit-19 pandemisinin yarattığı engelleri aşmak için teknolojik olanaklar kullanılarak uzaktan ve yüz yüze eğitimlerin verilmesi sağlanacak.

Kendisini Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarına adamış; parti içi siyaset ve tartışmalardan uzak; teknolojinin olanaklarını ve akademik birikimi sınırsız kullanan, iktidar yolunda her zaman yanı başınızda hissedeceğiniz bir Parti Okulu yaratma hedefiyle, görüş ve önerilerimi takdirlerinize sunarım.


DEĞİŞİM ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN

3 Haziran 2023 | Yıldırım Kaya, 

27. Dönem Ankara Milletvekili

1- Parti programımızı sağlam bir ideolojik temele ve politik bir hatta kavuşturmak.

2- Kişilerin değişimi yetmez, yeni bir örgütlenme modeline, çalışma tarzına ve mücadele anlayışına geçmeliyiz.

3- Herkes vagonlarından çıkmalı ve açık olmalı.

4- Halk sarmaşığının tohumları zaman kaybetmeden ekilmeli.

5- Kadın ve gençlik örgütlenmesi yeniden düzenlenmeli.

6- Sosyal demokrat bir partinin olmazsa olmazı olan; sendikalar, demokratik kitle örgütleri ile sürekli ve düzenli ilişkiler kurulmalı.

7- Üyelerin söz ve karar sahibi olacağı kongreler takvimi kısa sürede hayata geçirilmeli.

8- Yerel seçimlerde adayların belirlenmesi, merkezde oluşan komisyonlar eliyle değil, yerel ve merkez uyumu içinde belirlenerek çalışmalar başlatılmalı.

9- Parti Okulu ideoloji eğitimi ile kadro yetiştiren yeni bir yapıya büründürülmeli.

10- Parti Meclisi politika üreten bir organa, merkez yönetim kurulu ise oluşturulan politikaları uygulayan bir yapıya dönüştürülmeli.

2023 Seçimleri ve Bize Öğrettikleri

14 Mayıs Cumhurbaşkanı ve 28. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri ile 28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı 2. tur seçiminin galibi “böl, parçala, yönet” politikası olmuştur. Bizim de bunu bertaraf edecek politikalar geliştirmememizdir.

Rakibin tüm kural ihlallerine, nakavt olana kadar karşılık vermememizdir. AKP ve MHP’nin tüm ilkesizliğine, yalanına, sahtekarlığa, riyakarlığına ve ahlaksızlığına karşılık sessiz kalmamızdır.

Sürekli savunmada olmamız; zaman zaman da başımızı kuma gömmemizdir.

Oy istediğimiz ve oy aldığımız Kürt halkını yok saymamızdır. AKP ve MHP’nin “terörist” yaftasını “onlarla birlikte değiliz” savunmalarıyla onaylamamızdır.

Diğer bir faktör de yüzde 70-80 oy aldığımız Kürt halkının sorunlarını anlamamak ve çözüm üretmekte yeterli inisiyatif alamamaktır.

Diğer bir neden sandıklara sahip çıkamamış olmamızdır.

Bir de hep kendimizden vererek seçimi kazanacağımız yanılgısına düşmemizdir.

Avrupa’da Milliyetçilik Yükseliyor

Dünyada, özellikle de Avrupa’da milliyetçilik yükselişe geçti.  Avrupa’da ırkçı partilerin oy oranlarında büyük yükselişler oldu.

İtalya'da aşırı sağcı Kardeşleri Partisi (FdI) yüzde 26,2'ik oyla seçimi kazandı, Giorgia Meloni Başbakan oldu. İsveç'te, Neo-Nazi hareketinden gelen İsveç Demokratları Partisi (SD) yüzde 20,5 oranında oy alarak ikinci parti oldu. Almanya'da, Almanya İçin Alternatif Partisi AFD, Fransa'da Le Pen'in Ulusal Cephesi, İspanya'da Vox Partisi oylarını yükseltti.

Bu partiler milliyetçilikten öte, yabancı düşmanlığı ve ırkçı söylemleriyle de ön plana çıkmaktadır.

Türkiye’de Milliyetçilik!

Dünyada milliyetçiliğin yükselişi bizi de etkiledi. Ancak Türkiye’de “milliyetçilik” dediğimizde “Neye göre, kime göre” diye de sormak gerek. Çünkü Türkiye’de herkesin “milliyetçiliği” kendine!

Atatürk milliyetçiliği din, ırk ayrımı gözetmeyen vatanını seven, halkını seven; ülkesinin ve vatandaşlarının çıkarlarını koruyan bir milliyetçilik olarak kabul ediliyor.

AKP&MHP koalisyonunun uyguladığı faşist ve ırkçı politikalar da milliyetçilik olarak gösteriliyor.

Bu siyasi partilerin kendi vatandaşını ötekileştiren, özellikle de Kürt halkına kin kusan, terörist ilan eden politikaları da halkın geniş bir kesimince “milliyetçilik” olarak görülüyor.

Türkiye’de kavramlar AKP&MHP iktidarlarının çıkarlarına göre eğilip bükülebiliyor. “Milliyetçilik” kavramına da siyasi partilerin politikalarına ve ideolojilerine göre yeni anlamlar yükleniyor.

Örneğin, Türkiye “göçmenistan” olurken sağlıklı politikalar üretip, zamanında halka ulaştıramadığımız için bugün söylediklerimiz doğru olsa bile yeterince etkili olamıyoruz.

Taa en başından “sığınmacı” sorununa karşı etkili politikalar geliştirip halka ulaşmadığımız için bugün yeterli desteği göremiyoruz. “ırkçı” ve “faşist”lerden, ırkçı ve faşist damgası yiyoruz.

Kürt Sorunu

Türkiye’nin büyük bir demokrasi sorunu var! Halkın huzur içinde, can ve mal güvenliğinin sağlandığı bir ülkede yaşama hakkı var. Bu hakkı herkes için sağlayacak olan da Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve siyasi iradedir. Herkes için hak, hukuk ve adalet sağlanmalıdır.

Türkiye’nin en can yakıcı sorunlarından biri de toplumsal barıştır. Toplumsal barışımızı yanlış politikalarla yıllardır dinamitleyenler var. İnsanları etnik kökenine göre ayırıp siyaset yapanlar, bu ülkeye en büyük kötülüğü yapanlardır.  

“Barış getireceğiz” diyenler, “Kürt sorununu biz çözeriz” diyenler, “akil” insanlardan heyetler kuranlar, iktidar ömürlerini uzatmak için Kürt sorununu kendi siyasi gelecekleri için kullandılar.

Halkın iradesiyle seçilmiş milletvekillerini hapse attılar; belediye başkanlarını görevden alıp, hapse atarak yerine kayyum atadılar.


“Demokrasi bir amaç değildir, demokrasi bir araçtır” diyenlerin Kürt sorununu çözmesi mümkün değildir. Barışı hedeflemeyen, düşünce özgürlüğüne inanmayan, eşit vatandaşlığı benimsemeyen, eşit koşullarda bir arada  yaşamı hayata geçirmeyen hiç kimse Kürt sorununu çözemez.

Kürt sorununun, askeri yöntemlerle çözülemeyeceğini yaşadığımız acılardan öğrendik. Kürt sorununu savaş politikalarıyla, silahla çözmeye çalışmak, yaralarımızı derinleştirmekten öteye gitmeyecektir. Birbirimizi öldürmekle, tehditle, sivilleri, askeri, polisi öldürmekle Kürt sorunu çözülemez.

Kürt sorununun ilacı; demokrasidir, insan haklarıdır, evrensel hukuktur, bağımsız yargıdır, adalettir! Adaletin Diyarbakır’da ayrı, Ankara’da ayrı tecelli ettiği bir ülkede barış olmaz!

Evlatları ölmesin, öldürmesin diye gözyaşı döken analar arasında ayrım yapmak; acıları yarıştırmak, bir anayı kucaklarken, diğerini tekmelemek bize barışın kapısı açar mı?

Bizim tek hedefimiz ölmeden, öldürmeden barışa giden yolu açmak olmalıdır.  

Kürt sorununu tüm siyasi partilerin ortak mutabakatı sağlanarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde çözmeliyiz. Halktan gizlemeden, kapalı kapılar arkasına saklanmadan çözmeliyiz. Çünkü halkın benimsemediği hiçbir çözüm kalıcı barışı getiremez.

Çare Halk Sarmaşığı Örgütlenmesi  

CHP’nin iktidar olması için yeni bir çalışma tarzını, örgütlenme modelini, mücadele anlayışını ve bu anlayışı hayata geçirecek liyakatli siyasal kadroları oluşturması gerekmektedir.

Artık klasik dikey ve hiyerarşik örgütlenmeler bugünün ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bugün ihtiyacımız olan, yatay örgütlenmeyle bir araya gelen, sarmaşık gibi birbirini saran halk sarmaşığı örgütlenme modelidir. Sosyal demokrat partilerin kılcal damarları olması gereken; sendikaların, odaların, derneklerin, kooperatiflerin, meslek kuruluşlarının… vd.  sivil inisiyatiflerin partimizle kuracağı ilişkilerle herkesi kucaklayacak, “Halk Sarmaşığı” örgütlenme modelini hayata geçirmeliyiz.

CHP’nin bugünkü örgütlenme modeliyle iktidar olması ve hedeflerini gerçekleştirmesinin ne kadar zor olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Çünkü mevcut örgütlenme yukardan aşağıya dikey bir yapıyla şekillendirilmiştir.  Mahalleden köye, köyden sokağa, sokaktan apartmana dönük bir örgütlenmeyi hayata geçirememiştir.

Şimdi yapılması gereken il örgütlerinin hızla kendisini yenilemesi, yönetim kurulu üyelerinin sadece bir yönetici pozisyonundan çıkıp; bulunduğu yaşam alanlarında ve çalışma alanlarında örgütlenmesini hayata geçirmelidir. Yaşama ve çalışma alanını birlikte örgütleyemediğimiz sürece dikey örgütlenmeden yatay örgütlenmeye geçmemiz mümkün değil.

Doğu, Güneydoğu, İç Anadolu ve Karadeniz Örgütlenmesi

Doğu, Güneydoğu, İç Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde örgütümüzün zayıf olduğu illerimizde yeniden yönetici eğitimi verip, örgütlü olmadığımız ilçeleri, beldeleri, köyleri ve sokakları örgütlemek bizim önümüzdeki en temel görev olmalıdır. 

Çünkü bu bölgelerden yeterli sayıda  milletvekili çıkartamayan, TBMM’ye halkın iradesini gönderemeyen bir siyasi parti iktidar olmaz.

Çalışma tarzımız, sadece yönetim kurulu toplantılarına katılarak, raporlar hazırlamak olmamalıdır. Örgütümüz her il, her ilçe ve her beldede her ay en az bir defa, Türkiye’nin temel sorunuyla ilgili konferans ve seminerler düzenleyerek parti politikalarını bilince çıkarmalıdır.

Kadın Kollarımız ev ev, mahalle mahalle, sokak sokak örgütlenmeyi önüne koymalıdır. Gençlik Kollarımız hayatın her alanında olmalıdır. Üniversitelerde, liselerde, işyerlerinde örgütlenmelidir. Her alanda örgütlenerek propaganda yapabilmeliyiz. Giremediğimiz hiçbir yer, örgütlenmediğimiz hiçbir alan kalmamalıdır.

Bu çalışmayı önümüze koymadığımız müddetçe, yönetim kurulu toplantılarından ibaret bir çalışma düzeni bizi iktidara taşımaz.

Mücadelemizi fiili ve meşru zeminde yürümek zorundayız. Bulunduğumuz her bölgedeki sendikalarla, demokratik kitle örgütleriyle ve toplumun farklı kesimleriyle iç içe olmalıyız. Her alanda örgütlenmeli, halkın sorunlarıyla yakından ilgilenmeliyiz.

Mücadelemizi hukuk ve demokrasi zemininde yürütmeliyiz. Fiili müdahalelerin olduğu yerlerde ise fiili ve meşru mücadele hattını da mutlaka önümüze koymalıyız.

2024 Yerel Seçimlerine bu örgütlenme anlayışıyla hazırlanmalıyız.

Parti Okulu Ne Yapmalı?

2018, 2019 seçimlerinde olduğu gibi, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde de sandıklardan sağlıklı veri alamadık. Unumuz, şekerimiz, yağımız var, ama helva yapamıyoruz. Yapsak da bir türlü kıvamını, tadını tutturamıyoruz. Yanlış yaptığımız bir şeyler var… Birileri görevini tam anlamıyla yapmıyor!

Acaba, Parti Okulu eğitim programları yoldaşlık bilinciyle harekete geçen, militan kadrolar yetiştirmekte yetersiz mi kalıyor?

Parti Okulunda yıllardır siyasi eğitim almış kadroların, bu kadar disiplinsiz davranması başka türlü nasıl açıklanabilir?

Yeterli sandık görevlisi ve müşahit bulamamamızın nedeni siyasi bilinçsizlik ve inanmamışlık olabilir mi?

Görevi yapabilene vermek ayrı bir irade gerektirir. Bu iradeyi gösterecek inisiyatif kullanacak, liyakatlı kadroların hazırlanmasına acil ihtiyaç var.

Parti okulunun “Öbek Örgütlenmesi Modeli” sözde mi kaldı?

Bu örgütlenmeyi hayata geçirecek parti militanları yetiştirildi mi?

İl ve ilçelerde parti ajitatörleri yetiştirildi mi?

Yoksa Parti  Okulu sadece sandık kurulu üyesi eğitimiyle mi yetinildi?

Tüm bunların değerlendirip, parti okulunun eksik yönlerin ivedilikle tamamlanması gerek.

Türkiye’de Sığınmacı Sorunu

AKP iktidarı döneminde mülteci, sığınmacı, göçmen ve kaçak göçmem sayısı demografik yapıyı değiştirecek boyutlara ulaşmıştır. Bu sorun artık bir güvenlik sorununa dönüşmüştür. 

Sığınma gerekçeleri ortadan kalkmasına rağmen, Türkiye’deki sığınmacılar ülkelerine dönmek istemiyor. AKP ise “oy deposu” olarak gördüğü sığınmacıları göndermek yerine, vatandaşlığa almayı tercih ediyor.

“Sığınmacıları gönderelim” diyenler ırkçılıkla, faşistlikle yaftalanıyor. AKP ve MHP; yurtseverleri, devrimcileri ve sosyal demokratları bu sinsi söylemlerle etkisizleştirmeye çalışıyor. Bunda da başarılı olduklarını söyleyebiliriz.

Savaşın devam ettiği bir ülkeye sığınmacıları geri göndermeyi hiçbir vicdan kabul edemez.  

Ancak şunu bilince çıkarmamız gerek… Sığınmacıları savaşın bittiği, artık güvenlik sorunu yaşamayacakları vatanlarına göndermek ırkçılık değildir, faşistlik değildir. Türkiye’nin geleceğini, refahını, huzurunu sağlamak için bir sorumluluktur.

Her türlü savaş suçlusu, terör örgütü mensubu kişiler de sığınmacı adı altında Türkiye’de yaşıyor. Mülteci adı altında korunuyor ve vatandaşlık veriliyor.

Sadece sığınmacı sorunu bile iktidarları düşürecekken, sorunu anlaşılır ve etkili bir dille yurttaşlarımıza anlatamadık. Anlatmakta çok geç kaldık, çok çekingen davrandık.

AKP’nın ucuz işgücü olarak görüp, sınırlarımızı sonuna kadar açtığı göçmen ve kaçak göçmenler işverenler için bulunmaz nimet olarak görülüyor. İnsan sömürüsüne dayanan, güvencesiz ve insanlık dışı çalışma koşulları görmezden geliniyor.

Gelecekte sosyal güvenliği olmayan bu insanların ne olacağı da çok derin bir sorun olarak önümüzde duruyor.

Kendi halkını açlığa, yoksulluğa, işsizliğe, güvencesizliğe sürükleyenler iktidarlar ayakta kalamaz.  Ancak bizde kalıyor ve yine kaldı. Neden?

Çünkü biz her gün sınırlarımızdan akın akın gelen kaçak göçmen sorununu yurttaşlarımıza anlatamadık. Göçmen ve kaçak göçmen sorunu halkın gündemine getirecek politikalar geliştiremedik. Sosyal medyadan göçmenlerin girişini izleyip, eleştirmekten öteye geçemedik.

Sadece göçmen ve kaçak göçmen sorunu bile iktidarı düşürecek boyutlara ulaşmışken, AKP 21 yıllık iktidarını sürdürebildi.

Bu nedenle, bizim de iktidar olacak gerçekçi politikaları hayata geçirmemiz elzemdir.

Politik olarak en güçlü olduğumuz dönemde zafere bu kadar yaklaşmışken kazanamadık.

Değişim şimdi değilse ne zaman.


DEĞİŞİM İÇİN KURULLAR KURALLAR

POLİTİKALAR DEĞİŞMELİ

9 Haziran 2023 ¬| Yıldırım Kaya, 

27. Dönem CHP Ankara Milletvekili

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 14-28 Mayıs seçim sonuçlarını kendi yetkili kurulları ve örgütüyle değerlendirmeden, basının önünde kısır bir tartışmanın içine girdi. Oysaki Patimiz, öncelikli olarak kendi içinde yaşanan süreci, uygulanan stratejileri ve elde edilen sonuçları derinlikli bir şekilde değerlendirmeliydi. Zaman kaybedilmeden de kamuoyuna bir açıklama yapılmalıydı. Ancak bütün bunlar yapılmadan,  tüm sorunlar halının altına süpürülerek gündem “Genel Başkanlık” tartışmasına kilitlendi.

Medya üzerinden devam eden yüzeysel tartışmalar, ne CHP’nin vizyonuna uygun düştü, ne de Türkiye’nin birikmiş sorunlarını çözmeye yönelik umudu, iklimi ve politikaları üretebildi.

Gün, basının önünde yönetici değişimini tartışmak günü değildir. Gün paradigma, strateji ve politik dönüşümü konuşma ve tartışma günüdür. Bu bağlamda, parti örgütlerinin çalışma şeklinin, örgütlenme modelinin, parti programının ve tüzüğünün masaya yatırılma günüdür. Ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitsel politikaları konuşma günüdür.  Gün, önerileri çoğulcu ve katılımcı bir anlayışla yeniden ele alma günüdür. 

CHP sadece kendi seçmenlerinin değil; toplumsal muhalefetin ve Türkiye’nin aydınlık geleceğine inanan tüm vatandaşların politik sorumluluğunun farkında olmalıdır. Gelecek perspektifini bu anlayışla inşa etmelidir. Kuruluşun ve kurtuluşun partisi CHP için bu bir tercih değil, zorunluluktur.

Dolayısıyla, seçim sonuçlarının analitik biçimde değerlendirilmesi doğrultusunda örgütlenme modeli, karar mekanizmalarının oluşumu, çalışma tarzı ve mücadele anlayışı çoğulcu ve kapsayıcı anlayıştan taviz vermeksizin mutlaka yeniden yapılandırılmalıdır. Bu yeniden yapılanma iktidar inancını yeniden oluşturacak bir derinlikte, parti tüzüğünün, yönetsel organlarının teşekkül ve görev alanlarının yeniden tartışılması ile mümkündür. Bu noktada, öncelikle sorulması gereken sorular şunlardır:

1) Parti organlarının doğrudan demokrasiyi güçlendirecek bir modelle belirlenmesi için ne yapmalıyız?

2) Politik olarak karşı çıktığımız 'mülakat sistemiyle'; milletvekili adaylarını, belediye başkan adaylarını, il ve belediye meclis üyeleri adaylarını belirlemeye devam edecek miyiz?

3) Siyasi partilerde katılımın asli unsuru olan parti meclisi içerisinden “seçimle” MYK üyesi belirlenmesine izin vermeyen bir yapıyı onaylayacak mıyız?

4)  Belediye başkanlarının ve delege ağlarının, kurultay süreçlerindeki üsttenci yaklaşımları, dayatmacı belirleyiciliği devam edecek mi?

Değişim, kurulların ve kişilerin yer değiştirmesiyle olmaz! Değişim, sosyal demokrasiyi hedefine koyan bir ideolojiyi benimsemiyorsa; çağın ihtiyaçlarına göre, bilimin ışığında politik ve örgütsel yenilenme oluşturmuyorsa, değişim olmayacak demektir.

Değişimin temelleri kongreler sürecinde, politik tartışmalarla mahallelerden başlatılmalıdır. Parti dışındaki muhalefetin nabzını da yansıtacak, önyargısız ve ayrımsız bir toplumsal muhalefet aklı oluşturulmalıdır. Değişim talep edenler ve değişimde aktif görev almak isteyenler bu sorulara yanıt vermelidir. Değişim kurullar, kurallar ve politikalarla bir bütündür. Ve yüksek adanmışlıkla mümkündür.












KAYBEDEN SADECE CHP Mİ?

20 Haziran 2023 | Yıldırım Kaya, 

27. Dönem CHP Ankara Milletvekili

Kazanmaya kilitlenmiştik. Kaybetme ihtimalini aklımızın ucundan bile geçirmemiştik. Bu yüzdendir ki üzüntümüz ve hayal kırıklığımız derin oldu. Boğazımız düğümlendi, isyan ettik, hıçkırarak ağladık… Ancak umudumuzu hiç kaybetmedik, mücadele inancımızdan asla vazgeçmedik. Çünkü biliyoruz, sonunda biz kazanacağız; kazanan demokrasi olacak. Ajitasyon yapmıyorum, ortak duyguların tezahürünü söylüyorum.

Ancak 21 yıllık yıpranmış AKP iktidarını ve Recep Tayyip Erdoğan’ı bu konjonktürde yenememenin ciddi hatalardan kaynaklandığını kabul etmememiz gerek. Örgütlenme modelimizi, çalışma tarzımızı ve mücadele anlayışımızı değiştirmemiz gerek.

Seçim kazanılsaydı şüphesiz ki en büyük pay Kemal Kılıçdaroğlu’nun olacaktı. Uyguladığı politikalar yere göğe sığdırılamayacak, belki de üniversitelerde demokrasi dersi olarak okutulacaktı. Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş süper üçlü olarak tarihteki yerini alacaktı. Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in kurduğu ittifakın ne kadar doğru bir hamle olduğu, ittifakın genişletilmesinin siyasi dahilikle eşdeğer olduğu anlatılacaktı. Herkes kendine bir pay çıkaracak, başarı paylaşılamayacaktı.

Ancak hem Cumhurbaşkanlığı hem de parlamento seçimlerini kaybettik. Hemen ardından bir suçlu aranmaya başlandı. Vurun abalıya misali, Cumhurbaşkanı Adayımız, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu seçimi kaybeden tek sorumlu olarak ilan edildi. Oysaki ilk taşı günahsız olanımız atsaydı, seçimin kaybedilmesinde hepimizin az ya da çok payı olduğu görülürdü.

Kimse eleştirilemez değildir, Kıliçdaroğlu da değildir. Ancak bir hakkı teslim etmek, eleştiri hakkımıza helal getirmez. Başarıyı hanemize yazarken, başarısızlığı tek kişinin hanesine yazmaktaki mahirlik kabul edilemez.

Seçimin kaybedilmesinde tek bir neden aramak doğru değildir. Sonuçlara az ya da çok etki eden nedenler vardır.


Bu seçim sürecini dört aşamada ele alabiliriz.

1-  İttifakların kurulması, politika ve aday belirleme süreci

2- Seçim çalışmaları sürecinde partilerin ve adayların propaganda, vaat ve mitingleri

3- Seçim günü sandık güvenliğinin sağlanması, oyların doğru sayımı ve ilan süreci

4- Sonuçlar ilan edildikten sonra yapılması gerekenler

Aday belirleme sürecinde Millet İttifakı içinde yer alan siyasi partiler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve demokrasi güçleri Millet İttifakı’nın tek adayla çıkması gerektiğini savunmuştur. Kararlar da o doğrultuda alınmıştır.

Cumhur İttifakı Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen, Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığını ilan etmiştir. Millet İttifakı tarafından cılız itirazları saymazsak, tam bir kabullenme ile karşılanmıştır.

Millet İttifakı ve demokrasi güçlerinin desteklediği Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı ise tartışmalar nedeniyle çok geç ilan edilmiştir.

Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlarımızın aday yapılması tartışmalarının uzaması; Kemal Kılıçdaroğlu ile adeta yarıştırılmaları seçmeni bölmüş sandıktan uzaklaştırmıştır.

“Kazanacak aday” tartışmalarının uzun bir süre devam ettirilmesi, Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday gösterilmeden yıpratılmasına neden olmuştur.

Son virajda Meral Akşener’in masadan kalkma hamlesi, seçimden sonra pek konuşulmasa da hem partisine, hem de ittifaka kaybettirmiştir. Bu hamle Millet İttifakı’na yönelen seçmende büyük bir kırılma yaratmıştır. Bundan dolayıdır ki Meral Akşener mitinglerde CHP seçmeninden partisine oy istemiştir.

Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin Millet İttifakı’nı terörle ilişkilendirmesine sessiz kalınmıştır. Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu’nu terörle ilişkilendiren montaj videolarına zamanında hak ettiği tonda tepki verilmemiştir. Benzer videolarla propaganda yapılmasına adeta göz yumulmuştur. Cumhur İttifakı’nın IŞİD ve Hizbullah’la kurduğu seçim ittifakı adeta yok sayılmıştır.

Camdan evi olan Cumhur İttifakı “terör” konusunda bize taş atarken, ciddi bir hamlemiz olmamıştır. Vurdumduymazlık kaybetmemizde etkili olmuştur.

Seçimleri kaybetmemizde kırsaldan gelen oyların etkili olduğunu sağır sultan bile biliyor. Kırsal kesimdeki örgütsüzlüğümüze rağmen, gerekli çalışmalar zamanında yapılmamıştır. Üstelik kırsalda sandıklara da yeterli düzeyde sahip çıkılamamıştır.

AKP ve MHP’nin, HDP’yi (Yeşil Sol Parti) hedefine koyan ötekileştirici politikalarına İYİ Partinin de ortak olması, Cumhur İttifakı’ndan Millet İttifakı’na oy geçişinin önüne set vurmuştur. Millet İttifakı’nın diğer partileri de bu algıyı yıkacak politikalar geliştirememiştir. CHP bu konuda yalnız kalmış, söylemleri de yeterli etkiyi yaratamamıştır.

Millet İttifakı’nı oluşturan partiler Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi için kendi seçmen kitlelerini yeterince harekete geçirememiştir. Oy oranlarına baktığımız zaman milletvekili seçimlerinde de beklenen destek alınamamıştır.


Örgütlenme hayatın her alanındadır. Sokakta başlar mahallelerde, kahvelerde, evlerde, tarlalarda, fabrikalarda, sendikalarda, demokratik kitle örgütlerinde ilmek ilmek örülür…  Örgütlenmeyi masa başından talimatlarla, toplantılarla yürütme anlayışı bize kaybettirmiştir.

Milletvekili adaylarının belirlenmesinde uygulanan mülakat sistemi de kaybettirmiştir. Milletvekili adaylarının 8 kişilik komisyonca belirlenmesi örgütlerimizin devre dışı bırakılmasına ve örgütlerin istediği adayların listelerde yer bulamamasına sebep olmuştur.

Aday olmak için istifa eden il başkanlarının çok büyük bölümü seçilecek yerden aday gösterilmemiş, bu da örgütlerde huzursuzluğa neden olmuştur.

Üç dönemden fazla milletvekili adayı olanların, tekrar aday yapılması da örgütte ciddi tepkilere neden olmuştur.



CHP listelerinden aday gösterilen Saadet, Gelecek ve DEVA adaylarının yüksek oy getirecekleri bölgeler doğru tespit edilememiştir. Bazı adayların ise CHP tabanının tepki gösterdiği yerlerden gösterilerek seçmenin hassasiyeti göz ardı edilmiştir.

CHP Meclis Grubunda milletvekilleri bazı mesleklerde yoğunlaşırken, bazı mesleklerde ya da uzmanlık alanlarında hiç milletvekili olmaması kamuoyunda şaşkınlıkla karşılanmıştır.

Örneğin emek cephesinin temsilcileri Meclis’te temsil edilmemiştir. Bu dönem CHP Meclis Grubunda sendikacı bir tek milletvekili yok. Kulağa inanılmaz geliyor ancak bu doğru! Sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin sözcüleri Meclis’te yoksa bir yanımız hep eksik kalacak.

Milli Eğitim Komisyonunda görev alacak öğretmenin, tek bir eğitim uzmanının bulunmaması da tepki yaratmıştır.



Parti Okulu yine beklenen performansı gösterememiştir. Yoldaşlık bilinciyle harekete geçen, militan kadroları yetiştirmekte yetersiz kalmıştır. “Öbek Örgütlenmesi Modeli”nın de sözde kaldığı görülmüştür. Yeterli sandık görevlisi ve müşahit bulamamamızın nedenini nasıl açıklayacağız?

İletişim teknolojilerimizin de sandık sonuçlarını almamız için yeterli altyapıya sahip olmadığı ortaya çıkmıştır.

Sonuç olarak; bu seçimde de Parti Okulu,  Örgütlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ve Bilgi ve İletişim Teknolojileri Başkan Yardımcılığının beklediğimiz düzeyde koordineli çalışamadıkları görülmüştür.

Bizim çuvaldızı iktidara batırırken, kendimize de en azından bir iğne batırmamız gerekmez mi? 

Şimdi herkes değişim istiyor. Bir kesim değişimden sadece Genel Başkan değişimini kastediyor. Sadece Genel başkanın değişmesi sorunları çözecek mi? Değişim isteyen herkesin, değişimin altını doldurması gerek. “değişim” derken altını boş bırakmak değişim istememektir.

Aynı örgütlenme modelleriyle, aynı sonuçları alacağımız ortada. Toplumsal muhalefeti örgütleyemeyen bir CHP iktidar olamaz! Sokağa çıkmayan, mahallelere girmeyen, vatandaşın evine gitmeyen, duygusal bağ kuramayan bir parti nasıl iktidar olacak?

Madem kırsal kesim oyları metropol oylarının çok gerisinde, madem bu sonuçlar seçim sonuçlarını etkiliyor, madem yıllardır bu biliniyor, neden örgütlenme modelimizi değiştirmiyoruz.

Bu seçim sonuçları gösteriyor ki ikna edemediğimiz çok kesim var.

Cumhuriyet Halk Partisinin şu aşamadan sonra, bir değişim ve dönüşümü önüne koyarak ilerlemesi gerek. Değişim çağırısı yapanların da somut önerilerini sunmaları en doğru yöntem olacaktır. Değişim isteyen herkesin şu sorulara yanıt vermesi gerek:

1- Parti programı değişecek mi?

2- Tüzük değişikliği yapılacak mı? Yapılacaksa ne öneriyorsunuz?

3- Örgütlenme modeli öneriniz var mı? Varsa nelerdir?

4- Çalışma tarzı ve mücadele anlayışınız nedir?

5- İl, ilçe, mahalle seçimlerinde üyelerin söz ve karar sahibi olması için önerileriniz nelerdir?

6- Milletvekilleri, belediye başkanları, il genel meclisi üyeleri ve belediye meclis üyelerinin belirlenmesinde kararı kim verecek? Üyeler mi? Parti Meclisi mi? Merkez Yönetim Kurulu mu?

Tüm bu sorulara açık ve net yanıtlar verilmeden, dönüşüm ve değişim olmaz.

Cumhuriyet Halk Partisi dönüşüm ve değişimi sağlayacak iradeye ve kadrolara sahiptir. Cumhuriyetin ikinci yüzyılını demokrasiyle taçlandıracağız. Yolumuz açık olsun…